X-Men filmlerinde belki de nesiller boyunca akılda kalacak isim Hugh Jackman… O, X-Men evreninde önemli yeri olan Wolverine karakteri ile o kadar bütünleşti ki, artık Hugh Jackman denilince Wolverine, Wolverine denilince Hugh Jackman akıllara geliyor. Bundan ziyadesiyle memnun olan aktör yeniden karşımızda. Logan filmi, X-Men evreninin son halkası olmakla beraber dramatik çatısı ile farklı bir yerde konumlanıyor. Hazır Logan vizyona girmişken X-Men’in 2000’lerdeki sinema serüvenine bir göz atalım.

Hiç kuşkusuz 2000’ler süper kahraman filmleri açısından altın çağı başlatan yıllar oldu. Öyle ki Spider-Man, Superman, Batman gibi sevilen karakterlerin hemen hepsi beyazperdede seyirci ile buluştu. Aslında 60, 70, 80 ve 90’larda da süper kahraman filmleri boy gösteriyordu ancak hiçbiri 2000’lerdeki furyayı başlatamamıştı. Bunda yeni neslin popüler kültür ile bu kadar içli dışlı olmasının etkisi büyük. Özellikle internetin bunda katkısı yadsınamaz. Eskiden olsa bir süper kahraman filmi ne gişede ne de ilgi açısından günümüzdeki kadar büyük bir yankı uyandıramazdı. Ancak günümüzde dijital ilerlemenin de etkisiyle büyük bütçeli süper kahraman filmleri adeta başyapıt niteliğinde değerlendirilebiliyor.

X-Men Evreninde “Farklı” Olmak

Çizgi roman serüveni 1963 yılında başlayan X-Men ise hiç şüphe yok ki bu furyanın pastasından en çok pay alanlardan. Seri, süper güçleri olan mutantların insanlarla olan uyumu, iyi mutantlar ile kötü mutanatlar arasındaki savaşa odaklanıyordu. Filmin alt metninde “farklı” olana bakışın altı iyice çizilmekle beraber insanların empati kurması bekleniyordu. Zaten X-Men filmlerini diğer süper kahraman filmlerinden ayıran en büyük özellik bir topluluğun yalnızlaştırılmasını ele alması değil mi? Yani Spider-Man kendi dünyasında yalnız ve onu farklılıkları ile kabul eden sadece ailesi var. Ya da Batman, karanlık mağarasında çoğu zaman yalnız başına ve kötülüklere yalnız başına göğüs germek zorunda. Ancak X-Men karakterlerinin farklı olması bir yana, iyi olsun kötü olsun birbirlerine destek çıkmaları ve yalnız olmadıklarını bilmeleri. Bu bağlamda insanlara duyulan öfkeyi çift taraflı ele alma ve bunu değerlendirme fırsatı da sunuyor.

Beyazperde Yolculuğu

2000’de çıkan ilk X-Men filmi aslında büyük bir yankı uyandırmadı. Ancak kimse bu filmin 2000’lerdeki süper kahraman film bombasının fitilini ateşlediğini bilmiyordu. Başrollerde o sıralar adı çok da bilinmeyen ancak şimdi Wolverine ile bir bütün olarak anılan Hugh Jackman, efsane aktör Ian McKellen, büyük çıkış yakalayan Halle Berry, emektar aktör Patrick Stewart gibi isimler yer alıyordu. Film mutantların kendi içlerindeki savaş ile insanlarla olan ilişkilerine değiniyordu. Brbirinden renkli karakterler çizgi romandakileri aratmıyordu. Filmin başarısı üzerine ikinci film gecikmedi ve 2002’de X2 vizyona girdi. X2 ilk filmden çok daha fazlasını sunuyordu. Konu olsun görsel efektler olsun ekibe yeni katılan isimler olsun daha oturaklı bir yapımdı ve serinin geleceğine adeta ışık tutuyordu. Serinin bu ikinci filmi süper kahraman filmlerini sevmeyenlerin bile ilgisini çekmeyi başarmıştı. Ancak bunda hiç kuşkusuz 1995 yılında vizyona giren ve büyük yankı uyandıran Olağan Şüpheliler (The Usual Suspects)’in kamera arkasındaki vizyoner yönetmen Bryan Singer’ın etkisi büyüktü.

Yönetmen Bryan Singer, sonradan büyük hayal kırıklığı yaşatacak olan yeni Superman uyarlaması için X-Men serisini bir süre bırakmıştı. X-Men’in yeni filmi The Last Stand için yönetmen bayrağını “Bitirim İkili” ve “Kızıl Ejder” gibi filmlerle rüştünü ispatlamış Brett Ratner devralıyordu. Filmde mutantların birbirleri olan savaşını bol görsel efekt şovuyla izliyorduk. İlk gösterimden sonra film izleyenleri ikiye böldü. Kimisi filmi beğenirken kimisi burun kıvırmıştı. Ancak açık olan bir şey varsa o da X2’nin çıtasına ulaşmaktan uzaktı.

 

Ve Wolverine Kendi Yolundan Gider

Üçüncü filmden sonra sessizliğe bürünen serinin akıbeti belirsizdi. Ancak yapımcılar çok sevilen Wolverine karakterini öne çıkaracak bir solo film düşünüyorlardı. X-Men serilerinde de merak uyandıran Wolverine’in geçmişine odaklanacak solo film için hayranlar oldukça heyecanlanmıştı. 2009 yılında seyircisi ile buluşan film X-Men filmlerini baz aldığımızda çıtası düşük bir yapımdı. Wolverine’in kendi üçlemesinin ilk halkası olan bu filmde yönetmen koltuğunda Gavin Hood oturuyordu. Hugh Jackman’ı yeniden Wolverine olarak görmek keyif verse de Marvel evreninin en çok sevilen kahramanlarından Ryan Reynolds’ın canlandırdığı Deadpool’un yeni görünüşü hayal kırıklığı yaratmıştı. Zaten filmi baltalayan en büyük unsurlardan birisi de buydu.

Wolverine’in ikinci solo filmi ise 2013’te vizyona girmişti. Bu sefer yönetmen koltuğunda James Mangold oturuyordu. Hugh Jackman’ı yeniden Wolverine olarak izlediğimiz bu film ilk solo filmi gibi sadece “eh” dedirtiyordu. Bu sefer Wolverine’in Japonya’daki macerasını izledik. Filmin en güzel sürprizi ise sondaki Magneto ve Profesör Xavier cameosuydu. Bunun dışında yeni X-Men filmine basamak olmak dışında herhangi hatırlanabilir bir tat bırakmıyordu. Wolverine’in üçüncü filmi Logan’ın ağır ve dramatik yapısı ilk iki filmden oldukça uzak olacaktı.

Yeni Nesil X-Men

2011 yılında vizyona giren X-Men: Birinci Sınıf, adından da anlaşılacağı üzere X-Men’lerin ilk yıllarına, Xavier’ın okulu ilk kurduğu yıllarda geçiyordu. Bu sefer ekip yenilenmişti. Artık öncelik gençlerindi. Şimdinin aranan süper yıldızı Jeniifer Lawrence, seride daha önce Rebecca Romijn’in canlandırdığı Mystique rolünün genç halini canlandırıyordu. Daha başka kimler yoktu ki, Michael Fassbender Magneto’nun gençliği ile McKellen’ın yüzünü kara çıkartmıyordu. Profesör Xavier’ın gençliğini ise şimdilerin popüler yetenekli aktörü James McAvoy canlandırıyordu. Film X-Men serisine yeni bir boyut katmakla birlikte seriyi yeniden farklı bir bakış açısıyla canlandırmıştı. Yönetmen Matthew Vaughn oldukça başarılı bir iş çıkartmıştı. Eski seri ile yeni arasında bir köprü bile kuruyordu. Karakterlerin gençlik hallerini izlemenin keyfinin yanı sıra filmin tarihte yaşanmış gerçek olaylarla kurgulanması ayrıca dikkat çekici hoş bir nüanstı.

Bu filmden sonra X-Men serisinin rotası belli olmuştu. Genç oyuncular ile eski serinin emektar oyuncularını birleştirmek isteyen yapımcılar zaman yolculuğunu baz alarak X-Men: Geçmiş Günler Gelecek için kolları sıvadılar. Filmde karakterlerin genç ve yaşlı hallerinin bir arada olması oldukça etkileyici bir atmosfer ortaya çıkarmıştı. Her ne kadar ilk önce kamera arkasına geçeceği belirlense de X-Men Birinci Sınıf’ta oldukça iyi bir iş çıkaran Matthew Vaughn “Kingsman” filmine odaklanmak için projeden ayrıldı. Yerine ise ilk iki filmde kamera arkasına geçmiş ve seriden Superman’i çekmek için ayrılan Bryan Singer geçti. Tüm mutant ve insanların geleceğini etkileyecek bir olayı durdurmak için Wolverine’in geçmişe gitmesiyle şekillenen film, eski ve yeni nesil X-Men karakterlerini bir arada izlemenin keyfini veriyordu. Genel manada oldukça iyi tepkiler alan filmin sonraki adımında bu muazzam kimyayı devam ettirmek için çalışmalar başlamıştı.

Deadpool, X-Men: Apocalypse ve Serinin Geleceği

Wolverine’in ilk solo filminde heba edilen ve Marvel’ın en matrak, en sevilen karakterlerinden birisi olan Deadpool’un beyaz perdeye dönmesi kaçınılmazdı. Yine Ryan Reynolds tarafından canlandırılan ve deyim yerindeyse salonlara bomba gibi düşen Deadpool, X-Men evreninde konumlanan bir hikayeye sahipti. Özellikle (kendi de dahil) karakterlerle dalga geçmesiyle büyük keyif veren bu eğlenceli süper kahraman fütursuzca yaptığı aksiyon dolu hareketler ve kahkaha attıran espriler ile gönüllere taht kurmuştu. Wolverine filmindeki karakterinden oldukça uzak, orijinale sadık bu karakter hem X-Men evreninde hem de kendi yolunda daha çok karşımıza çıkacak.

X-Men yolculuğuna solo filmi ile uğrayan Deadpool sonrasında çizgi roman serisinin en önemli kötü karakterlerinden Apocalypse’i odağına alacak olan yeni X-Men filmi 2016’da seyirci ile buluştu. Fragmanlarda büyük heyecan yaratan filmi sevenler de oldu yetersiz bulanlar da. Seriye taze kanlar da eklenmişti. Game of Thrones ile hayatımıza giren Sophie Turner, serinin önceki filmlerinde Famke Janssen’in canlandırdığı Jean Grey karakterinin gençliğini canlandırıyordu. Bir önceki filmde Quicksilver performansı ile göz dolduran ve oldukça sevilen Evan Peters da karakteri ile dönerken James McAvoy, Michael Fassbender ve Jennifer Lawrence gibi isimler karakterleri ile yeniden yerlerini aldılar. Filmin kötüsü Apocalypse’i ise son dönemin adından sıkça söz ettiren aktörü Oscar Isaac canlandırıyordu.

Logan ile Wolverine Macerası Bitiyor Mu?

Dünyanın ilk mutantı olan ve dünyayı kendi krallığında yeniden şekillendirmek isteyen Apocalypse’i durdurmak için bir araya gelen X-Men karakterlerinin soluk kesen macerasını izledik. Bir önceki film “Geçmiş Günler Gelecek”i aratan, ama çıtayı çok da düşürmeyen filmden sonra gözler Wolverine’in yeni solo filmi Logan’a çevrildi. Son X-Men filminde yer almaması büyük hayal kırıklığı yaratan Hugh Jackman’ın karakteri ziyadesiyle özlenmişti.

Fragmanlarda yakın bir gelecekte geçtiği görülen hikayede dramatik bir yapının hakim olduğu aşikardı. Oldukça merak uyandıran filmde Wolverine karakteri ile son kez beyazperdede yer alacağını açıklayan Hugh Jackman ise sonradan bu karakteri sonsuza kadar oynayabileceğini, çünkü çok sevdiğini belirterek hayranlarının gönlünü ferahlattı. Oldukça merak edilen ve ilk iki solo Wolverine filminin başarısızlığını unutturacak gibi görünen Logan ülkemizde de vizyona girdi. X-Men karakterleri içinde en fazla sevilen ve oyuncusu ile adeta bir olan Wolverine’in X-Men macerası ne olur bilinmez, ancak Logan vizyondayken ve hali hazırda fırsatınız varken kaçırmayın.

 

 

1981 İzmit doğumlu. Filmlere olan ilgisi 80’lerde eve video girmesi ile başladı. 80-90’ların akla kazınan kült filmlerini repliklerine kadar ezberledi. Korku, bilim kurgu ve fantastik türüne ayrı bir ilgisi vardı. 8 yaşında beyazperde ile ilk tanışmasından sonra sinema vazgeçilmez tutkusu oldu. Aynı zamanda bilgisayar, atari oyunları ve çizgi romanlarla içli dışlıydı. Commodore 64’ü ile sabahlara kadar oyunlar oynadı.Taşınmalar nedeniyle İzmit, Ankara ve Isparta’da farklı okullarda ilköğretim ve liseyi tamamladı. Üniversitede Turist Rehberliği bölümünü bitirdikten sonra çok istediği Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. Korku sinemasına olan düşkünlüğü nedeniyle yüksek lisans tezini “1960-1990 Yılları Arasında Amerikan Korku Sinemasındaki Muhafazakârlık” üzerine yazdı. Amerikan korku sinemasının dönemin toplumunun psikolojik,ahlâki ve siyasi yapısına nasıl ayna tuttuğunu inceledi. Pek çok kurumsal firma, haber sitesi, dergide içerik yazarlığı ve editörlük yaptı. Şu anda hala metin yazarlığı ve editörlük yaparken aynı zamanda bazı online platformlarda, basılı dergilerde sinema yazıları, eleştiriler yazıyor, özel dosyalar hazırlıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.