Lara Pulver in Screen Gems' UNDERWORLD: BLOOD WARS.

1999’da The Matrix’in sinema tarihinde yankı uyandıran modeli kuşkusuz günümüze kadar birçok filmi etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. Çizgi roman uyarlaması Underworld serisi, 2003’te Len Wiseman yönetiminde beyazperdeye uyarlanmaya başlandı. The Matrix’in aksiyon – fantezi yapısını, ağır çekimde silahlarla çatışma sahnelerini ve siyah deri giysilerini model alarak vampir – kurt adam mitine uyarlayan Underworld serisi, Kate Beckinsale’ın vampir Selene karakteriyle aksiyon sinemasının rol model karakterleri arasında unutulmaz olmasını sağladı.

Lara Pulver in Screen Gems’ UNDERWORLD: BLOOD WARS.

Underworld serisi özellikle 2000 sonrasında ayrı bir furyaya dönüşen ve gişe canavarı haline gelen vampir – kurt adam filmleri arasında hep özel bir yerdeydi. Hiçbir zaman onlar kadar popüler olmadı, bütçesi 22 ile 70 milyon dolar arasında seyretti, çok büyük gişeler yapmadı, oldukça karanlık ve stilize atmosferiyle özel bir kitlenin beğenisini kazandı. Serinin ilk iki filmi vampirler ve kurt adamlar arasındaki yeraltı savaşı ekseninde geçerken Len Wiseman’ın yönetimi sayesinde kendi kimliğini kazandı. Patrick Tatopoulos yönetimindeki üçüncü filmle beraber seri “prequel” yaparak riskli bir tercih aldı. Underworld serisini Underworld yapan Selene karakterinin filmde olmaması, Lycanlar’ın bakış açısını temel alan bir hikaye kurulması serinin en az gişe yapan filmi olarak geri dönmesine rağmen aslında ilk filmden sonra en güçlü filmiydi.

Underworld serisi ilk 3 filmde kendine has dünyasını, koyu lacivert tonlarındaki atmosferini, hikayesinin tutarlılığını ve çizgi roman tadını günümüz fantastik aksiyon filmleri içerisinde farklı kalarak ve büyük oynamayarak korumayı başardı. Lakin, 2012’de gelen Underworld: Awakening filmi ile birlikte olay örgüsünün vampir – kurt adam savaşından çıkıp işin içine insanları dahil etmesiyle seri özgün ruhunu yitirmeye başladı. Hollywood’a kapak atmaya çalışan İsveçli yönetmenler Mans Marlind ve Björn Stein’in günümüzün sıradan aksiyon filmlerinden bir farkı olmayan yönetimiyle beraber seri Resident Evil kulvarına geçip önemsizleşmeye başladı. Dördüncü film haliyle açık ara en yüksek gişesini elde ederek yapımcıların yüzünü güldürse de “Underworld ruhu” etkisini yitirerek sadece Beckinsale’ın karizmasıyla ayakta durabilir hale geldi. İlk iki filmde Selene’nin aşkı Michael Corvin’in (Scott Speedman) devreden çıkarılıp yerine işlevsiz Theo James’in getirilmesi seriye duygusal olarak da darbe vurdu.

Üç yılda bir yeni filmleri çekilen serinin beşinci filmi Underworld: Blood Wars bu sefer bir yıl gecikmeyle de olsa 2 Aralık’ta vizyona girecek. Hikayenin içine insanları katarak ruhu yitirilen serinin aynı yoldan devam edip etmeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Serinin yönetmenlik koltuğunda görüntü yönetmenliğinden gelen ve ilk filmini yönetecek olan Anna Foerster oturuyor. Foerster, en son blockbuster aksiyonların Michael Bay’la beraber en çok adı çıkmış yönetmenlerinden Roland Emmerich’in White House Down filminin görüntü yönetmenliğini yapmıştı. Bu da üzülerek Underworld serisinin eski ruhunu kaybederek artık vizyonsuz bir popüler aksiyon serisine dönüşünün habercisi olsa gerek.

Underworld (2003)

Len Wiseman yönetimindeki serinin ilk filmi The Matrix’in aksiyon modelini vampir – kurt adam mitine uyarlayarak özgün bir dünya oluşturuyordu. Vampirlerin sığınakları özenli bir sanat yönetimiyle desteklenirken karizmatik karakterlerinden güç alıyordu. Deri giysiler içinde çeşit çeşit silahlarla savaşan Selene, Kate Beckinsale’ın güzelliği ve karizmasıyla unutulmaz bir aksiyon figürüne dönüşürken, filmin koyu lacivert tonlarındaki atmosferi depresif ve gotik bir yeraltı yorumuydu. Vampir – kurt adam savaşı arasında olmazsa olmaz aşk hikayesinin de temellerinin atıldığı bu giriş bölümü yüksek gişeler yapmadan kendi hayran kitlesini yaratmayı başardı. 22 milyon dolar bütçeli film toplamda 95 milyon dolar hasılat elde ederek ikinci filme zemin hazırladı.

Underworld: Evolution (2006)

Len Wiseman’ın yönetmeye devam ettiği serinin ikinci filminde vampir Viktor’un ilk filmde yarattığı karizmatik kötü karakter modeli bu sefer Marcus ile devam etti. Selene ve Michael arasındaki aşk hikayesi daha da derinleşirken, aksiyonun dozu ilk filme göre daha çok arttı. Wiseman’ın yönetimi sayesinde serinin koyu tonlardaki atmosferi korundu. İlk filmin finalinde Selene ve Michael’ın Viktor’a karşı savaştığı aksiyon sekansı burada yerini ikilinin iki ayrı düşmana karşı savaştığı daha katmanlı bir sekansa bıraktı. İlk filmin bütçesini iki katına çıkaran 50 milyon dolar bütçeli film, 111 milyon dolar hasılat elde ederek üçüncü filmde “prequel” yapıp rotasını değiştirecekti.

Underworld: Rise of the Lycans (2009)

İlk iki filmin yönetmeni Len Wiseman’ın seriye yapımcı koltuğunda devam ettiği yeni filmi Patrick Tatopoulos yönetti. Underworld serisini Underworld yapan Selene’nin yer almadığı ve vampir – kurt adam arasındaki kan davasının başladığı tarihe döndüğümüz filmde, ilk iki filmin kötü adamlarından Lucian’ı (Martin Sheen) başrolde izleyerek onunla özdeşleşme kurabilmemiz filmin dünyasında devrimci bir hareketti. Lucian’ın aşkı Sonja’yı canlandıran Rhona Mitra belki Kate Beckinsale’ın boşluğunu doldurmaya yetmedi ama hikaye içerisindeki karakterini başarıyla canlandırdı. Bütün olayların başlamasına sebebiyet veren ilk filmin kötü adamı Viktor’u burada yine Bill Nighy’nin korkutucu performansıyla daha sık gördük. Tatopoulos, serinin karanlık atmosferini doğru tonlarda korurken aksiyon sekanslarını da izleyiciyi doyurucu şekilde yönetti. 35 milyon dolar bütçeli film 91 milyon dolar hasılat elde etti. Serinin Kate Beckinsale olmadan gişe açısından düşüşe geçtiğine gören yapımcılar Selene’nin yer aldığı yeni bir hikayeyle üç yıl sonra tekrar geri dönecekti.

Underworld: Awakening (2012)

İsveçli yönetmenler Mans Marlind ve Björn Stein’in yönetimindeki dördüncü film, serinin ruhunu kaybettiren bir hikayeyle ve “daha yüksek bütçeyle daha çok aksiyon” mantığıyla geri döndü. Vampirler ve kurt adamlar arasındaki savaşa insanları dahil ederek yeraltı dünyasını gerçek dünyaya çeviren film hem üç filmdir koruduğu atmosferinin ruhunu yitirdi hem de sıradan bir aksiyon filmine dönüştü. Serinin duygusal boyutuna güç veren Selene – Michael aşkını ortadan kaldıran bir giriş yapan filmin Michael’in boşluğunu işlevsiz bir karakter olan David (Theo James) ile doldurmaya çalışması olumsuz sonuç verdi. Aksiyona ve görsel efektlere bolca yer veren Marlind – Stein ikilisi belki kendilerinin Hollywood’a geçmeleri açısından sınavlarını başarıyla geçti ama aynı zamanda seriye de geri dönüşü olmayan büyük zararlar verdi. 70 milyon dolar bütçeyle kotarılan film 160 milyon dolar hasılat elde ederek blockbuster olma yolundaki yeni çizgisine dört yıl sonra gelecek olan Underworld: Blood Wars ile devam edecekti.

Halil İbrahim Sağlam

20 Temmuz 1989 yılında İstanbul'da doğdu. Sinemayla 16 yaşında ilgilenmeye başladı ve usta Yeşilçam yönetmenlerinden ders alarak kendini geliştirdi. Kısa metraj filmler yönetti ve senaryolarını yazdı. İstanbul Arel Üniversitesi’nin ve Erciyes Üniversitesi’nin “Sinema ve Televizyon” bölümlerinden mezun oldu. 2011’den bu yana sinema yazarlığı yapıyor. Güney Kore sinemasına ve polisiye romanlara özel bir ilgisi var. İlk uzun metrajlı filmini çekebilmek ve polisiye türündeki ilk romanını yayımlatabilmek için çalışmalarını sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.