ZEYNEP BONÇE AKARCA

Bir sinema dergisinde, neden dizilerle ilgili bir yazı olduğunu açıklamaya ve birçok sinemasever tarafından üvey kardeş muamelesi yapılan dizilerin, sinemadan hiç de uzak olmadığının örneklerini vermeye çalışacağım. Sanat eseri kabul edilebilecek dizilerden, sinemaya yöne veren televizyon serilerinden bahsedeceğim.

Diziler, bir zamanların televizyon karşıtlarının hayatında da önemli yer tutmaya başladı. Sinema ile karşılaştırılamayacağını düşündüğümüz televizyon, başından ayrılamadığımız birçok yapımı izleyiciyle buluşturdu. Çoğu dizi gerek sinemasal anlatımları, gerek inanılmaz bütçeleri, gerek senaryo ve çekim kaliteleri ile sinemaseverlerin de unutamayacağı duruma geldi. Kalbimizde taht kuran birçok sinema filminin yönetmeninin, oyuncularının, dizilerden yetişmiş olmaları veya daha sonra dizi yapımcılığına soyunmaları ise diziyi de sinemadan ayrı tutamamamızın, en önemli sebeplerinden biri diye düşünüyorum. Örnekler saymakla bitmez ama ilk akla gelenleri sıralamakta fayda var.

American Beauty’nin yapımcısı Alan Ball’un, daha sonra yine yapımcı olarak el attığı Six Feet Under, altı sezonluk bir şaheser olup, birçok insanın izlediği en çarpıcı finale sahip olma özelliği ile dizi dünyasında kendine unutulmaz bir yer edindi. Ayrıca ikici sezonu bu ay başlayacak olan True Blood, yine bir Alan Ball yapımı olup, Oscarlı oyuncu Anna Paquin’in renkli oyunculuğu ile değişik bir vampir hikayesini oldukça başarılı bir şekilde anlatmakta.

Sinemalarda bu sene izlediğimiz Valkyrie’nin yönetmeni Bryan Singer, ilk olarak The Usual Suspects’in yönetmeni olarak kendine sağlam bir hayran kitlesi yaratıp, X-Men serisi ile yerini pekiştirmişti. Daha sonra da mutsuz, dahi doktor, Gregory House’un hikayesi olan House M.D. adlı dizinin yapımcılığını üstlenerek, benzersiz bir hastane dizisini hayatımıza soktu.

Sinema oyuncusu Mark Wahlberg, Entrouge ve In Treatment gibi başarılı dizilerin yapımcılığını üstlendi.

Buffy The Vampire Slayer, Angel, Firefly ve Dollhouse dizilerinin yapımcısı Joss Whedon, Alien: Resurrection’ın ve Toy Story’nin yazarlarları arasında.

Yine Buffy The Vampire Slayer, Angel, Lost gibi dizilerin yazarı Drew Goddard, Cloverfield’in senaryosunu yazarak beyaz perdeye adımını attı.

Heyecan katsayımızı, el attıkları her yapımda arttıran, Tony Scott ve Ridley Scott kardeşler, her FBI davasının matematikle de çözülebileceği mantığı üzerinden giden Numbers isimli keyifli dizinin yapımcıları arasındalar.

Pirates Of The Carribean, Enemy Of The State, Con Air ve daha bir sürü gişe filminin yapımcısı Jerry Bruckheimer, yapımcılık dehasını televizyonda da göstererek, artık efsaneleşen ve reyting rekorları kıran CSI furyasını başlattı. Diğer dizilerinde de polisiyeden uzaklaşmayan Bruckheimer, neye el atsa izlenir dediğimiz insanlardan oldu bile.

The Terminator, Terminator 2 : The Judgement Day, Aliens ve Titanic gibi başarılı filmlerin yönetmeni olan James Cameron, beklentilerin çok çok üstüne çıkan, Terminator: Sarah Connor Chronicles’ı da, Terminator efsanesinden ayrı gayrı tutmadı ve dizinin senaryosuna yardımcı oldu.

Bu ay izlediğimiz, Terminator: Salvation’ın yönetmeni McG, son zamanlarda Supernatural’ın yapımcılığını üstlenmiş olup, Terminator’ün yönetmenlik koltuğunda ne yapacağı ile uzun tartışmalara sebep oldu. Ama dizilere ve dizi yapımcılarına olan güvenimi sarsmadı ve kanımca harika bir iş çıkardı.

Dizi demişken, JJ Abrams’ı atlamak elbette mümkün değil. Lost efsanesini bizimle tanıştırarak, hepimizin kafasını bol bol karıştırmayı kendine amaç edinmiş bu dahi, Cloverfield gibi muazzam bir filme yapımcı olarak imza atarak, sinemada ben de varım demişti. Arkasından bir adım ileri giderek Star Trek’in yönetmenliğine soyundu. Bir Star Trek hayranı olarak oldukça beğendiğim bir film çıktı ortaya.

Başta söylediğim gibi, bazı dizilerin bütçelerinin büyüklüğü, sinema filmleri ile kıyaslandığında daha rahat anlaşılabilir. Misal, HBO’nun her bölümü ayrı bir tatmin yaratan, senelerce unutulmayacak dizisi Carnivalé’ın bir bölümünün 2 milyon dolara çekilmesi ve buna paralel olarak da dizinin masraflarını kaldıramayan HBO’nun yapısından hiç de beklenmeyen bir şekilde 2. sezondan sonra diziyi iptal etmesi, zamanında hayranlarını hüsrana uğratmış, binlerce abonenin kanalı kapattırmasına ve bir kanalın bir günde en fazla şikayet e-mail’i alma rekorunu kırmasına sebep olmuştu. Sevenlerini en çok üzen ise Daniel Knauf’un daha 4 sezonlu hikayesinin olduğunu öğrenmekti. Planlandığı gibi 6 sezonu da çekebilselerdi dizinin bütçesi yaklaşık 144 milyon dolar olacaktı. Ülkemizin en büyük bütçeli filmi Arog’un büçesinin 9 milyon dolar olduğu gibi bir bilgi vererek para konularını kapatıyorum. Kıyas size ait…

Dizileri neden sinemadan ayrı tutamayacağımızın diğer bir cevabı ise dizilerden sinema filmine ya da filmden dizilere yapılan uyarlamalar. Star Trek, Charlie’s Angels, Mission Impossible, X Files, Terminator: Sarah Connor Chronicles, vb…

Dizileri, gerek 40 dakikalık süreleri, gerek düşük bütçeleri (kimi zaman), gerekse sinemaya nazaran daha küçük erkanlarda izleniyor olmaları sebebiyle, sinemanın küçük kardeşi sayabiliriz. Ancak unutmayalım ki, bazı küçük kardeşler ağabeylerinden ve ablalarından daha başarılı olabilirler.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.