Mavi Bisiklet, 53. Uluslararası Antalya Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünden En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerini kazandı. Filmi yapımcı-senarist eşi Nursel Çetin ile 6 yıllık uzun uğraşlar sonucu çeken yönetmen Ümit Köreken, 2 Aralık’ta vizyona girecek ilk filminin hikayesini anlattı… 

İlk filminizle En İyi Film başta olmak üzere 3 önemli Altın Portakal’ın sahibi oldunuz, öncelikle tebrikler…

Amacımızı taçlandıran bu ödül bizi bu yolda emin adımlarla yürümek konusunda daha da yüreklendirdi. Bu alanda öncü olduğumuzu ve benzer projelerin de yapılmaya başlandığını görmek bizi ayrıca sevindiren bir başka konu. Gönül verdiğimiz bu yolda çalışmalarımızı sürdüreceğimizi ve daha fazla çocuğa ulaşmayı hedeflediğimizi de belirtmek isterim. En azından sinema sektöründe elimizden gelenleri yaparak Dünya çocuklarının çocukluklarını doyasıya yaşaması dileğiyle yolumuza devam edeceğiz. Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu gibi ustalar ve Babamın Kanatları, Albüm gibi başarılı ilk filmlerle yarışmak gurur vericiydi.

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Sinema okumadım, bunu söyleyerek başlayayım. (gülüyor) İşletme mezunuyum ama yazar kökenliyim. Oyun ve öykü yazarıyım aslında. Bu bir ilk film, elbette eksikleri vardır. Beni sinema mezunu değilim. Bildiklerimiz, gördüklerimiz ve öğrendiklerimizle bir film yaptık. Samimiyetimiz seyirciye gittiğimiz her yerde ulaştı. İran sinemasını çok seviyorum. Benim en büyük ilham kaynağıdır. İskandinav hatta daha çok Kuzey Avrupa sinemasını çok seviyorum. Görüntü yönetmenimiz Alman, filmde İran Sineması’ndaki sıcaklıkla, Kuzey Avrupa’nın soğukluğunu bir potada eritmeye çalıştık.

Ne tarz öyküler ve oyunlar yazıyordunuz?

Çocuk oyunları… Eşimin çocuklar üzerine ciddi çalışmaları vardı. Onunla tanıştıktan ve evlendikten sonra ikimiz kafa kafaya verip birlikte çalışmaya başladık. 4 yıl Erzurum’da yaşadık, orada bir merkezde çocuklara eğitimler verdik, çocuk oyunları yazdık, devlet tiyatrolarına verdik hatta bir kitabımız bile çıktı.

Mavi Bisiklet’in hikayesi bu süreçte mi şekillenmeye başladı?

Yalnızca bu süreç değil, benim çocukluğumdan, senaryo eşim Nursen’in öykülerinden ve bir gazete haberinden oluşuyor. Tüm bunları birleştirip bir tiyatro oyunu yazdık. Bu filmi yaparken 3 hedefimiz var. İlki çocuklarla yaptığımız 2 yıllık ön çalışma ile onların hayatına bir anlam katma, bir diğeri tüm dünyaya bu filmi ulaştırma sonuncusu ise Türkiye’deki okullara ulaşarak (özellikle 9-14 yaş arası) çocuklara bu filmi izletebilmek.

Mavi Bisiklet tiyatro uyarlaması mı?

Evet, sonra devlet tiyatrosunda oyunlarımızı okuyan bir yönetmen öykünün sinemaya çok yatkın olduğunu söyledi. Çok iyi birer film izleyicisiydik ancak film yapmak gibi bir niyetimiz yoktu. Daha sonra bu fikir üzerine düşünmeye başladık.

Sinema filmi yapma konusundaki en büyük motivasyonunuz ne oldu?

Mavi Bisiklet’i daha geniş kitlelere ulaştırabilecek olma ihtimali diyebilirim. 2010 yılında Kültür Bakanlığı’ndan senaryo geliştirme desteği aldık. 2012 yılında Köprüde Buluşmalar’a seçildik. Orada uluslararası nasıl çalışabileceğimi gördük. 2013 yılında ise yapım desteğine başvurduk. Ben o arada işi öğrenmek için iki kısa film çektim.

Buarada Avrupa’nın en büyük ve prestijli Çocuk Filmleri Festivali olan Cinekid’e seçildiniz…

Amsterdam’da bu festivale başvuran 33 proje vardı. Türkiye’den ise yalnızca bir katıldık. Orada en iyi proje ödülünü aldık ve Alman ortağımızı bulduk. Onunla bir takım fonlara başvurduk ve filmi ancak 2015’te çekebildik. 2016 yılında post prodüksiyonu bitti ve dünya prömiyerimizi Berlin Film Festivali’nde yaptık.

Şu ana kadar kaç festivale katıldınız?

Yaklaşık 20 festival oldu. Rusya’dan İsrail’e; Colombia’dan Bangladeş’e uzanan coğrafya itibariyle çok farklı yerlere gitti. Her gittiğimiz ülkede büyük bir ilgiyle karşılandı. Berlin’de aynı anda 3 salonda gösterildi. Oraya çocukları da götürmüştük, çıkışta onlardan imza alabilmek için kuyruklar oldu. Sonuçtan çok memnunuz. Keşke bizim ülkemizde de Berlin’de olduğu gibi bir Generation bölümü olsa… Böylelikle çocukluktan gelen bir festival geleneği yaratabiliriz diye düşünüyorum.

Çocuk oyuncuyla çalışmak kolay mı sizce?

Çocuklarla çalışmak kolaydır diyen, çocuğun dilinden anlamıyordur. Tabii çocuğu ailesiyle birlikte sabah 5’ten akşam 8’e kadar bağırıp çağırarak sette çalıştırıyorsanız kolaydır. Çocuğu 5 saatten fazla çalıştırmamak gerekiyor, bizde henüz yasası yok ama bu etki bir kural. Eğer onları birer birey olarak görüp fikirlerine değer verirseniz çok güzel sonuçlar çıkıyor.

Siz nasıl bir çalışma yöntemi uyguladınız?

Biz 2012 yılında filmi Akşehir’de çekmeye karar verdiğimiz andan itibaren tek tek tüm okulları, köyleri dolaşarak filmin duyurusunu yaptık. 2 yıllık bir eğitim sözü verdik ve o zaman zarfı boyunca sık sık giderek hem aileler hem de çocuklarla toplantılar yaptık. Başta 400 çocuk vardı, ön yapımda 100 çocuğa düştü. Bu çocukların tamamı bir şekilde filmde rol aldı. Bu ciddi maliyet gerektiren bir şeydi, bize İstanbul’da cast ajansları var, çocuğu oradan alıp götürün dediler.

Neler yaptınız çocuklarla?

Nursen zaten drama lideri… Bir program hazırladık ön yapım için. Öncesinde sinemanın temel ilkeleri, doğaçlama, tiyatro gibi konular hakkında eğitimler verdik ve inanılmaz sonuçlar aldık. Sonra çocuklara senaryo vermeden, senaryodan hak, adalet, demokrasi gibi kavramlar çıkartarak çocuklarla çalıştık. Mesela filmdeki afişi çocuklar tasardı. Bunun gibi daha birçok şey var. Kolektif bir çalışma oldu yani. Ayrıca çocuklara bu çalışmalara katıldıklarına dair bir de sertifika hazırlığı içerisindeyiz. Belki ileride başka kapıların açılmasını sağlar, referans olur.

Gelelim Türk Sineması’nda son yıllarda yükselen “Çocuk Filmleri” furyasına… Meselenin muhataplarından biri olarak ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Güzel bir konuyu değindiniz, güzel bir cevap vermeye çalışacağım. (gülüyor) Bizim hedefimiz hiçbir zaman çocukları kullanarak bir yerlere gelmek değildi. Zaten yıllardır çocuklarla çalışıyoruz. İlk filmini çocuklarla yapanların, ikinci, üçüncü filmlerinde yine çocuklarla çalışmaya devam etmelerini, bunu bir basamak olarak görmemelerini bekliyorum.

Sizin bundan sonraki projeleriniz hep çocuklar üzerine mi olacak?

Evet, ikinci projemiz Antalya’da forumdaydı, o da bir çocuğun hikayesi. Üçüncü projemizi yazıyoruz şu an da o da bir çocuğun hikayesi… Çocukları kullanmak başka, çocuklar için üretim yapmak başka bir şey… 5 sene sonra bir araya geldiğimizde bu konuyu tekrar konuşuruz. (gülerek) Ödül kazanmasak da bu anlayışla film yapmaya devam edeceğiz.

 

 

 

Gizem, 2007 yılında Trakya Üniversitesi Radyo – Televizyon Yayıncılığı Bölümü’nden mezun oldu. Okuldan hemen sonra, bir yıl Mirror isimli bir kültür sanat dergisinde editörlük yaptı. 2009 yılının başında Kanaltürk’te metin yazarlığı yapmaya başladı. 2010 başında ise Kanaltürk’te Klak isimli bir sinema programı hazırlamaya başladı, metin yazarlığını da sürdürüyor. 2008 yılından beri de sadibey.com’da yazılar yazıyor, röportajlar yapıyor ve bundan büyük keyif alıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.