Festivaller, festivaller dediğimiz yolda jüri kararları şaşırtıcı olmaya devam ediyor. Bazen jürilerin keşifçi davranmaya çalıştıklarını düşünmek istiyorum pek öyle olmasa da!
- Uluslararası Ankara Film Festivali’nden yine güzel duygularla döndük. Çünkü yapanları yani İrfan Bey ve İnci Hanım’ı ve çabalarını seviyoruz. Müstakil sinema salonlarını sinemaseverlerin ilgisine açıp hem salonlarını doldurdular hem de Ankara izleyicisini mutlu etmeyi başardılar. Bazı festivaller gibi salonların kapılarını dahi açmayıp, insanları yazlık (ama soğuk) sinema festivali algısıyla sınamadılar.
Aslında bazen jüri kararı işte deyip geçiyorum sonuçlar karşısında bazen de jüri kararlarını hafiften irdelemek hoş oluyor. Mesela bakalım genç bir yönetmenin ellerinden çıkma Anadolu Leoparı’na…. En iyi İlk Film Ödül alması muhtemel dahilinde olan bir filmi ödüllere boğmanın gayesi nedir? Özellikle de en iyi kadın oyuncu ödülü? İpek Türktan’ı severim ama ağırlığı olmayan bir karakterle en iyi kadın oyuncu ödülü alması? Filmleri taradığımızda ağırlıklı kadın rollerinin fazla olmadığını, Çatlak ve Koridor ve bir de Sardunya filmlerinde olduğunu görüyoruz. İki filmdeki kadın oyuncular da diğer festivallerde ödül aldıkları için oklar İpek Türktan’ı göstermiş olabilir muhtemelen!
Gelelim Anadolu Leoparı en iyi film ödülüne… Zaten en iyi yönetmen ve en iyi film ödülleri ayrışalı epey zaman oldu, aynı film olmuyor kesinlikle! Anadolu Leoparı Ankara’da geçen, geçmiş dönem yönetim politikalarını da hafiften eleştiren, neden o kadar depresif olduğunu anlayamadığımız hayvanat bahçesi müdürü Fikret’in bir nevi sessiz direnişini anlatıyor diyebiliriz. Bürokrasiyle dalga geçen, ama kendi içindeki bir nevi ‘sıkıcı’ gidişatı bu dalgayla beraber akışa bırakamıyor maalesef Anadolu Leoparı.
Fikret ve Gamze arasındaki işbirlikçi tavır da çok yetersiz kalıyor, bu anlamda Gamze’ye biçilen misyon çok havada bir anlamda ilgisizlik noktasında kalıyor. Aslında filmin karakteriyle yakınlık kurmamızı engelleyen, hayvan haklarına aykırı bulduğumuz bir hayvanat bahçesi müdürüyle özdeşlik kurmamızı isteyen bir yapıda karşımıza çıkması da ayrı bir eleştiri potası. 87 plakasıyla Ankara duygusunu biraz distopik, nostaljik bir noktaya taşımak istemesi de gözlerden kaçmıyor ama filmin bu Leopar hikayesiyle en iyi ihtimalle en iyi ilk film ödülüne doğru yola çıkması doğru olurdu. Jüriyi bonkör gördüm doğrusu!
En İyi Yönetmen ödülü kazanan Fikret Reyhan imzalı Çatlak geçen yıl Antalya’da Jüri özel ödülü ve En iyi kadın oyuncu ödülü kazanmıştı. Hikayesinin açılımını gayet iyi kuran, oyuncu yönetimi konusunda tıkır tıkır bir yol tutturan, aile içinde esen hiyerarşi rüzgarının içine bizi de çeken, inanç eksenli, erkek egemen bakış açısıyla tüttürülen bacaların ağzına bir yandan da ot tıkayan kadınlarının varlığıyla tam bir geleneksel vaha Çatlak! O yüzden en iyi yönetmen ödülü yanında en iyi film ödülünü de fazlasıyla hak ediyor! Hikayesinde bir eksilme, bir azalma olmuyor, çünkü karakter anatomisi çok iyi işlenmiş, herkes birbirini tamamlar nitelikte! Ama jürinin kafasıyla düşünmeye çalışınca çarpıcı bulmadığı bir şeyler mi var acaba diyorum bir yandan da! Çünkü hikaye alttan ilerliyor, yüzeye çıkıp yanlış odaklar yaratmıyor kendisine. Bu da istenen ivmeyi yaratamıyor sanırım seçicilerin gözünde! Neyse ki zaman zaman dertlere derman SİYAD jürisi var! Tabii her şeyin ötesinde festivaller iyi ki var!
Kısa film ödülü ve belgesel ödülü için de toplumsal önyargıları yıkmaya yönelik adımlar olduğunu söyleyebilirim. (Sonrasında daha uzun ele almayı umut ettiğim için burada kısa tuttum)