Suzan Aksoy’un farklı bir oyunculuk enerjisi olduğunu düşünüyorum, dramı ve mizahı iyi harmanlıyor bünyesinde. Özellikle uzun soluklu olduğu için Çemberimde Gül Oya dizisindeki rolünü çok sevmiştim. Çılgın, farklı bir rolde olmasa bile onu farklılaştırmayı bilen oyunculardan kendisi.

Cenaze İşleri filmindeki rolünüzü öğrenelim öncelikle… Nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?

Ben filmde Orhan’ın annesini oynuyorum. Biraz işitme kaybı ve demansı var. Heyecanlı, hemen her şey bir anda olsun isteyen, hayat dolu eve enerjik bir anneyi canlandırıyorum.

Sizin açınızdan çekimler nasıl geçti? Set ortamı nasıldı?
Bütçesi kısıtlı olmasına rağmen yapımcıların oyuncularla olan tavırları inanılmaz zarifti. Benim bir dediğim iki olmadı. Bu bütün setlerde olması gereken bir durumdur ama zaten maalesef biz de öyle olmuyor. Sette oyuncu olduğumu hissettim, iyi ki oyuncu olmuşum diyorsunuz bir kez daha. Ben hepsine çok çok teşekkür ediyorum.

Canlandırdığınız karakter size ne kadar benziyor?
Bana benzemiyor. Annelik anlamında oğluna olan düşkünlüğü benziyor. Ressamın tablosunu renklerinden anlarsınız, onun küçük bir imzası vardır. Oyuncuda da şöyle bir şey vardır. Kendinizden bir parça koyduğunuz, kattığınız zaman artık o sizin olur Muhakkak her role kendimden bir parça koyarım. İnsan her şeyi içinde barındıran bir yaratık. iyiyi, kötüyü, dahiliği, hırçınlığı, mutluluk ve mutsuzluğu… Hepsinden bir parça var ama birebir oğluna olan sevgisi, benim de oğluma olan sevgim…

Role nasıl hazırlandınız?

Artık öyle özel bir şeyler yapmıyoruz. Biraz kendimden, biraz annemden aldım. Mesela yapımcımız Serpil (Altın) hanımın annesiyle tanıştık, onda hafif bir demans olduğunu gördüm. Çok tatlı bakıyordu, enerjik hayat dolu bir kadındı. Anlık şeyler ve hafızamızda alışkanlık haline gelmiş olan gözlemlediğimiz şeylerin ortaya çıkmasıyla oluyor.

Film vizyona girince nasıl bir ilgi görür sizce?

Bence görecektir diye düşünüyorum öyle bir his var içimde. Herke canla başla çalıştı ve samimi bir film oldu. Seyirci samimi olan her şeyi seviyor, kendisinden bir parça buluyor. ‘mış’ gibi yapmadık, gerçekten yaptık. Ben seyircinin bu anlamda ortaya çıkarılmış filmleri sevdiğini düşünüyorum. Ben kendi adıma alnımızın akıyla güzel bir işin içinde olmuş olmaktan doları çok mutluyum. Ne kadar çok kişiye ulaşırsa o kadar mutlu olurum.

Türk komedi filmleriyle ilgili son dönemlerdeki değerlendirmeler, “vasat” olduğu yönünde. Sizin görüşünüz nedir?

Katılıyorum. Komedi denince daha çok tip komedisine yöneliniyor. Halbuki komedi biraz daha işlenmesi gereken, dramatürjisi güçlü olması gereken bir tür. Sadece tiplere yöneldiği zaman olmuyor, ben gülemiyorum. Antipatik de geliyor bana. Seyirci zaman zaman hoşlanıyor. Ben sulu zırtlak, belden aşağı komediden hoşlanmıyorum. O yüzden Şevkat Yerimdar’ı seviyorum. Filmin bütünü bozmayan bir mizah algısı var dizide.

Altın Portakal’da ‘Ulusal Yarışma’ kategorisinin kaldırılmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bu Altın Portakalla sınırlı kalmayacak gibi geliyor. Yerli filmler olmazsa bir festival nasıl kendini ifade edebilir ki? Sinemanın, tiyatronun önü kesilir, heykeller aşağı indirilir, resim umursanmazsa, opera ve bale neredeyse kalkarsa o zaman çok kötü olur işte. Umarım yetkililer sanatın değerini çok çabuk anlarlar. Çünkü sanat bir anlamda yabancı ülkelere karşı etkiyle kullanabileceğiniz bir silah etkisi de taşır. Halk eğitim oyunları kaldırılmış ilkokullarda, bunlar iyi şeyler değil. Kaldırdığın şeyin yerine bir şey koyamıyorsan da olmaz. Ya da sadece bina koyarak olmaz, dışarıya açılınmaz. Müteahhitlik bir sanat değil. O yüzden çok üzülüyorum.

Birçok oyuncu dizi sektöründe artık rol almasının zor olduğunu söylüyor. Dizi sektörüyle ilgili sorunlar yıllardır konuşuluyor, ancak bir sonuç alınamıyor, hatta bu sürede önemli sayılacak genç izleyici kitlesi yabancı dizilere yöneldi, bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Bence izlenmiyor değil ama tekrar var. Aynı konularda diziler bütün kanallarda oynuyor. Yaratıcı, kendi doğal yaratıcılığınızda, özgün olmadığınız sürece yer bulamıyorsunuz. Belki bir tanesi reyting rekorları kırıyor Ama diğerleri çakılıyor, bunun gibi. Bakış açıları farklı gençlerin. Benim oğlum beni sever oyunculuğumu beğenir ama izlemeye gelince izlemiyor. Yabancı dizi ben de izliyorum gerçi. Vakit yakalarsam durmaksızın hem de. Çünkü izletiyor orijinal hikayeler çünkü. Ya ad çok büyük fantastik hikayeler, ama o kadar gerçek ki… Biz hayallerimizi kısıyoruz. Ya da yaptığımız işleri yeterince önemsemiyoruz. Neredeyse bütün diziler yurtdışından adaptasyon.

Komedi alanında en iyi oyunculardan birisiniz, ancak komedi içerisinde mizahi unsuru da barındıran bir branş. Ancak son zamanlarda mizah yönünde bir kuraklık söz konusu. Bunun sebebi sizce nedir?

Komedinin en büyük özelliği sahici olması. Drama’da da önemli. Dramada kamufle edebilirsin ama komedide edemiyorsun. Bir de senarist yazıyor, mesela doktorlarla ilgili komik bir şey koyuyor hemen itiraz geliyor biz öyle miyiz diye? Bu da onu geri plana itiyor. Bazen oyuncunun kendisi ilham kaynağı olur yazarlara. Kara mizah ise kendi içinde bir harmandır. Kelime oyunlarıyla, bir yerlere atıfta bulunmasıyla… çok zekice senaryolar çıkabilir ortaya, eleştiriler yapılabilir.

Koyu bir Fenerbahçe taraftarısınız. Fenerbahçe ve Beşiktaş tribünlerinde yoğun olarak Mustafa Kemal Atatürk tezahüratları duyuluyor. Bu psikolojiyi bir oyuncu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Fenerbahçeliyim ama yüreğim Beşiktaş’ta da atıyor. Atatürk tezahüratları elbette yapılır, heykellerine zarar veriyorlar. Onu kırabilir, dökebilirsin ama insanların yüreğinden atamazsın ki. Bu sesler tepki sesleridir.

Oyuncular Sendikası’na da üyesiniz. Eskiden Yeşilçam’da starlar sendikalaşıp, grevlere çıkardı. Şimdilerde bu duruma pek rastlamıyoruz. Oyuncular açısından değerlendirirseniz, neden?

80’lerden sonra ülkenin gidişatı değişmeye başladı. Kenan Evren’le birlikte sendikalar yasaklanmaya başladı. Sivil toplum örgütü diye bir şey kalmadı. Giderek daha da ağırlaşan bir hal aldı. Sanata dair ne varsa bu ülke bu işi beceremedi. Ülke diyorum sadece hükümetlerin işi değil bu. Halkın da sahip çıkması gerekiyor.

 En sevdiğiniz oyun
Tennessee Williams’ın bütün oyunlarını çok severim. Bu sezon yazarın Sırça Kümesi’ni oynayacağız.

En sevdiğiniz şarkı
Eskilerden severim Mesela Işıl Yücesoy’u.

En sevdiğiniz insan
Oğlum

En beğendiğiniz film
Çağan Irmak’ın Ulak ile Babam ve Oğlum filmleri

En beğendiğiniz oyuncu
Gençlerden söyleyeceğim. Çağatay Ulusoy, Kıvanç Tatlıtuğ ve Aras Bulut İynemli…

En çok rahat ettiğiniz yer
Caddebostan

Yapmaktan en çok keyif aldığınız şey
Oğlumla kahvaltı etmek, başka bir şehirde yaşıyor gelince keyifle kahvaltı ediyoruz, akşam yemeği yiyip, biraz içiyoruz.

Eklemek istedikleriniz…

Ben insanları ve hayatı seviyorum. Kimsenin örselenmeden, ayrıştırılmadan, farklılaştırılmadan barış içinde yaşamasını istiyorum. Geriye gitmekten korkmuyorum, bu ülke bize altın tabaklarda verilmedi, kanla alındı. O yüzden ülkem için sonuna kadar kalırım.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.