Hayvanlar hayatı değiştirir!
Banu Bozdemir
Mark Waters filmografisine baktığımızda birçok ilgi konuyu bir yumak haline getirip ortaya saldığını görüyoruz. Aşkın 500 günü’nün yapımcısı olan Waters aşkın çeşitli halleri üzerine odaklanan filmler yaptı bugüne kadar. Beden değiştirenlerden, bedenini terk edenlere kadar. Hatta fantastik dünyası o kadar fazla üzerinden taştı ki Spiderwick Günceleri’ni çekti, Hayalet Sevgililerim bile o romantizme karşılık mistik bir hal taşıyordu inceden.
Babamın Penguenleri / Mr. Popper’s Penguins Jim Carrey’i başrole taşıyarak masalsı bir dünyanın kapılarını sonuna kadar açıyor. Dünyanın keşif heyecanlarına kendisini kaptırmış babasıyla bir türlü görüşemeyen Tom Popper bu özlemler içinde büyür ve işkolik bir adam olur. Karısından ayrılmış, ergenlik çağındaki kızıyla kötü ama küçük oğluyla iyi ilişkisi olan bir baba. Hayatına giren farklı şeylerle (burada penguenler) birlikte her şey değişir klasiği hikayesi. Hikayenin aslında çok eski bir tarihi var. İlk kez 1938’de yayınlanan bir çocuk klasiği olan Boyacının Penguenlerinin modern bir uyarlaması aslında film. Hayvanları kendi ortamları dışına sürükleyen insanoğlunun bencilliği anlatılmak istenen de. Filmin içinde penguenler olunca ortamda kara kış oluyor haliyle. Ortam buz olunca espriler de biraz soğuk oluyor ama filmde pıtır pıtır oradan oraya akan penguenleri görmek bir hayli sevimli!
Soğutulmuş ve buzla kaplanmış bir sette gentoo penguenleriyle çekilen film, aslında buzları eritip kalpleri yumuşatma derdinde! Ama şehrin ortasında bir apartman dairesinde altı penguenin varlığı zaten epey fantastik tat katıyor filme. O yüzden masalsı bir tatta takip ediyoruz. Filmin asıl derdi elbette ki hayvanlar ve insanların onlara nasıl davrandığı. Aslında hayvanlar kendi evlerinde daha rahattır derken, bir yandan da Tom onlara o kadar güzel bir dünya sunuyor ki azıcık kafamız karışmıyor değil! O da onun değişen algısını göstermek için sanırım!
Ben zaten penguenler üzerine yapılan her şeyi çok seviyorum ve onlar da sinemaya çok yakışıyor. Yani sinematografik hayvanlar. Filmde penguenlerle kurulan Charlie Chaplin benzerliği gerçekten de keyifli… Sonuçta babasının kendisine armağan ettiği altı penguenle baş etme duygusunu öğrenirken aynı zamanda kendi sürecini tamamlıyor bir yandan da Tom. Aslında mesajcı tavrını biraz karların altına gömüyor ve bunu bilerek yaptığını düşünüyoruz ama mesaj yerine ulaşıyor elbette! Hayvanları seviyoruz ve onlarla beraber hayatımızın değiştiğini biliyoruz!