25-30 Nisan’da gerçekleşen 11.TRT Belgesel Ödülleri kapsamında öğrenci kategorisinde üç film izleyebildim. Bu organizasyonun en çok önem verdiğim ve sevdiğim noktası öğrencileri, amatörleri yüreklendirmesi, seyirciyle buluşturup, sektöre kazandırması. İzlediğim bu üç film de, bir öğrenci filmi olarak gayet iyiydi. Elbette eksikleri vardı ama belgeselin prensiplerini bilen, kullanan yaratıcılık kokan yapımlardı.

 Uçan Adam belgesellerinin yönetmenleri Uğur Ersöz ve Nusret Oğuzhan Yıldız ile etkinlik sırasında tanışma fırsatım oldu. Belgeseller, ödüller, festivaller, destekler, jüriler, hocalar, ustalar-çıraklar üzerine sohbet ettik. Ödül kazansalar da kazanmasalar da bir söyleşi için anlaştık. Ve sonuçlar açıklandığında öğrenci kategorisinde birinci olmuşlardı. Ama bu söyleşi onlar ödül aldığı için değil ürettikleri ve üretmeye devam etmek istedikleri, tutkuları, kaliteli bir iş çıkardıkları, kendilerine bir harf öğretenlere gösterdikleri saygı için, … yapıldı.

Uçan Adam 1992’de memleketi Erzurum’a işçi olarak gittiği İsviçre’den kesin dönüş yapan Kerim Dağcı’nın “uçuş” sporuna olan tutkusunu, bu tutkunun yolculuğunu, çevresindekilerin tepkilerini  anlatıyor. Filmin ilk ve son sahnesinde kahkahalarla güldüm. Ayrıca Kerim Dağcı gibi, ileri yaşına ve etrafındaki olumsuz tepkilere rağmen tutkusunu ve inancını kaybetmemiş bir insanı tanımak iyi geldi bana.

 Belgesel deyince aklınıza ne geliyor? Neden belgesel  çekmeyi seçtiniz? 

Oğuzhan: Belgesel deyince benim aklıma ”İnsan ve gerçek” geliyor. Bundan olsa gerek bütün belgesellerimizde İnsan hikâyesi işledik. Belgesel izlemeyi her zaman sevdim fakat 3 yıl öncesine kadar bu işin yapım kısmında olmak hiç aklımda yoktu. Sanırım içimizde bir yetenek vardı ve Musa Ak hocamız bunu ortaya çıkardı diyebilirim. Benim de anlatacak hikâyelerim varmış.

Uğur: Belgesel ile Musa Ak sayesinde tanışmamın etkisi galiba Belgesel çekme isteği. Belgeselin hayatın kendisi olduğunu düşünüyorum. Kurmaca hiçbir unsur bulunmaması, konu gerçekliğine müdahale edememek galiba beni belgesele çekiyor. Biraz heyecanı seviyor olabilirim.

Yaptığım bütün atölyelerde, katıldığım panellerde, derslerde, gösterim sonrası söyleşilerde soruyorum bu soruyu. En çok aldığım cevap tahmin edersiniz siz de “hayvanlar” oluyor. Son iki yıldır “hayvanlar” cevabında azalma var.

 Oğuzhan: Hocam National Geographic etkisi olsa gerek. Aslında orada hayvanları konu alan programların da çoğu belgesel değil. Haber- araştırma- takip programları gibi bir şey.

 Uğur: Ne bileyim, televizyonlarda belgesel diye gösterilen pek çok şey aslında belgesel değil. İnsanlar da ne belgesel ne değil ayırt edemiyor. Çoğu gezi, araştırma, bilim programı.

Neyse biz sohbetimize dönelim. Tabii ki hayvanlar alemini, doğayı anlatan harika belgeseller var ama sizin de dediğiniz gibi ekranlarda gördüğümüz hayvanları anlatan programlar başka bir kategori. Bu arada Musa Ak hocamıza da kocaman bir selam olsun. Karabük Üniversitesinde Rd-TV-Sinema bölümünde efsane bir isim oldu öğrenciler arasında. Sektöre sizler gibi gençleri kazandırıyor. Dar imkanlarla da eğitim-öğretim yapılabileceğini gösteriyor. Her şeyin başı tutku tabi.

Uçan Adam karakterini nasıl buldunuz ve neden belgeselini yapmak istediniz?

Oğuzhan: Uçan Adam’ı doğduğum günden beri tanıyorum. Annemin dayısı olur kendisi. Her zaman deli dolu bir adamdı ve uçuyordu tabi. Ben uçtuğunu biliyordum lakin neden uçtuğunu bilmiyordum. Sanırım ondan gelecek cevaplar beni çok heyecanlandırdı ve kendisinin belgeselini yapmaya karar verdik.

Uğur: Uçan Adam benim dördüncü, birlikte çektiğimiz üçüncü film. Yine birlikte çektiğimiz Levir’in çekimleri için Erzurum’a gitmiştik, orada tanımıştım Kerim Amcayı. Levir’in çekimleri sırasında Uçan Adam’ı gözümüze kestirmiştik aslında, yeni film yoldaydı. Her şeyden önce karakter ilginçti ve o bölgede o sporu yalnız yapıyordu ve arkadaş arıyordu. Derdimiz orada o sporun yapılabildiğini ve Kerim Amca’nın yalnızlığını anlatmaktı.

Karakteri analiz ederken en çok etkilendiğiniz özelliği neydi ve bunu filminize nasıl yansıtmak istediniz?

Oğuzhan: Kendisini zaten tanıyordum fakat hiç bir zaman bu kadar yakından tanıma fırsatı bulamamıştım. Kerim Dağcı’nın özgür ruhu ve tutkusundan çok etkilendim. Ve kim ne derse desin bu adam hiç bir zaman değişmedi ve hep içinden geldiği gibi bir hayat yaşadı. Bu da takdir edilesi tabi.

Uğur: Aslında bence çok da ilginç bir karakter değildi Kerim Amca. Aksine olması gereken bir karakterdi. Günümüzde okuyan, araştıran, sorgulayan kesim o kadar az ki Kerim Amca gibi biri insanlara ilginç geliyor. Bizi cezbeden tarafı ise onun o küçücük köyde savaş veriyor olmasıydı. Filmde de bunu fazlasıyla işledik.

 

Yapım koşulları ve bütçeyi nasıl sağladınız?

Oğuzhan: Kendi köyüm olduğu için biraz avantajlıydık kalacağımız bir yer vardı lakin bütçeyi kendi cebimizden karşıladık zaten siz daha iyi bilirsiniz, para için yapılacak bir iş değil.

 Evet dünyanın her yerinde belgesele destek bulmak zor. Türkiye’de daha daha zor. Ama tutkuyla yapılıp, para da kazanılabilir bir hale gelebilir. Dünyada bunun örnekleri var. Umarım ki sizin kuşak bunu gerçekleştirme yolunda daha büyük adımlar atar. Sayıları senede bir iki olsa da, önemli bir hasılat edinilmese de belgeseller sinemada vizyona girebiliyor. Bazı festivallerde seyirci bilet parası ödeyip belgesel izliyor. Minicik de olsa telif ödeyen kurum ve kuruluşlar var. Bilinç oluşması bile yıllar alıyor. Umutluyum ben gelecek için.

Uğur: Hocam bunları duymak güzel. Kısa film ve belgeselcilerin en büyük sorunu yapım ve bütçe kısmı. Bizim maddi anlamda fazla sorunumuz olmadı. Zaten ben Fine Art Film & Medya isminde kendi işletmemi açmıştım ve ekipmanlarımızın çoğu tamdı. Önemli olanın küçük bütçelerle iyi işler yapılacağını bilmemizdi ve içimizdeki ölmeyen amatör ruhtu. Yol ve minimal düzeyde küçük masraflar ile bitirdik çekimi. Ama yine de açığız tabi ki sponsorluklara.

 Nasıl bir sinema dili oluşturmaktı hedefiniz? İki yönetmen çalışmak zor oldu mu? Takıştığınız noktalar mesela… dengeyi nasıl buldunuz?

 Oğuzhan: Bundan önceki belgesellerimiz dram ağırlıklıydı ve yavaş ilerliyordu. Sanırım biraz bundan çıkmak ve yeni bir şey denemek istedik. Hikaye de buna uyunca ortaya eğlenceli, akıcı bir iş çıktı.

İki yönetmen çalışmak kesinlikle kolay bir şey değil zaman zaman çok sert tartışmalarımız tabii ki oldu. Fakat benim düşüncem zaten olmazsa garip olurdu. Takışmak ve orta noktada buluşmak zor bir şey ve biz bunu üç belgeselde de başardık. Ayrıca hikayeye ben çok hakim olduğum için, ”dışarıdan bir göz” açısından Uğur çok etkiliydi. Yani sizin çok iyi bildiğiniz bir hikayeyi izleyiciye anlatmak çok zordur. Çünkü siz çektiğinizi, izlediğinizi zaten biliyorsunuzdur. Özellikle burada Uğur’un dokunuşları ve fikirleri çok önemliydi.

Uğur: Buradan bir film çıkmaz denilecek  konuları etkileyici bir dille anlatma hedefindeyim kendi adıma konuşursam. Tabi ki sanat toplum içindir mantığından kopmadan. Küçük küçük takıldığımız konular oluyor illaki. Ama proje kısmında fikirler bir olduğunda sorun yaşanmıyor. Galiba bakış açılarımız ve anlatma dilimiz aynı. O yüzden çok fazla sorun yaşamadık.

Film gerçekleştirme süresince en zorlandığınız nokta neydi?

Oğuzhan: Tabi ki Kerim Dağcı’nın tahmin edilemez hareketleri. Çok iyi birisi. Fakat çok zor bir insan ve başına buyruk. Ama kendisini çok severim. Ayrıca onun bu karakteri sayesinde çok şey tecrübe ettik ve çok eğlenceli geçti çekimler. Çünkü her an tetikte olmamız gerekiyordu ne zaman ne diyeceğini, ne yapacağını asla kestiremiyorsunuz. Belgesel yapmanın da güzelliği bu olsa gerek

Uğur: Kesinlikle Kerim Amcanın uçuşu benim en zor anım oldu. Ya bir şey olursa korkusunu yaşamak kötü bir tecrübeydi. Bir daha öyle bir risk alabilir miyim bilmiyorum.

 Seyirci le buluştuğunuzda ne tür tepkiler aldınız?

Oğuzhan: Açıkçası beklediğimiz gibi diyebilirim. Nerede güleceklerini, nerede heyecanlanacaklarını tahmin ediyorduk ve anlatım dili ve akıcılığı açısından gayet beğenildi. Ama tabi ki kurgu aşamasında çok ciddi uğraşmıştık ve bu anlamda hikayeyi ve olayları istediğimiz gibi seyirciye verebilmek bizi çok mutlu etti.

Uğur: Derdimizin seyirciye işlediğini gördük. Yani seyirciyi filmin içine çekebilmişiz.  Seyirci kendini Kerim Amca’nın yerine koyabildi. “Aslında bende böyle istiyorum ya” diyebildi ve bu bizi fazlasıyla mutlu etti.

Gelelim ödüle? Ne ifade ediyor bu ödül sizin için? Belgesel adına yeni hedefleriniz var mı?

 Oğuzhan: Bu ödül şu an bizim için çok şey ifade ediyor. Sonuçta neredeyse bir yıl sürdü bu belgeselin yapımı ve bu anlamda verilen emeğin TRT Belgesel Ödülleri gibi prestijli bir festivalde ödül alması bizi çok mutlu etti. Bir anlamda emeklerimizi taçlandırdı ve tabi ki motive etti. Benim daha anlatacak çok hikâyem var. O yüzden belgesele devam. Kısa metraj mı olur uzun metraj mı olur, onu şuan söyleyemiyorum. Daha yolun başlarındayız ve daha çok üretmemiz gerekiyor.

Uğur: Ödül almak tabi ki güzel bir şey. Ama gelip geçici olduğuna inanıyorum. Sonuç olarak seneye biri alacak, diğer yıl başka biri. Önemli olanın üretmeden geçtiğini biliyorum ve ona göre hareket ediyorum. Ödülden ziyade ben filmlerimin izlenmesi taraftarıyım çünkü bizlerin en büyük sorunu izleyici ile buluşamamak. Derdimizi insanlara anlatamamak, aktaramamak. 2020 yılı için çekim aşamasında olduğum kısa metraj bir belgesel projem var. Onunla birlikte uzun metraj hazırlıklarım da sürüyor.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV-Sinema mezunu. Aynı alanda, aynı üniversitede Doktora’ya devam ediyor. Profesyonel yaşamı 1992-99 yıları arasında VTR Araştırma Yapım-Yönetim Şirketinde geçer. 1999’dan günümüze TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör ve belgesel yönetmeni olarak çalışmaktadır. 1992’den bu yana başta belgesel yapımlar olmak üzere pek çok haber, kültür, reklam ve tanıtım projesine Araştırmacı, Prodüktör, Yönetmen, Editör ve Danışman olarak imza atar. Dönüşüm, Fan-Atik, Şehir İnsanları, Alamnya Alamanya, Multikulti Haberler belgesellerinden bazılarıdır. PRİX Europa, Al Jazeera, Altın Portakal, Malatya, Oscar Türkiye Seçici Jürisi gibi bir birçok ulusal ve uluslararası film festivalinde jüri üyesi olur, ödüller alır. İ.Ü. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Radyo-TV Yayıncılığı Bölümünde ders verir (2001-02). Avrupa Konseyinin “ayrımcılığa karşı sesini yükselt” kampanyasında uzman olarak yer alır (2010). Avrupa Konseyi, TRT ve Bahçeşehir Üniversitesi tarafından düzenlenen Avrupa Medya Buluşmasının koordinatörlüğünü yapar (2010). Güneydoğu Avrupa Yayın Birliği (SEE PMS), Ortak Yapımlar Grubunda editör olarak bulunur (2011-2013) Avrupa Yayın Birliği(EBU) Kültürlerarası ve Çeşitlilik Grubunda bir sezon başkanlık yapan Korver (2011-13) 8 yıl oyunca bu grupta prodüktör, yönetmen ve editör olarak çalışır. Bazı kitap ve dergilerde makaleleri, denemeleri ve röportajları yayınlanır. Bir sezon başkanlığını da yaptığı Belgesel Sinemacılar Birliğinin kurucu ve aktif üyelerindendir. Festivallerde ve üniversitelerde Belgesel Sinema Atölyeleri yapmaktadır. Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Neyyse (www.neyyse.com) adlı bloğunda ve Cinedergi'de belgeselci adlı köşesinde (www.cinedergi.com) yazmaktadır.

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.