Nasıl geçtiğini anlamadığımız hınzır bir ağustos ayını daha geride bıraktık. Eylül ayı, sinemanın yeni sezonu, yeni yılı adeta… Yıl boyu beklediğimiz yerli ve yabancı yapımlar birbiri ardına sinema salonlarına konuk olacak. Ancak benim bu mevsimde en sevdiğim şeylerden bir tanesi de başucu filmlerimi yeniden izlemek. Yağmurlu bir eylül akşamında, ince bir hırka ve güzel bir kahve eşliğinde çok sevdiğim bir arkadaşımı ziyarete gitmişim hissi yaratan bu filmlerim, her izlediğimde bana yeni şeyler öğretmeyi de ihmal etmiyor. Tıpkı uzakta yaşayan eski bir dostun varlığı gibi… Konuşmadan, yorulmadan anlaşmak, içini dökmek gibi… Bazen acı söylese de haklı olduğu gibi… İşte bende bu hisleri uyandıran onlarca hikayeden 5 tanesini seçtim ve bana hissetirdiklerini paylaşmak istedim. Yaşasın tekrar tekrar film izlemenin güzelliği, hoşgeldin sohbahar…

Ara

Yönetmen: Ümit Ünal
Oyuncular: Erdem Akakçe, Selen Uçer
“Dün Gece Bir Rüya Gördüm, Biz Seninle Ayrılmışız”

Ara’yı ilk izlediğim zamanı asla unutamam, çünkü artık ne bu filmi izlediğim büyülü Alkazar sineması, ne de giderken çantamda taşıdığım Roll dergisi artık yok… Dolayısıyla yalnızca içeriğiyle değil, gösterime girdiği dönem itibariyle de -2008 yılı, belki de Beyoğlu’nun son güzel zamanları- hafızamda hep özel bir yerde kalacak. Filmi izledikten birkaç gün sonra, Ümit Ünal ile Cihangir’de bir cafede buluşacağız. Hoş kendisi de artık Cihangir’de değil, Adalar’da yaşıyor… Hava kararmaya yakın bir, serin bir akşamüstü, mevsimlerden mart ama hava çok da soğuk değil. Bir süre sonra elinde alışveriş poşetleriyle ve her zamanki güler yüzüyle kapıda beliriyor Ünal filme dair Ümit Ünal’ın ağzından dökülen ilk cümle şu oluyor; Ara benim kuşağımın otobiyografisi… Tümü tek bir apartman dairesinde geçen film, birbirini seven ama aldatan, ölesiye kıran ama bırakamayan dört kişinin hikâyesini konu alıyor film. Değişen dünya ile birlikte yozlaşan ilişkileri 2 çift üzerinden anlatan Ümit Ünal, Türk sinemasında bana kalırsa hala da üzerine çıkılamayan kült bir yapıma imza attı bu filmle. Kendisini ne zaman görsem, ikinci filmi ne zaman gelecek diye soruyorum, sanırım yakında bununla ilgili güzel bir haber alacağız ama önce yönetmenin çekimlerini geçtiğimiz günlerde tamamladığı Sofra Sırları’nın tadına bakacağız.

Edie

Yönetmen: George Hickenlooper
Oyuncular: Sienna Miller, Guy Pearce
“Kanayana Kadar Sev, Sonra Parçalara Ayrıl”

Kısacık kestirip saçlarını içtin ilk sigarını diyor ya Papatya’da Teoman, işte izlediğimde 19 yaşlarında başına kavak yelleri esen bendenize e tam da bunu yapıyor Factory Girl… Uzun süre, belki de hala etkisinden kurtulamadığım, hatta zaman zaman ruhundan bir parça taşıdığına inandığım Edie Sedgwick’in hayat hikayesini anlatan film sanat camiasında masumiyetin nasıl dönüştürüldüğünü adım adım anlatan bir manifesto gibi… Zengin bir ailenin güzel, yetenekli ve karizmatik kızı olarak dünyaya gelen Edie’nin 60’lı yılların ortasında New York’a taşındığında, zamanın aykırı sanatçısı Andy Warhol ile tanışmasıyla tüm hayatı değişmesini anlatan film, Warhol’ın bohem ve yaratıcı cennetine heyecanlı bir giriş yapmasının ardından kendi ölüm fermanını imzalamasını konu alıyo. Kızımız yüm dünyada birer marka olmuş müzisyenler, şairler, sanatçılar ve oyuncularla bir araya gelmenin faturasını oldukça ağır ödüyor. Asla izlemekten bıkmayacağım filmlerden…

Bu Dans Senin – Take This Waltz (2012)

Yönetmen: Sarah Polley
Oyuncular: Michelle Williams, Seth Rogen
“Seni Asla Unutmayacağım, Bunu Biliyorsun”

Mutlu bir evliliğe sahip olan Margot’un, karşı dairelerine taşınan gizemli ve yakışıklı Daniel’i gördükten sonra değişmeye başlayan fikirlerini ve hayatını konu alan Bu Dans Senin, hüzünlü bir sonbahar senfonisi… Yönetmeni Sarah Polley’in kendi hayatından da izler taşıyan film, bir ilişkinin evlerini inceleyen bir psikoloji dersi gibi adeta… Her yeni ilişkiye başlarken yaşanan tatlı heyecanı, kavuşunca bir süre süren tutku senfonisini daha sonra yavaş yavaş alışkanların başlamasını ve sonuç olarak da bir sonrakinin ilişinin tıpatıp aynısı olmasını yüzünüze bir tokat gibi vuruyor. Film bitince durup düşünüyorsunuz bir sonraki ilişkimde en sonunda bir önceki gibi olacaksa, kalmalı mıyım yoksa gitmeli miyim? Komedi performansların aşina olduğumuz Seth Rogen’in ters köşe bir rolde de ne kadar şahane bir iş çıkarabileceğini ispatlayan film de Michelle Williams’da ikiarada kalan bir kadının yaşadıklarını büyük bir ustalıkla perdeye yansıtıyor.

Young Adult – Genç Yetişkin (2011)

Yönetmen: Jason Reitman
Oyuncular: Charlize Theron, Patrick Wilson
“Hayat Adil Değildir”

İlk izlediğimde asla günün birinde başucu filmim olacağını tahmin etmediğim, bir boks müsabakasında beklenmedik halde gelen ve nakavt eden bir yumruk gibi geldi kendi adıma bu film… Küçük bir sahil şehrinden, metropole okumaya/çalışmaya giden birçok kadının ortak hissiyatını perdeye yansıttığını düşünüyorum bu filmin… Büyük hayallere evini, aileni, ilk aşkını ardına bile bakmadan terk edip gittiğin o şehir, aslında kanını son damlasına kadar emdikten sonra bir sonraki hedefine odaklanan bir vampirden başkası değildir. Büyük şehirdeki pırıltılı yaşam aslında sadece bir illüzyondur ve sen en sonunda dönüp dolaşıp sızlayan kalbinin acısını dindirmek için çareyi çocukluğunun geçtiği odada, unuttuğun anılarının içinde ararsın. İşte o zaman çok geçtir… Genç Yetişkin, tam da bu “işin işten geçmiş olma” meselesini konu alıyor. Lisenin popüler ve güzel kızı Mavis Gary (Charlize Theron) hayallerindeki hayatın aslında hayali olmadığını anladığında eski aşkını geri kazanmak için (evli ve çocuklu) Buddy Slade’i (Patrick Wilson) cazibesi ile geri kazanacağını düşünüyor ve işler pek de umduğu gibi gitmiyor. Charlize Theron’un her zamanki gibi oldukça başarılı oyunculuğuyla sahiciliğini sağlamlaştıran film, taşrada sıkıcı ve mutsuz bir bir hayat yaşandığı inancını yerle bir etmeyi kendisine görev ediniyor.

Aşkın 500 Günü

Yönetmen: Marc Webb
Oyuncular: Joseph Gordon-Levitt, Zooey Deschanel
“En Kötüsü Ne Biliyor Musun?
İnandığın Her Şeyin Yalandan İbaret Olduğunu Fark Etmek”

Ters köşe aşk filmi deyince hiç şüphesiz akla ilk gelen ve hep gelecek olan filmlerin başında gelir Aşkın 500 Günü… Klasik bir romantik komedinin aksine filmin başkahramanlarının sonsuza dek mutlu yaşamadığı, çizgi dışı bir senaryoya sahip… Filmin güzel işlenişi bir yana bu filmin soundtrack albümü de benim için başucu albümlerdendir mesela. En az kendisi kadar özenle seçilmiş ve yapılmış şarkılarla dolu olan albüm hem filmle büyük bir bütünlük içinde hem de filmden bağımsız başlı başına arşivlik bir müzik ziyafeti…

 

Gizem, 2007 yılında Trakya Üniversitesi Radyo – Televizyon Yayıncılığı Bölümü’nden mezun oldu. Okuldan hemen sonra, bir yıl Mirror isimli bir kültür sanat dergisinde editörlük yaptı. 2009 yılının başında Kanaltürk’te metin yazarlığı yapmaya başladı. 2010 başında ise Kanaltürk’te Klak isimli bir sinema programı hazırlamaya başladı, metin yazarlığını da sürdürüyor. 2008 yılından beri de sadibey.com’da yazılar yazıyor, röportajlar yapıyor ve bundan büyük keyif alıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.