Massoud Bakhshi İranlı yönetmen. 2004’te 1001 Belgesel Film Festivalinde tanıştık. Sonra, 2018 TRT Belgesel Ödüllerinde tekrar buluşma şansımız oldu. Zaman zaman sosyal medya üzerinden haberleştik. Massoud’un sinema aşkını ve yaptığı filmleri biliyor ve beğeni ile izliyorum.

Son filmi Yalda ile Sundance’da ‘Jüri Büyük Ödülü’, Antalya’da ise ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü aldı. Şimdilerde ise Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde Yalda’nın gösterimlerini yapıyor, festivallere katılıyor.

Tahran’da ziraat mühendisliği okuduktan sonra, İtalya’da sinema eğitimi alan Massoud’la iletişim teknolojilerinin nimetlerinden faydalanarak bir söyleşide buluştuk.

Öncelikle biraz kendinden söz eder misin?

Çocukken çok okuyordum ve  yazar olmak istiyordum. Edebiyat benim için sanat ve kültürün en üst seviyesiydi (sanırım hala öyle). 16 yaşında kısa öyküler yazmaya başladım. Öte yandan bir üniversite öğrencisi olarak öncelikle eğitimim için çalışmak, para kazanmak zorundaydım. Şanslıydım, film eleştirileri yazarak bunu sağlayabildim.  Sinemayı da böyle keşfettim. Daha sonra belgesel film çekmek benim hayatım oldu. Kendimi bugüne de bir belgeselci olarak görüyorum.

Sinemanın senin için anlamı ne?

 Hayatın sanatsal, şiirsel ve hayali bir şekilde yansıması. Sinema edebiyattan sonra en yüce hayal gücüdür benim için.

Seni bir belgeselci olarak tanıdım. Daha sonra kurmaca film de çektin.  Senin için aralarındaki fark ne?

Aralarında hiçbir fark görmüyorum, bana göre her film, kısa ya da animasyon filmi, ister kurgu ister belgesel olsun, yeni bir hikaye ve anlatımdır. Bunu her film projesinin başında tanımlamak çok önemlidir. Çünkü bu, bir film yapımcısı olarak hikayenizi nasıl anlatmanız gerektiğini daha iyi bilmenizi ve onun yapısını bulmanızı sağlar; izleyicinin her filmi daha iyi okuyup anlaması için bu çok önemlidir. Sinemada tek bir dil var. O da, seyirciyle konuşabilmek.

Şahsen bana göre, kurmaca film belgesel gibi, belgesel film kurmaca gibi yapılmalı! Ben belgesel ve kurgu arasında temel bir fark yaratmıyorum. Ne zaman bir belgesel yapsam onu kurgu olarak görmeye çalışıyorum ya da tam tersi.

YALDA filminle bize ne anlatmak istedin?

YALDA, medya ve adalet hakkında bir film. Ayrıca kadınlar ve öncelikle kadınlar arasında var olan kıskançlık ve kadın düşmanlığı üzerine. Aynı zamanda ilk kurmaca filmim Saygıdeğer Bir Aile gibi bir aile draması.

Bu filmin tıpkı büyük klasik filmler gibi yoğun ve hızlı olmasını istedim, ancak modern İran medyasına, izleyicileri etkileme ve manipüle etme biçimlerine yeni bir bakış açısı getirsin istedim.

Pek çok ödül sahibi bir yönetmen olduğunu biliyorum. Bu filminle de önemli ödüller aldın. Bu ödüller senin için ne ifade ediyor?

Çalışmanızla bir takdire değer olmak her zaman harika bir duygu. Sundance ve Antalya festivalleri de bu destekleyici rolü en iyi şekilde oynadı filmime. Bağımsız sinema zaten pazarın ve endüstrinin zulmü karşısında kırılgan hale geliyor ve  gittikçe zayıflıyor. Böyle bir zamanda festivaller ve ödüller bir filmin daha iyi tanınır olmasına, yerini ve izleyicisini bulmasına yardımcı oluyor.

Özellikle Batı’nın İran Sinemasına ilgisinin temel nedeni sence nedir?

İran sinemasının bugün, dünyanın en yaratıcı ve yaşayan sinemalarından biri olduğu gerçeğidir. Dünyanın bu bölgesinde yaşarken ve çalışırken, yaptığınız her şeye kaçınılmaz olarak yapılacak müdahalelerden, sosyal politik olayların etkilerinden kurtulmanın bir yolu yok maalesef. İran’da 20. yüzyılın ilk ve son devrimleri (1903’teki Anayasa Devrimi ve 1979’daki İslam Devrimi), savaşlar, gelenek ile modernite arasında bir yerde sıkışıp kalmış İran toplumunun sürekli evrimi…  Karşınızda bütün bu etkileri gördüğünüz gerçek, canlı bir İran sineması var. Geçen yüzyılı, entelektüellerin ve sanatçıların her zaman öyle ya da böyle tepki gösterdiği sürekli sosyal, politik ve kültürel kargaşa içinde yaşadık. Bence tüm bu hareketlerin en önemli sonucu, İranlı sanatçılar ya da entelektüeller sanat eserlerini ve düşüncelerini bu kargaşa içinde yarattığı için orada üretilen sanat ve kültür eserleri de bundan nasibini aldı. Geçen yüzyılda genlerimize bir belirsizlik durumu entegre edildi. Ve son 40 yıldır sinemacıların, fotoğrafçıların, yazarların, şairlerin ve sanatçıların en iyi sanat eserlerinde bunun izlerini bulabilirsiniz. Sanatçıları bir araya getirmek ya da birleştirmemek önemli değil. Ancak bu yaşananlar onları her zaman yaratıcı kılıyor.

Çoklukla söyleşi yaptığım insanlara soruyorum: Kendinize sorulmasını istediğiniz bir soru sorun diye? Sen kendine hangi soruyu sorarsın?

“Sosyal medya hakkında ne düşünüyorsun?” diye sorarım..

Güzel soru. Medya ve Medya.  O zaman, sosyal medya hakkında ne düşünüyorsun?

 Modern çağımızın ‘Panoptikon’larıdır. Günümüzde bireyler kaçınılmaz olarak tarihteki en modern telekomünikasyon teknolojisine hapsolmuş durumdalar ve bu nedenle başka toplumlarda veya ülkelerde çelişkili olanları tam olarak bilmiyoruz! Mutlak gücü savunmak ve her yerde korku yaratarak kontrol etmek için yapıldığından medyaya veya politikacılara güvenmemeliyiz diye düşünüyorum. Diğer insanları ve kültürleri tanımak için çalışmaya ve kendimiz gezmeye çalışmalıyız. Aksi takdirde bilinçli olarak medyanın beynimizi yıkamasına ve bizi manipüle etmesine izin veriyoruz. Yalnızca genel olarak sanat ve kültür ve özellikle bağımsız ve sanatsal filmler ve belgeseller, içinde yaşadığımız dünyayı daha iyi ve daha derin bir şekilde anlamamızı sağlayabilir diye düşünüyorum.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. Aynı alanda, aynı üniversitede Doktora’ya devam ediyor. Profesyonel yaşamı 1992-99 yıları arasında VTR Araştırma Yapım-Yönetim Şirketinde geçer. 1999’dan günümüze TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör ve belgesel yönetmeni olarak çalışmaktadır. 1992’den bu yana başta belgesel yapımlar olmak üzere pek çok haber, kültür, reklam ve tanıtım projesine Araştırmacı, Prodüktör, Yönetmen, Editör ve Danışman olarak imza atar. Dönüşüm, Fan-Atik, Şehir İnsanları, Alamnya Alamanya, Multikulti Haberler belgesellerinden bazılarıdır. PRİX Europa, Al Jazeera, Altın Portakal, Malatya, Oscar Türkiye Seçici Jürisi gibi bir birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde jüri üyesi olur, ödüller alır. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Radyo-TV Yayıncılığı Bölümünde ders verir (2001-02). Avrupa Konseyinin “ayrımcılığa karşı sesini yükselt” kampanyasında uzman olarak yer alır (2010). Avrupa Konseyi, TRT ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından düzenlenen Avrupa Medya Buluşmasının koordinatörlüğünü yapar (2010). Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği (SEE PMS), Ortak Yapımlar Grubunda editör olarak bulunur (2011-2013) Avrupa Yayın Birliği(EBU) Kültürlerarası ve Çeşitlilik Grubunda bir sezon başkanlık yapan Korver (2011-13) 8 yıl oyunca bu grupta prodüktör, yönetmen ve editör olarak çalışır. Bazı kitap ve dergilerde makaleleri, denemeleri ve röportajları yayınlanır. Bir sezon başkanlığını da yaptığı Belgesel Sinemacılar Birliğinin kurucu ve aktif üyelerindendir. Festivallerde ve üniversitelerde Belgesel Sinema Atölyeleri yapmaktadır. Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Neyyse (www.neyyse.com) adlı bloğunda ve Cinedergi'de belgeselci adlı köşesinde (www.cinedergi.com) yazmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.