Bu hafta vizyona giren ve bilgisayar oyunlarını sevenlerin merakla beklediği Assassin’s Creed genel izleyici için iyi bir eğlencelik ama oyunun fanatiklerinin eleştirileri şimdiden yükselmeye başladı…

Hollywood son dönemlerde çok satan ve ünlü bilgisayar oyunlarının film uyarlamalarını yapıyor. Ama çoğunluğu başarısız işlerdi. Sanıyorum endüstri de bu tür uyarlamalara çok ciddi bakmıyordu çünkü daha piyasaya çıktığı anda bu tür filmleri B Türü film olarak adlandırıyorlardı. Ta ki Assassin’s Creed’e kadar. Çünkü Assassin’s Creed’in her yönüyle özel bir ihtimam gösterilen proje olduğu ortada. Herşeyden önce muhteşem bir oyuncu kadrosu var. Mesela son dönemlerin en iyi erkek oyuncusu olan Michael Fassbender. Hunger ile tanıdığımız Fassbender özellikle Shame filmindeki performansıyla benim için özel bir yere sahip oldu. Negatif kahraman tiplemesine cuk oturan oyuncu, rol aldığı her filmde karakterine derinlik ve kendine has bir karizma kattı. Assassin’s Creed’te filmin başrolünü üstlenen Fassbender’in canlandırdığı Aguilar karakteri de gerçekte suikastçi olan ve gölgelerde saklanan bir kimlik olarak negatif bir karakter sayılabilir. Yani Aguilar karakteri için Fassbender’den daha iyi bir seçim göremiyorum. Kötü karakter olarak Tapınakçıların başı Doktor Rikkin’i ise büyük oyuncu Jeremy Irons canlandırıyor. Onun isminin üstüne çok da bir şey söyleyemeyiz, kendi türünün son örneklerinden. Onun gibi karakter oyuncuları artık kalmadı. Filmin kadın karakteri ise Dr Rikkin’in kızını canlandıran Marion Cotillard. Kişisel olarak Hollywood ve dünya sinemasının ona biçtiği özel ve kabiliyetli oyuncu rütbesini ben pek kabul edemesem de isminin filme bir artı getirdiği gerçek. Gelelim bir film için herşeyden ve her isimden önemli olan yönetmene. Filmin yönetmeni de ilginç bir isim. Justin Kurzel yakın gelecekte ismini çok duyacağımız bir sinemacı. Gişe filmlerine yatkın ama bağımsız sinema diline sahip bir sinemacı Kurzel. Avustralyalı yönetmen bol ödüllü Snowtown ve Macbeth filmleriyle iyi bir başlangıç yaptı. Assassin’s Creed yönetmenin dördüncü filmi. Bilgisayar oyunlarından uyarlanan filmlerin başarısız olmasının ana sebebini biraz konuşmak gerekiyor. Herşeyden önce bilgisayar oyunları basit bir öykü üzerine kurulmuştur, senaryolarında dört başı mamur bir öykü olmadığı gibi karekter oluşumu da yoktur, karizmatik tiplemeler üzerine yoğunlaşırlar. Oyunseverlerin avatar olarak kullanmaktan haz alacağı tiplemeler söz konusudur. Hal böyle olunca bilgisayar oyunundan sinema yapmak tek boyutlu bir şeyi alıp her anlamda üç boyutlu hale getirmek anlamına gelir. Yani filmin çatısı olan senaryonun neredeyse yoktan var edilmesi gerekir. En iyi bilgisayar oyunu bile bir öykülendirmeye muhtaçtır. Zaten sinemada başarının anahtarı da bu değil midir? İlk önce iyi bir öykü… İşte bilgisayar oyunları bu anlamda zayıf olduğu için onları filme çekmek büyük ustalık gerektirir. Bir roman uyarlaması elde var olanın yönetmen tarafından aktarılmasıdır. Bilgisayar oyunlarında ise gerçekte yönetmenin elinde hiç bir şey yoktur. Ellerinde olan bir kaç karakter ismidir. Assassin’s Creed İspanya’da Emevi Krallığı döneminde Muhammed adlı sultanın Tapınak şövalyeleriyle verdiği mücadelede geçer. Suikastçılar sultanın özel adamlarıdır. Ve oyunda verilen görevleri yaparak level atlarlar. Filmde öykü oyunun tersine günümüzde başlar. Devrim yaratan yepyeni bir teknoloji ile genetik hafızası ortaya çıkarılan Callum Lynch, 15. yüzyıl İspanyasında atalarından olan Aguilar’ın maceralarını deneyimler. Callum Lynch, gizemli bir topluluk olan Suikastçi soyundan geldiğini keşfeder ve günümüzde de var olan güçlü Tapınak Şövalyeleri organizasyonunu alt etmek için geçmişindeki genetik bilgilerini ve soyundan gelen uzun yılların tecrübesini kullanır. Öykü ilerlerken Callum Suikastçi atasının karakterine dönüşmeye başlar. Diğer bilgisayar oyunu uyarlamalarından iyi ama sinema olarak çok da özellikli bir yapım değil. Özellikle aksiyon sahnelerine kötü bir eleştiri getiremem. Hollywood’ta bilgisayar teknolojisinin ve yaratıcı beyinlerin üstüne koyarak devam ettiğini her filmde görüyoruz. Ama filmin dilinin demin saydığımız o muhteşem oyuncuların performansını parlatmadığı da bir gerçek. Bunun dışında Batılıların Doğuya hala oryantalist bir gözle bakmaları can sıkıcı. Bir Berberi geleneği olan dövme sanatını her Doğu öyküsünde mistisizm katmak için kullanmaları ise artık klişeden de öte…

FİLMİN KÜNYESİ
Yönetmen: Justin Kurzel
Senarist: Michael Lesslie
Oyuncular: Michael Fassbender, Marion Cotillard, Jeremy Irons, Brendan Gleeson
Yapım: 2016, ABD, İngiltere, 115 Dak.

1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.