Bates Motel uzun zamandır beklenen bir televizyon dizi projesiydi. Dizinin konusu hemen hemen tahmin edilebilir bir durumdaydı fakat nasıl bir şey çıkacağına dair kimsenin net bir fikri yoktu.

Sadece dedikodular ve beklentiler vardı. Geçtiğimiz dönem yayın hayatına başlayan ‘Bates Motel’ kuşkuları ortadan silip süpürürcesine bir giriş yaptı ve kitleleri ekrana bağladı. Özellikle Hitchcock ve ‘Psycho’ hayranlarını… Evet, Bates Motel tahmin edileceği üzere usta yönetmen Alfred Hitchcock’un ‘Psycho’ (1960)’sunu temel alıyor. Dizi Norman Bates ve annesi Norma Bates’in geçmişteki yaşamlarını konu alıyor, Norman Bates’in nasıl bir ‘psycho’ya dönüştüğünü bizlere anlatıyor. Henüz daha ilk sezonu biten bu çarpıcı dizi güçlü hikayesi, sağlam kadrosuyla şimdiden bir hit olmayı başarıyor.

4 oscar adaylığı bulunan 1960 yapımı ‘Psycho’ gelmiş geçmiş en iyi korku filmleri arasına girerken Anthony Perkins’e de büyük bir ün kazandırmıştı. Öyle ki bu rol kendisinin üzerine adeta yapışmış, 3 devam filminde daha oynama fırsatı bulmuştu. Usta yönetmen Hitchcock’un yarattığı bu fenomen, dizinin temel taşını oluştururken filme dair pek çok detayı da içinde barındırıyor.

İlk etapta diziye dair dikkat çeken bir nokta var ki o da ‘Bates Motel’in geçmişte değil günümüzde geçiyor olması. Cep telefonları, son model arabalar her ne kadar ilk başta garip dursa da zamanla bu gariplik ortadan kalkıyor ve mantıklı bulmaya başlıyoruz. Geniş bir kitleye hitap etmesi açısından ‘Bates Motel’in 2013 senesinde geçen Norman Bates’in gençliğini anlatan ama güncel bir yorum sunması çok da mantıksız değil.

Anthony Perkins’e benzerliği ile dikkatimizi çeken 23 yaşındaki yetenekli oyuncu Freddie Highmore’un Norman Bates rolü için doğru bir tercih olduğunu söyleyebiliriz. Genç oyuncu daha önce beyazperdede rol aldığı Finding Neverland (2004), Charlie And The Chocolate Factory (2005), August Rush (2007) gibi filmlerle ne denli başarılı bir oyuncu olduğunu göstermişti.

Highmore’un tutuk, utangaç yapısı ve mimiklerinde adeta Perkins’in gençliğini görüyoruz. Bu kesinlikle Highmore’un yeteneği ile alakalı bir durum. Cast her ne kadar dikkatli ve özenli seçilse de eğer oyuncu onu kaldıramıyorsa hiçbir anlamı kalmıyor. Geçmişte pek çok dizide bu sorunu görmüştük. Anne rolünü üstlenen ve bir Oscar adaylığı bulunan Vera Farmiga’da rolünün hakkını sonuna kadar veriyor. Daha önce The Departed (2006), Orphan (2009), Up in The Air (2009) gibi oldukça ses getiren filmlerde rol almış olan Fermiga’nın anne rolü için doğru bir tercih olduğunu söylemek mümkün. Norman’a özel bir bağı olduğunu bize her daim hissettiren anne imgesi, çocuğun saplantılı ve dengesiz bir şekilde büyümesine neden oluyor. Ancak bir yandan durumun sadece anne ile ilgili olmadığına da şahit oluyoruz. Norman’ın ciddi sorunları olduğunu özellikle sezon sonuna doğru görüyoruz. Burada dikkatimizi çeken unsur Norman’ın henüz hayattayken bile annesinin hayaliyle konuşması. Buradan anlıyoruz ki ‘Psycho’da ölmüş annesiyle konuşan Norman’ın bu hayali konuşmaları küçük yaştan itibaren mevcuttu. Hatta annenin bu sorunu bildiğini ve bir bölümde bunu Norman’ın ağbisi Dylan’a (Max Thieriot) söylediği bir sahneye de tanık oluyoruz. Çocuk, anneye aşırı bir bağlılık göstermekle beraber koruyuculuğunu da istem dışı bir şekilde üstlenmiş durumda. Bunu da annesine şiddet uygulayan babasını küçük yaşta istem dışı bir şekilde öldürdükten sonra hatırlamadığını söylediği sahneden anlayabiliyoruz. Annenin bu ciddi sorunun farkında olup ona göre davranmak istemesi, anneyi aslında ılımlı gösteren bir unsur.

Diziye göre anne düşünüldüğü gibi Norman’ı tam manasıyla kadınlardan uzak tutmak niyetinde değildir. Burada annenin olayı ‘benimde onayım olan biri olmalı’ baskısından ibarettir. Annenin, Norman’ın hoşlandığı fakat istediği tepkiyi alamadığı için öldürme hayalleri kurduğu Bradley’den (Nicola Peltz) daha en başta haz etmemesi ve Norman’ı defalarca bu konuda uyarması buna bir işarettir. Anne burada haksız da değildir. Bradley çok popülerdir ve Norman’ı ciddiye alacak bir yapısı yoktur. Ama Norman bunu kendi dünyasında bir baskı, annenin hiçbir kızla beraber olmasını istememe gibi bir durum olarak algılamaktadır. Annenin daha duygusal bir kız olan Emma’ya (Olivia Cooke) sıcak bakması ve Norman’la beraber olmasını istemesi, bize aslında annenin oğula saplantısından çok oğulun anneye saplantısı durumunu yansıtmaktadır. Tabii bu durumun böyle gidip gitmeyeceğini henüz bilmiyoruz.

Dizide karakter çeşitliliği iyi düşünülmüş. Örneğin Norman’ın bir abisi olduğunu yine diziden öğreniyoruz. Oldukça aktif bir rolde karşımıza çıkan abi Dylan, yıllardır evden uzak yaşamış, anneyle sorunları olan bir profil çizerken Norman’a olan mesafesi ile de dikkat çekiyor. Abi ile ilgili detaylar yavaş yavaş ortaya çıkarken ilerleyen bölümlerde abi karakterinin Norman’a ve anneye olan yakınlaşmasına tanık oluyoruz. Dylan, yıllar sonra döndüğü anne evinde kolay yoldan para kazanmak adına yasa dışı işlere girişmiş durumda. Buradan Dylan’ın ileride ciddi sorunlarla karşılaşacağını tahmin etmek pek güç değil. Yine Norman’dan hoşlanan ama istediği karşılığı alamayan, yine de Norman’ın hayatında önemli bir yere sahip Emma karakteri de diziye renk katan unsurlardan. Özellikle annenin Emma’ya olan yakınlığı da soru işareti uyandıracak türden…

Tüm karakterlerin özenle seçildiği ‘Psycho’ efsanesinin perde arkasını bizlere sunan dizi ilerleyen sezonlarda kendinden daha çok söz ettireceğe benzer. Filmle paralel olarak giden ve taşları yerine yavaş yavaş koymaya başladığımız dizinin ilk sezon finali bizi yerimize çiviliyor ve annenin o meşhur repliği ile kapanıyor; ‘Ne yapacağını biliyorsun Norman…’ Ve bize de yeni sezonu dört gözle beklemek düşüyor.

 

 

1981 İzmit doğumlu. Filmlere olan ilgisi 80’lerde eve video girmesi ile başladı. 80-90’ların akla kazınan kült filmlerini repliklerine kadar ezberledi. Korku, bilim kurgu ve fantastik türüne ayrı bir ilgisi vardı. 8 yaşında beyazperde ile ilk tanışmasından sonra sinema vazgeçilmez tutkusu oldu. Aynı zamanda bilgisayar, atari oyunları ve çizgi romanlarla içli dışlıydı. Commodore 64’ü ile sabahlara kadar oyunlar oynadı.Taşınmalar nedeniyle İzmit, Ankara ve Isparta’da farklı okullarda ilköğretim ve liseyi tamamladı. Üniversitede Turist Rehberliği bölümünü bitirdikten sonra çok istediği Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. Korku sinemasına olan düşkünlüğü nedeniyle yüksek lisans tezini “1960-1990 Yılları Arasında Amerikan Korku Sinemasındaki Muhafazakârlık” üzerine yazdı. Amerikan korku sinemasının dönemin toplumunun psikolojik,ahlâki ve siyasi yapısına nasıl ayna tuttuğunu inceledi. Pek çok kurumsal firma, haber sitesi, dergide içerik yazarlığı ve editörlük yaptı. Şu anda hala metin yazarlığı ve editörlük yaparken aynı zamanda bazı online platformlarda, basılı dergilerde sinema yazıları, eleştiriler yazıyor, özel dosyalar hazırlıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.