Kartallar yüksek uçar
Gösterim tarihi bir hayli ertelenen, epik film “Kartal” nihayet vizyonda. Milletler ve devletler tarihine ilgi duyan sinemaseverlerin merakını cezp eden filmin yönetmeni Kevin Macdonald; başrollerinde ise Channing Tatum, Jamie Bell ve Donald Sutherland gibi isimler var. Bir roman uyarlaması olan film izleyicilerin beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyor…
Marcus, küçük yaşta kaybettiği babasının izinden giderek asker olmuştur. Babasının kaybettiğine inanılan ve Roma için büyük bir onur nişanı olan metal Kartal’ı bulmak ve kaybedilen onuru geri kazanmak, Marcus’un en büyük amacıdır. Hayali uğruna, Kartal’ın peşinden Britanya’ya gelerek buradaki bir kalenin komutanı olur. İlk savaşta yaralanan Marcus, Roma tarafından amcasının yaşadığı bölgeye gönderilip, askerlik rütbeleri alınır. Artık bir savaş gazisidir. Burada seyirci olarak katıldığı bir gladyatör dövüşünde, Esca’nın hayatını kurtarınca, Esca, ömür boyu Marcus’a bağlılık yemini eder ve onun kölesi olur. Marcus, aslen Britanya’lı olan kölesiyle birlikte hayalini gerçekleştirmeye karar verir. Britanya topraklarına geçerek Kartal’ı bulmaya ve onurunu geri kazanmaya çalışacaktır. Ancak yolculuk sırasında kimin efendi kimin köle olduğu da belli değildir.
Hollywood’un dünya ülkelerine dayattığı savaş-propaganda film formatı bu kez M.S. 120 yılına uygulanıyor. Filmin açılış ve kapanış sahnelerindeki, ağza sadece bir parmak bal çalan savaş sahneleri dışında, ne yazık ki seyirci, elle tutulur bir heyecanın içine çekilemiyor, bir epik filmden beklenen heyecan ve adrenalinden mahrum bırakılıyor. Filmin türü, daha çok, benzerlerine sıkça rastladığımız macera-yol filmlerine kayıyor kaymasına da, bu konuda da çok başarılı olduğu söylenemez. Romalıların açgözlülüğe varan yayılmacı zihniyeti iki tarafın gözünden de kendilerince haklı bir bakış açısıyla verilmiş. Esca, Romalıların gereksiz yere toprak büyütme hırsı yüzünden masum insanların acı çektiğini vurgularken, Marcus da, kendi adına bu savaşın topraktan ziyade, onurunu geri kazanma savaşı olduğunda diretiyor. Babasının asılsız dedikodular yüzünden kaybettiği aile onurunu geri kazanmak için, düşmanına bile güvenip, onun topraklarına girmeyi göze alıyor. Ancak bir süre sonra roller değişiyor; Marcus köle, Esca ise sahip durumuna geliyor. Buna rağmen Esca’nın, kendi milleti yanında değil de, onurun, dolayısıyla da Marcus ve Romalıların yanında durması bir hayli gerçekdışı.
Filmin dikkat çekici bir diğer unsuru da ana karakterlerden hiç birinin kadın olmaması. Hollywood yapımcıları için cesur bir karar… Zira malumunuz, Hollywood formları olur olmaz her filmde baş erkek karakterin aşık olduğu bir kadın karakteri zaruri hale getirir. Oysaki, bu filmde, belki senaryoda gereksinim olmadığından belki de icap gereği kadına yer verilmemiş.
Birbirinden önemli belgesellere imza atarak sektöre giren ve halen de uzun metrajlardan fırsat buldukça belgeseller çekmeye devam eden yönetmen Kevin Macdonald’ı, “State of Play” ve “The Last King of Scotland” filmleriyle hatırlayabilirsiniz. Yönetmen, belgesel sinemacılığın temel taşlarından biri olan güzel kareler hazırlama becerisini “Kartal”da sık sık kullanıyor. Filmin yegane artısı belki de bu…