Nilgün Marmara’yla ilgili çekilen Nilgün belgeseli hakkında yönetmeni Tolga Oskar’a sorularımı yönelttim. Marmara’nın kısacık hayatı içindeki yoğunluğu son derece naif ve dingin bir dille anlatan, tanıklıklara başvuran belgeselin Marmara’nın hayatına bakan tek belgesel olması da ilginç…
Merhaba Nilgün Marmara hep aklımızda olan, ölümüyle bizi üzmüş bir şair, onun belgeselini çekme fikri nasıl aklına geldi, ailesiyle vs. olan ilişkileri nasıl kurdun, dengeledin? Sonuçta hassas bir yaşam, ailenin bu konudaki tavrı önemli…
Nilgün Marmara şiirini bildiğim, okuduğum bir şairdi. Hayata veda ediş şeklini de biliyordum ama kim olduğunu, nasıl biri olduğunu bilmiyordum. Öğrenmek istedim. Çok okunan, şiirleri sevilen bir şair ve okur için onun hayatı bir merak konusuydu. Hakkında yazılan tüm yazıları, haberleri, kitapları ve kendi yazdıklarını okudum. Bu okumalar sonucunda kafamda bir Nilgün Marmara profili oluşmaya başladı ama okuduklarımın bazıları zaman içinde farklı yorumlanmalarla zedelenmiş ve gerçeği yansıtmaz hale gelmişti. Dolayısıyla tüm bu bilgileri teyit etmek için onu tanıyan insanlarla iletişim kurdum. Nilgün Marmara’nın anne ve babası, ablası hayatta değil. O nedenle belgesele başlamadan önce eşiyle iletişim kurdum. İlk görüşmemizde belgesel fikrine pek sıcak bakmadığını söyledi. Bunun üzerine ben ‘hakkınızda bazı söylemler, ön yargılı yaklaşımlar var, dolayısıyla sizin belgeselde yer almanız ve bu olumsuz yaklaşımlara bir açıklama getirmeniz sizin için de iyi olmaz mı?’ diye sordum. ‘O halde biraz düşüneyim bunu’ dedi. Bir süre sonra yer almak istemediğini bildirdi. Saygı duydum ve konu kapandı.

Çok güzel bir kadın, o görüntüsü naif ama bir o kadar da renkli ve neşeli gibi… Mor rengiyle anılan bir kadın. Ama şiirlerinde daha farklı bir atmosfer var, iç dünyası oradan yansıyor bize. Belgeseli çekerken bu zıtlıklar size nasıl bir iham kaynağı oldu?
Arkadaşları anlatımlarında neşeli ve esprili bir karakteri olduğundan bahsediyorlar, dinlediğim ses kayıtlarında da bu açıkça görülüyor. Yani içine kapanık bir kadın değil, aksine dışa dönük, konuşmayı, gülmeyi, güldürmeyi seven biri. Şiirlerinde de sadece melankolik bir tavır yok aslında ama aramızdan ayrılma şekliyle bağdaştırılan şiirleri daha popüler olmuş. Belgeselde kurduğumuz yapıda; hayata umutla bakan şiirlerini başlangıca, hayatla uyum sağlayamadığı ve çatışmalarından bahsettiği şiirlerini daha sonraki bölümlere, düzenin değişmeyeceğini kabul ettiği ve bunca kötülüğün içinde yaşamaktansa ölmenin daha doğru bir tercih olduğunu düşündüğü şiirlerini de son bölümde kullandık. Yani zıtlıkları, giriş, gelişme ve sonuç şeklinde ele aldık.
Çok genç yaşta intihar ediyor ve evli? Hatta yaşadıkları evin balkonundan atlayarak. Kağan Önal’ın izi neredeyse yok gibi belgeselde, zaten annesinin de Nilgün’ün arşivini alıp Gülseli İnal’a verdiği yazılı bir yerde! Kocasının izi neden bu kadar silik? Ve neden onunla konuşulmadı?
Sanırım bu sorunun cevabının bir kısmına ilk soruda değindim. Kağan Önal’ın bir gazeteye verdiği röportaj, kimilerince yanlış yorumlanmış. Nilgün’ün şiir yazdığını bilmemesi mümkün değil, zira Nilgün hayattayken bir dergide şiirleri yayınlanıyor. Nilgün Marmara şiirlerini kimseye göstermemeyi tercih ediyor, bu nedenle eşi de yazdıklarını görmek için ısrar etmediğini, dolayısıyla özeline saygılı bir yaklaşımda bulunduğunu ifade etmek istemiş. Nilgün Marmara son mektubunda eşine hitaben; bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini sorumlu, suçlu saymasın çünkü suç yok yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! diyor ve ‘Seni hep sevdim Kağan!’ diye de ekliyor. Sonunda ‘Kağan arzu edersen ileride daktiloya çekilmiş olan şiirleri bastırabilirsin.’ diye de not düşmüş. Dolayısıyla eşi hakkında yanlış yorumlanan bilgilerin doğrusunu buradan çıkarsamak mümkün! Eşini bu şekilde kaybetmenin ne kadar zor bir durum olduğunu unutmamak ve aslını bilmediğimiz konular hakkında acımasız yorumlarda bulunmamak gerektiğini düşünüyorum.

Slyvia Plath etkisinde kaldığı söyleniyor bir yandan da, belgesel öyle iki uçlu da gidebilirdi, benzerlikler gösterilen bir yaşam, Slyvia Plath. (Mutfağı daha eski olması gerekirdi diye düşündüm izlerken belgeseli). Bu benzerlik konusunda ne dersin?
Sylvia Plath’ın şiiri daha karanlık, sert ve öfke dolu. Nilgün Marmara’nın şiiriyle benzer yönleri de var elbette, doğadan yararlanma ve pastoral bir anlatı ortak bir yön. Ayrıca imge yoğunlukları da benziyor. Sylvia Plath’ın özel hayatı ve şiiri Nilgün Marmara’yı etkilemiş. Üniversitede mezuniyet tezini ‘Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi’ adlı çalışmasıyla veriyor. Belgeseldeki Sylvia Plath canlandırması bölümü için, Christine Jeffs’in yönettiği 2003 tarihli ‘Sylvia’ filmini baz aldım. O filmdeki mizansene benzer bir kompozisyon oluşturmaya çalıştım. Çocuk odasından çıktığında kapının sağında ve solunda başka bir odalar olması, odanın mutfağa olan mesafesi ve iki kapının üst üste kapatılması için uygun bir mekândı. Eşyaların eski olması mekânın duygusunu güçlendirirdi kuşkusuz ama hiçbir kurum ve kuruluştan destek almadığım(alamadığım) için bu tür bir masrafı karşılamak zorlayıcı olacaktı.
Trajik ve dramatik bir hayat hikayesi ama sen daha dingin anlatmayı tercih etmişsin, sebebi nedir?
Söylediğiniz gibi trajik ve dramatik bir hayat hikayesi, daha da dramatikleştirmeye gerek var mı? Bence yok. Belgeselde buna özellikle dikkat ettik, amacımız intiharının üzerinde durmak değil, ilk sorunun cevabında söylediğim gibi Nilgün’ün kim olduğunu öğrenmekti.

Onun hayatına tanıklık edenleri nasıl ikna ettin, eminim ki onunla konuşmak onlar için üzücü olmuştur ama aynı zamanda o tanıklık özel bir şey, onu hissettiriyorlar, o aşama nasıl oldu?
Öncelikle böyle bir belgeselin altından kalkabilecek yeterliliğe sahip olduğunu bilmen ve kendine güvenmen gerekiyor. Daha sonra da belgeselde yer alacak isimleri buna inandırman. Daha önce yapmış olduğum işlerden bahsettim ve konuyu nasıl ele alacağımı ifade ettim. Konuyu ele alış biçimi çok önemli, çünkü yanlış bir yol izlerseniz her şeyi berbat edebilirsiniz. Teknik bilgi ve yeterliliğin dışında anlatış biçimi kilit nokta. Dramatize etmeden, ajite etmeden ama gördüğün doğruları/yanlışları da objektif ve cesurca aktarman gerekiyor. Bunun için ilk önce konuşmacılara soracağın soruların doğru olması, daha sonra da kurgu aşamasında kullanacağın ve dışarıda bırakacağın görüntülerin doğru olması gerekiyor.
Arkadaş Zekai Özger’i andım izlerken, onun ölümü daha farklı ama o da şiire farklılık ve renk katanlardan oldu, onun da belgeseli çekildi Ulaş Tosun tarafından. Onu da sormak istedim sana. İzleyebildin mi?
Belgesel izleyen ve takip eden biriyim. Daha önceden çekilmiş belgeselleri izlemek, üreteceğim belgeselde ‘ne yapmalıyım ve ne yapmamalıyım?’ sorusunun cevaplarını veriyor. ‘Merhaba Canım’ belgeselini de izledim ve bu anlamda bana katkısı oldu.

Nilgün Marmara’nın hayatı bugüne kadar neden bir belgeselde yer almamış çok ilginç, sen bu konuda neler söylersin, bunu cinsiyetle bağdaştırmak istemem ama neden bir kadın yönetmenin çekmediğini merak ettim, senin bu konuda soruların oldu mu, kendine ve başkaları adına?
Nilgün Marmara hakkında bir belgesel yapılmış mı diye araştırdım. Dönemin şairleriyle ilgili belgeseller yapılmış ama Nilgün’le ilgili kimse böyle bir şey yapmamıştı. Bu durum beni de çok şaşırttı. Aradan 38 yıl geçmesine rağmen bu yapılmamıştı. Belki de intiharın toplum tarafından hoş karşılanmamasıyla ya da kötü örnek olabileceği düşüncesiyle ilgili bir durumdur. Sonuç olarak bu eylem de hayatın bir gerçekliği. ‘Nilgün Marmara’yla ilgili bir belgeselin kadın yönetmen tarafından çekilmesi’ düşüncesini anlıyorum. Bir kadının kadını daha iyi anlayacağı ve anlatacağı düşünülüyor. Bu soruyu birkaç kişi daha sordu ve bazı forumlarda yönetmenin erkek olmasına şaşırdığını ifade edenler de görüyorum. Bence ‘kadını kadın anlatmalı, erkeği erkek’ savı doğru değil. Aktaracağımız kişiyi anlamak, empati yapmak ve kadının da erkeğin de insani haklarını gözeterek bunu yapmak esastır. Kadınların insani haklarını erkeklerde pekâlâ savunabilir, savunmalıdır!
Çekimler ne kadar sürdü? Canlandırma da var, o konuda neler söylersin?
Çekimlerin başlangıcı ve bitimi arasında geçen süre 7 ay ama çekimlere başlamadan önce uzun bir araştırma ve okuma süreci geçirdik. Sonra birkaç ay da filmin kurgusu sürdü. Tüm aşamaların bitmesi 1- 1,5 yıl kadar bir zamana tekabül ediyor. Bu aşamalardan sonra da her şey tamamlanmış olmuyor, sürecin içinde olan insanların dışardan bir gözle bakması pek kolay olmuyor. Biraz uzaklaşmak, daha sonra tekrar ele almak gerekiyor. Hatta başkalarının fikrini almak da benim her zaman uyguladığım bir metot. Elimizde yeterli görsel malzeme olmadığı için canlandırmalarla bir atmosfer yaratmak durumunda kaldık. Nilgün Marmara’ya dair hiçbir video kaydı yoktu. Fotoğrafların birçoğunun da çözünürlüğü düşüktü. Bu fotoğrafların baskısını alıp yeniden fotoğraflamak zorunda kaldık. ‘Neden bunca zaman Nilgün Marmara belgeseli çekilmemiş?’ sorusunun belki de cevabı budur. Belgeselde kullanabilecekleri neredeyse hiçbir şey yoktu!

Seyircinin tepkisi nasıl oluyor?
Nilgün Marmara’nın okuru ve hayranı epey var. Bazıları sadece filmi görmek için şehirler arası yolculuk yapıyor. Gösterim sonrası salonlarda etkilenen izleyiciler oluyor. Nilgün Marmara’yı hiç duymamış, bilmemiş olanlar daha fazla etkilendiğini söylüyorlar. Çünkü onlar için büyük bir şok! Öte yandan tanıyanlar için de sarsıcı bir deneyim oluyor, çünkü sert bir hikâye. Ben her izlediğimde bir süre etkisi üzerimde kalıyor, adeta mideme bir yumru oturuyor… Bazı seyirciler salonda sorular yöneltiyorlar, bazıları salondan dışarı çıktığımızda yanımıza gelerek sorular soruyor ya da teşekkür ediyor. Bizim katılmadığım gösterimlerden sonra da mutlaka birileri sosyal medyadan aynı şekilde bizimle iletişim kuruyor.
Son olarak neler söylersin?
Bu sürecin benim ve ekip arkadaşlarım için de duygusal olarak zorlu geçtiğini, bir yandan da varoluşumuz üzerine daha fazla kafa yormamıza neden olduğunu söyleyebilirim. Bir de benim için önemli bir nokta var; belgesel eleştirilir, ben de mantıklı eleştirilere her zaman açığım, sığ düşünceli eleştirilerse umurumda değil. Nilgün’ün, belgeseli izleyen arkadaşları, bana telefon açarak filmi etkileyici bulduklarını ifade edip Nilgün adına teşekkür ettiler. Benim için en önemlisi buydu.























