Simurg, bugün hala güncel olan bir mevzuya, cezaevlerindeki ölüm oruçlarına ve onun acı sonuçlarına değinen, akılda kalıcı ve çarpıcı bir belgesel film, elbette bedel ödeyenlere dair.

1996’da yapılan ölüm orucu ve süresiz açlık grevi eyleminde sakat kalan altı eski direnişçinin, 2000 yılı ölüm orucunda tekrar bir araya gelmesini anlatıyor Simurg, özetle… Yapıt, Hayata Dönüş adlı kanlı ironiyi, ya da nam- diğer Tufan Katliamı’nı da sorguluyor, sarsıcı sahneleriyle… F tipi cezaevlerinde 2000’den 2007’e dek süren ve 122 can alan ölüm orucu eyleminde, eski direnişçiler, yenilerle tanışıyor, kaynaşıyor. Bu memlekette yaralar asla kabuk bağlamıyor, kanıyor, hep kanıyor. Ve tüm hafıza kaybına inat, eski anılar tekrar canlanıyor. Bin operasyon, Gazi katliamı, kanlı 1996 1 Mayıs’ı, gitgide tırmanan bir ivme kazanan faili meçhul cinayetler, insan haklarından sorumlu bakanın bile tiyatro gösterisi izler gibi seyreylediği “hücre evi” baskınları, çoğu genç bedenleri kana bulayan yargısız infazlar ve Cumartesi Anneleri’nin eylemleriyle sokağa taşınan kayıp gerçeği. Dahası varoşlarda kurulan barikatlar, yükselen öğrenci muhalefeti ve cezaevleri… Kirli ilişkilerin, kısmen açığa çıkacağı Susurluk kazasına giden yoldaydı ülke. 1990’lı yılların ortalarında yaşam, kâğıttan bir gemiydi, gözyaşlarıyla dolu bir leğende, batmamak için çabalıyordu. Hapishaneler cephesinde de, durum kötüleşmeye yüz tutmuştu. Büyük bir eylem kapıdaydı. Cezaevleri, can almaktan zevk alan, insan etine hasret bir canavara dönüşmüştü. İçeride, 12 hayat daha sonlanacaktı. Çünkü tutuklu ve hükümlüler, “tabutluk” adını verdikleri, bitmeyen hikâye formatındaki Eskişehir Özel Tip Cezaevi’nin tekrar açılmasına, ölüm orucu ve süresiz açlık greviyle yanıt verdiler. Hayati öneme hayız B–1 vitamini kullanılmadığı için ölümler erken ve peş peşe geldi. 69 günlük direniş, geri kalanların vücudunda geri dönülmez izler bırakmıştı. Tablo hazindi. Hemen hemen her eylemcide, görme bozukluğu, kas erimesi ve konuşma güçlüğü tespit edildi. Ergün Bütüner, Ahmet Gülhan, Semiray Yılmaz, Cafer Gürbüz, Delil İldan ve daha niceleri ömür boyu sakat kalmıştı. Evet, Delil İldan, Cafer Gürbüz, Refik Ünal, Çiğdem Kazan, Ali Ekber Akkaya ve Hüseyin Muharrem Gündüz… Simurg’un kahramanı onlar, hafızalarını yitirmiş veya zedelemiş olsalar dahi, belgeseli kurmacayla harman ediyorlar, filmin rotasını onlar çiziyorlar. Simurg’un yapımcısı ve yönetmeni Ruhi Karadağ ise onların yaşama tutunmasına eşlik ediyor ve hala kendilerini feda etmeye hazır ve bedel ödemelerine rağmen pişman olmayan altı canı, altı insanı, 11 yıllık bir projeyle beyazperdeye taşıyor. Filmi yaklaşık 14 ay önce Adana Altın Koza’da seyretmiştim. Maddiyatsızlık yüzünden teknik sorunları vardı, yine de Adanalılar çok sevdi filmi ve ödüllendirdi. Ruhi, kazandığı 50 bin liralık ödülü, filmi daha izlenebilir hala getirmek için harcadı. Sizler, yeni kurgusuyla izleyeceksiniz Simurg’u, adına yakıştı, film yeniden doğdu. Zaten kahramanlarımız da, her gün yeniden doğuyor ve öğreniyorlar, azimlerine ve yaşam sevinçlerine hayran olmamak elde değil. Gündelik yaşamlarından, Küçükarmutlu’daki eylem evi ziyaretlerine dek 104 dakikalık bir yolculuk sizleri bekliyor, hüznüyle, müziğiyle, kah düşe kalka, kah emekleye emekleye… Ve elbette düşeni kaldırarak ve birbirlerine destek olarak. Herkes seyretmeli…

Alper Turgut, Adana’da doğdu, üniversitede gazetecilik okudu. Uzun seneler, çeşitli gazetelerde çalıştı, farklı alanlarda görev yaptı, sendikacılıkla uğraştı. Sonra bir gün (Haziran 2006), şans eseri, çocukluk aşkı sinemaya bulaştı, işte o tarihten beridir, filmler üzerine düşünmeyi, konuşmayı ve yazmayı sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.