Çağan Irmak’ın Adile Naşit’in hayat hikayesini çekeceğini duyunca heyecanlandım, çocukluk kahramanımız, Adile teyzemiz anılarımızda tekrar yer bulacaktı. Senaryosunu Nermin Yıldırım yazmış, keşke Çağan Irmak yazsaydı dedim filmi izlerken çünkü Irmak’ın mucizevi dokunuşlarına ihtiyaç vardı filmde… Film bir kesiti anlatmak yerine bütün bir hayat hikayesini hızlıca anlatmaya soyunuyor, daha çok oğlunu kaybetmesinin onda yarattığı travmayı ve kocasıyla yaşadığı kopukluğu sorguluyor. Biz onu filmlerdeki kahkahaları, dayanışmalı, sıcak aile filmlerinde gözleri dolu dolu oluveren, yanakları al al, kıpır kıpır bir oyuncu olarak tanıdık, arkasında onu tutunmuş yaşayan acılarını elbette görmedik, zaten çocuk aklımızda çok da algılayamazdık!

Film çocukluğuyla başlıyor, arka planda izlediği oyunlar, kabareler. Ermeni kimliğine değinilmeden, sektörde dış görüntüsünün yarattığı zorbalığa özellikle vurgu yapan sahneler var ve bunlar daha çok kadın aktrislerden geliyor ama oyunculuğu her zorluğu ezip geçiyor.

Film özellikle Münir Özkul ( Levent Can) ve Müjde Ar (Seda Bakan) ile olan dostluklarına vurgu yapıyor. Levent Can bir hayli benzemiş Özkul’a, Bakan’dan da Müjde Ar dokunuşları alıyoruz ama filmde sıçramalar mevcut ve bunları takip etmek de biraz zorlanıyoruz. Ona eşlik eden ünlü oyuncular neredeyse figüran kıvamında kalıyor, çoğu konuşmuyor sadece görsel bir dolgu olarak kalmış maalesef! O dönemlerin kült yönetmeni Ertem Eğilmez sadece ses olarak yer alıyor, onu göremiyoruz, sanırım ona olan büyük saygı ve hayranlıktan olsa gerek diye düşündüm. Tarık Akan’ı renkli gözlü bir oyuncu (Çetin Lale) oynuyor ama Tarık Akan etkisi alamıyoruz kendisinden… Ayşen Gruda keza öyle.. Şener Şen’i de aradı gözlerimiz o da olsaydı dedik…

Çağan Irmak dokunuşları elbette var ama onun akılda kalıcı birkaç sahnesini Meltem Kaptan’dan görmeyi isterdim, izlerken ne kadar benzemiş kıyaslamasını ister istemez yaptığımız oyuncu bence geçer not alıyor ama Adile Naşit’in kült olmuş, bizi hüzünlendirip güldürmüş birkaç sahnesiyle baş başa kalmak iyi olurdu. Adile çok daha iyi bir film olabilirdi!

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.