“Oyunculuk eğitimimin akış halindeki hayatı farkındalıkla seyredip deneyimledikçe devam ettiğine inanıyorum” diyen Anıl Kır ile hayata bakışı, oyunculuğu ve Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz adlı dizide canlandırdığı Ercan karakteri üzerine konuştuk. Keyifli okumalar…

Anıl Kır’ı bir de sizden dinlesek, bize kendinizi nasıl tanıtırsınız?

Öncelikle bu benim ilk röportajım olacak ve bundan ötürü de sizlere teşekkür ederek başlamak istiyorum.1988 yılında Trabzon’da doğdum. 19 yaşıma kadar Trabzon’da yaşadım. Kişiliğimin ve dolayısıyla oyunculuğumun da biçimlenmesinde çocukluğumu bu şehirde geçirmiş olmanın etkileri azımsanamaz. Dengeli ve çevresiyle uyum içinde yaşamaya çalışan ve kendini her gün düşe kalka da olsa inşa etmeye, insanlaşma sürecinde hem kendini hem de yaşadığı alemi anlamayı yol edinmiş biriyim. Çok okuyan diyemem ama çok düşünen ve edindiği fikirlere daha çok keşif yoluyla ulaşan bundan da keyif alan biriyim. Bu fikirlere daha sonra kitaplarda rastlamak çok heyecanlı olabiliyor. Şüpheciyimdir diyebilirim. Hep olayların sebeplerini ve bana ne anlatmak istediğini sorgular dururum. Kendi hayatımı inşa etmeye ve inandığım şeylerle sıkı fıkı yaşamaya çalışan bir insanım işte. Çocukluğumdan beri kendi kurduğum bana ait olan başka bir çeşit dünyanın içinde yalnız başıma dolaşmaya bayılan ama zamanı gelince de ailem ve dostlarımla vakit geçirmeyi çok seven biriyim. Dostlarım benim için çok ama çok önemlidir. Yani genel olarak bu. İnsanın kendini tanıtması ne zor ya. Ben şuyum ben buyum demek bana gerçekten zor geliyor. Arkadaşlarımın da yanımda olup bir şeyler söylemesini isterdim. Bu soruyu onlar da yanıtlamalı.

Hayatınızda ki “en” lerinizden ilk beşini öğrenebilir miyiz?

İnanç, hak, uyum, paylaşım, ailem ve dostlarım…

Bize oyunculuk kariyerinizden bahseder misiniz? Nasıl karar verdiniz oyuncu olmaya?

Aslında söyleyebilirim ki oyuncu olmaya ben karar vermedim. Yani sanki daha doğmadan karar vermişim de şimdi yaşayarak bu kararın benim için ne manaya geldiğini anlamaya çalışıyorum. Kendimi daha çocukken bu uğraşın içinde buldum ve tüm yaşantım bununla beraber biçimlendi sanırım. Mahallede arkadaşlarımla 8, 9 yaşlarımda aksiyon filmleri çekerdim. Benimle birlikte iki arkadaşım daha vardı. Benden iki yaş büyüklerdi bir de. Onları da peşimden sürükler değişik mekanlar keşfedip film için birbirimizi yerden yere vururduk. Film derken öyle kamera filan yok tabi. Benim kameram gözümdü. Oturup afiş filan çizerdim ya. Fragmanını oynardım tek başıma. Sonra kuzenlerimle babam, amcam ve halamlara misafirlikte oynadığımız skeçler… Yazık sadece babam izlerdi bizi. Oyunu kesip izleee diye bağırırdım çünkü. O günlerde bunu herhangi bir amaç için yapmazdım ve sanırım bundan dolayı tam bir kendini adama durumuydu bu benim için. Aşkla yapmaktı yani. Bu durum ortaokul ve lisede hoca taklitleriyle başka bir boyut aldı. Tahtaya kalkıp boş derslerde stand up yapar hale gelmiştim. Çok gülüyordu herkes ben de aşırı eğleniyordum. Hiçbir zaman oyuncu olmak gibi bir motivasyonum yoktu bu yıllarda. Liseden sonra ilkin Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım. Henüz birinci sınıftayken kazanacağıma zerre ihtimal vermememe rağmen Ankara Sanat Tiyatrosu’na kursiyer olarak girdim. Bu benim tiyatro sahnesiyle tanışmamdı diyebilirim. Sonra hukuk üçüncü sınıfa geçerken oyunculuk sınavlarına girdim ve Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü Oyunculuğu kazandım. Hiç tereddüt etmeden Hukuktan kaydımı aldırdım. Bu olay benim için pek çok açıdan bir dönüm noktası oldu. Çok özlediğim bir çocukluk arkadaşımla yeniden bir araya gelip ve samimiyetin kaldığı yerden devam etmesi gibiydi. Okul kazandıktan sonra AST’tan ayrılmak zorunda kaldım tabi. Orada oynadığım oyunlar bana bu işin ilk deneyimlerini katmıştı. Benim için unutulmaz bir yerdir AST. Dil tarihteki hocalarımızdan çok şey öğrendim. Hepsinin teker teker emeği vardır üzerimde. Benim için büyük şans diye nitelendirdiğim bir sınıfla acı tatlı çok şey paylaşarak mezun olduk ve dışarıdaki oyunculuk yaşamım başlamış oldu böylece. Bu arada henüz ikinci sınıftayken okul dışında yönetmenliğini Serhat Erekinci’nin yaptığı birkaç deneysel oyunda oynamıştım. Bunu söylememin sebebi oyunculuk ve kişiliğim konusundaki arayışlarımda kendisinin etkisi çok büyüktür. Onun sayesinde tiyatro sanatını çok farklı açılardan ele alıp üzerinde ufak ufak kendimce kuramsal düşünceler üretebilmeye başlamıştım. Aslında bu kuramsal düşünceleri ekipçe yapıyor ve sahneye taşımaya çalışıyorduk. Mezuniyetten bir süre sonra Aşk ve Günah isimli Kanal D’de yayınlanan bir günlük diziyle Ankara’dan İstanbul’a gelmiş oldum. Dizimiz yaklaşık altı ay sonra yayından kalktı. Bu benim kadrosunda sürekli rol aldığım ilk diziydi. Çok değerli insanlar tanımış oldum bu sayede. Aradan işsiz ve gerçekten zor geçen bir süre sonra NTC medyanın yapımcılığında ‘’Seni Seven Ölsün’’ isimli bir sinema filminde oynadım. Bu filmin benim açımdan anlamı çok başkadır çünkü Trabzon’da çekilmişti. Bir Karadeniz komedi filmiydi. Yine orada da çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Ondan sonra Kanıt: Ateş Üstünde dizisinde bir bölüm, Aşk ve Mavi ‘de iki bölüm oynadım ve nihayet en büyük gelişme yaşandı. Uzun bekleyişin ardından Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisine girdim ve halen daha orada oynamaya devam ediyorum.

Oyunculuk eğitiminizin devamına ilişkin bir planınız var mı? Yurt dışı mesela?

Ben eğitimime dediğim gibi çocukken başladığımı düşünüyorum ve oyunculuk eğitimimin akış halindeki hayatı farkındalıkla seyredip deneyimledikçe devam ettiğine inanıyorum. Ancak bu farkındalık haliyle keşfettiğin şeyleri bir uygulama alanında tatbik edip çalışmadıkça hiçbir anlamı olmaz bunun. Teorik olarak kalır sadece. Elbette başka ülkelere gitmek, oradaki insanlarla tanışıp yaşam ve sanat algılarını öğrenmek, onlarla çalışmak ve karşılaştığım yeni fikirleri sahnede ya da kamera önünde tatbik etmek çok isterim. Ama şu anda yurt dışı gibi bir düşüncem ve imkanım yok.

Özellikle canlandırmak istediğiniz bir rol ve/veya birlikte çalışmak istediğiniz bir isim var mı?

Çok başarılı bulduğum ve seyretmekten çok keyif aldığım insanlar var ama özellikle bir isim yok aklımda gerçekten. Role gelirsek onun için de aynı cevabı verebilirim. Çok çeşitli rolleri çalışmak isterim. Kendimdeki çeşitliliği bana keşfettirmesi açısından çok değişik olabilir bence.

Kariyerinizde tiyatro- ve dizi oyunculuğu var… Sizin için hangisi ne ifade ediyor?

Yaşamımda tiyatro, dizi ve sinema oyunculuğu var aslında. Oynadığım sinema filminin çekimi dizi çekiminden çok da farklı olmadığı için tiyatro ve dizi diyebiliriz. Bilmiyorum belki de yeterli tecrübeyi edinemedim cevaplamak için ama tiyatroda birebir seyirciyle iletişime geçmek mümkün olduğundan bana biraz daha kanlı canlı dolayısıyla bir miktar daha heyecanlı geliyor. Oyunculuk tarzları açısından belirgin farkları var, bu muhakkak. Dizi oyunculuğunda tecrübeli olmanız çok büyük bir avantaj ve çabuk öğreniyor olmanız da öyle. Çünkü bizim tiyatro okurken yöntem olarak oyunculuk eğitimini hiç almadığımız bir kayıt cihazının karşısında performans sergilememiz bekleniyor. Onun teknik bazı ayrıntılarını kavramak gerekiyor. İlk oynadığım dizide yönetmenlerimizden Cemile Karadaş sağ olsun bana sabırla monitörden izleterek tek tek ne yapmam, nerede durmam gerektiğini anlatıyordu. Benim için zorlu günlerdi çünkü tiyatrodan kalma bir alışkanlık olarak biraz büyük oynuyordum. Ama zamanla bir şeyleri öğrendiğimi görüyorum şimdi ekrandan. Sonuç olarak ikisinin de çok güzel ve dikkat edilmesi gereken hususları var ve ikisi de benim için ayrı bir deneyim oluyor. Son olarak şunu söyleyebilirim ki evet tiyatroda da bir yönetmen var tabi ama oyun oynanırken o her şeyin sahnede sana kaldığı an yok mu. İşte o an sadece sen, sahnede yanındaki arkadaşın ve sana o anda bakan bir sürü insan arasındaki iletişim var.

Özellikle dizi sektöründe dizilerin sayısına bağlı olarak oyuncu sayısında da hızlı bir artış söz konusu. Siz genç bir oyuncu olarak günümüz dizi dünyasını ve oyunculukları nasıl değerlendirirsiniz?

Yani klasik olacak ama ben gerçekten tv seyretmiyorum. Sadece Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’a bakıyorum tabi ki. Kendimi eleştiriyorum işte. Hikayeyi takip ediyorum. Sette hiç birarada bulunamadığım insanların nasıl oynadıklarına bakıyorum. Dizinin atmosferine bir de ekran karşısından adapte olmaya çabalıyorum. Yaptığım işe dışarıdan bakmaya çalışıyorum yani. Dolayısıyla dizi dünyasını yorumlayacak bilgiye sahip değilim. Ama şuna vakıfım ki çok yetenekli oyuncular var evet. Fakat birçoğu set dışında işsiz. Çünkü piyasa koşulları onların oyunculuklarından çok görünürlükleriyle ilgileniyor. Oyuncular ya da olmak isteyenler de bu işin sadece güzel bir görüntüyle hallolacağını düşündüklerinden oyunculuklar yüzeysel seviyelerde kalıyor bence. Geliştirmek için çaba sarf etmiyorlar. Başka türlü bir gelişime harcanıyor enerji -ki bence bu gelişim sayılamaz- Kimileri ağzından çıkan repliğin bile ne anlama geldiğini, rol kişisi olarak içinde bulunduğu duruma tesirini anlayamıyor ya da bununla ilgilenmiyor diyeyim. Bu içerik yoksunluğu ve yüzeyde görünür olanın tek başına yeterli olması bence içinde yaşadığımız çağın genel sorunlarından biridir.

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz kadrosuna nasıl dâhil oldunuz?

Çook uzun süre bekledim. Hatta neredeyse umutlarımın tükendiği anda gelmişti haber. Ama değdi. Menajerim sevgili Ebru Kavak’ın girişimleri sayesinde birkaç defa Pa-Pro’ya deneme çekimlerine gittim. Yapım şirketinde Merve Hacıoğlu ve Selda Kaledibi gerçekten çok güzel karşılayıp ilgilendiler benimle, yardımcı oldular. Deneme çekimleri neticesinde diziye kabul edildim ve 50. bölümde başlamış oldum.

Dizide canlandırdığınız Ercan adlı karakteri bir de sizden dinlesek?

Ercan karakteri diziye ellinci bölümde baba Gülmez tarafından casuslukla görevlendirilmesiyle dahil oldu. Plana göre galeriden bilgi sızdırıp Gülmezlere iletecek hatta bir fırsatını bulursa Hızır ve adamlarını öldürecekti. Hikayeye göre Ercan hapisten yeni çıkmış kimsesi olmayan çaresizlik içinde sokaklarda perişan bir halde dolaşan biridir. İlkin Şahin Ağa’ya gider ve onun merhametini sömürerek Hızır’ın mekanına sızar. Galeride işe başladıktan sonra çok geçmeden Hızır Ercan’ın muhbir olduğunu anlar ancak onu öldürmez. Hatta bununla beraber cebi para dolu paltosunu soğukta titreyen Ercan’ın sırtına atar ve sessizce yoluna gitmesini ister. İşte tam da burada Ercan’ın kırılması gerçekleşir. Karakterinin en belirgin özelliği ortaya çıkar. O kendisine yapılmış iyiliğin parayla satın alınamayacak kadar değerli olduğunu bilir ve vicdanına bu durumu yediremez. Artık Hızır’a bir can borcu vardır. Ercan bence tam bir Anadolu delikanlısı. İlkeleri olan ve onları para karşılığında satmayan birisidir. Sıkı sıkıya bağlıdır o ilkelere. Onu belki de ilk defa böylesine sahiplenen bir insana kendini adamışlık duygusuyla bağlıdır artık. Hızır’a. Ona ve yanındakilere karşı saygısızlık etmek istemez ve iş ayırt etmeksizin her türlü şeye koşturur. Çay koyar temizlik yapar hayatını ortaya atar ölür öldürür gerekirse. Ercan genel olarak sessiz sakin mahçup ve ağırbaşlı biri ve bu sessizliğinin altında çok derin biri yattığına eminim ben. Hızır’ı belki de babası gibi görmekte ve ona yürekten bağlıdır.

Ercan ve Anıl arasında benzerlikler var mı?

Evet. Mesela çekingenliğimiz. Bir de çok sevip güvendiğimiz birine kendini adama seviyesinde her türlü fedakarlıkta bulunma, hizmet etme ve bunu yaparken de bundan hoşnutluk duyuyor olmamız benziyor diyebilirim.

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz kalabalık oyuncu kadrosuna sahip bir dizi ekiple ilişkileriniz nasıl?

Evet gerçekten kalabalık ve nitelikli bir kadroya sahip. Ama benim sahnelerim genelde galeride olduğu için benim gördüğüm oyuncular sınırlı sayıda ve hepsiyle de iyi anlaştığımı düşünüyorum. Ben yapı olarak bir ortama çok geç adapte olan biriyim bu yüzden yavaş yavaş daha da ısınıp, seviyorum onları. Birbirlerine alışmış ve sistemini oturtmuş bir set beni de çok sıcak bir şekilde kabul etti ve kucakladı. İlk günden bu yana dikkatimi çeken bir şey var ki setteki herkes gerçekten sorunsuz ve çok uyumlu çalışıyor. Bundan ötürü cidden çok memnun ve mutluyum. Set çalışanları oyuncular ve yönetmenlerim benim için bir şans bence. İşlerini iyi yaptıklarını düşünüyorum ve mümkün olan her boş anımda onlardan bir şeyler öğrenebilmek için çevrelerinde geziniyorum.

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ın oyunculuk kariyerinizdeki yerini nasıl tanımlarsınız?

Gerçekten bu kadar erken böyle büyük bir dizide oynayacağımı düşünmemiştim. Allah nasip etti girdim. Ben hayatımı ve oyunculuğumu çok ayıran biri değilim. Yani kariyer olarak adlandırmıyorum oyunculuğu. Bu benim yaşayışımla iç içe ve öyle olduğu için sette tanıştığım kişilerle gerçek bir ilişki kurmaya ve bunların arasında kamera karşısında beraber oynadığım tecrübeli insanlardan öğrenebilmeye çalışıyorum. İşte bunlar benim için çok önemli şeyler. Bu fırsatı yakaladığım için memnunum. Ne güzel oldu!

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ı diğer dizilerle kıyaslarsak diğerlerinden farkı var mı sizce? İzleyici neden izlemeli?

Diğer dizilerden çok haberdar olamadığım için şimdi bir kıyas yapmam sağlıklı olmaz sanıyorum. Ama benim diziyle ilgili bir kıyasa girmeden yorum yapmam gerekirse şunu diyebilirim ki dizinin hikâyesi çok canlı çok dinamik bir şekilde ilerliyor. Bu da izleyicinin nabzını sürekli yüksek tutuyor. Dizide her an her şey olabilir her an herkesin başına bir şey gelebilir ya da hiç sanmadığınız bir kişi hiç tahmin edemeyeceğiniz bir şey çeviriyor olabilir. Yani belli bir duruma yaslanıp orada vakit harcamıyor dizi, seyirciyi onunla oyalayıp zaman geçirme hilesine başvurmuyor. Yazarlarımızı da gayet başarılı buluyorum mesela böylesine silahların konuştuğu bir dizide komediyi çok dozunda ve organik bir şekilde araya serpiştirmesi benim hoşuma gidiyor. Diziyi daha da gerçekçi kılıyor böyle ayrıntılar. Tabi bir de herkesin işini iyi yapıyor olması da çok belirleyici bir şey dizinin kalitesi açısından. Yönetmen Onur Tan zaten başarısını yıllardan beri kanıtlamış birisi. Ayşegül Erbek çok zeki ve ayrıntıcı. İkisinin de iletişimi çok kuvvetli. Set işçilerinin her biri de işlerini gerçekten özenle yapıp, oyuncuların bireysel performansları ve tecrübeleri de bunların üzerine eklenince diziyi izlemek için yeterli sebepler zaten kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor bence.

Hali hazırda onaylanmış, planlanmış, izleyicilerinizle paylaşmak istediğiniz projeler var mı?

Nisan ayında oynamayı planladığımız bir tiyatro oyununun provalarına başladık. Umarım hayırlısıyla çıkar ve hakkını vererek oynarız. Şu an çok yeni olduğundan detay veremiyorum ama zamanı geldiğinde sosyal medyadan duyurusu yapılacaktır. Bunun dışında henüz bir proje yok. Çok teşekkür ederim!

 

 

Ankara doğumlu olan Nergiz Karadaş, 2007 yılında Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo TV ve Sinema bölümünü bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo TV ve Sinema Anabilim dalında “Türk Sinemasında Bir Oyunculuk Analizi: Şener Şen Örneği” başlıklı yüksek lisans tezini tamamladı. 2017 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema-TV Anabilim Dalı’nda “1980 Sonrası Türk Sineması’nda Zenginlik Temsilleri Üzerine Bir Alımlama Çalışması” başlıklı doktora tezini tamamlamıştır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümünde Dr Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. İki yılı aşkın bir süredir Cinedergi’de dizi kritik yazarı olan Nergiz Karadaş’ın uluslar arası ve ulusal hakemli dergilerde, kitaplarda sinema ve kültürel çalışmalar ile ilgili yazılmış makaleleri bulunmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.