Geçtiğimiz Adana Film Festivali’nde büyük tartışmalara yol açan Dar Elbise, Ekim sonunda vizyona giriyor. Dizilerden aşina olduğumuz önemli isimleri bir araya getiren isim ise tartışmalı yönetmen Hiner Saleem. Votka Limon, Kilomètre Zéro ve My Sweet Pepper Land gibi önemli filmlere imzasını atmış olan Iraklı Kürt yönetmen bu kez baltayı taşa vurmuş görünüyor!

Paris’te yaşayan moda tasarımcısı Lisa, yeni kreasyonu için sıra dışı bir defile düzenlemek için Türkiye’deki arkadaşı Helin ile görüşmektedir. Helin defileyi gerçekleştirmek için genç ve güzel modeller bulma arayışına geçer. Ama başta en istekli görünen Gule dahil tüm genç kadınlar, ilerleyen süreç içinde babaların, abilerin, kardeşlerin yani erkeklerin baskıları yüzünden defileye katılma konusunda çekimser kalırlar. Ne yapacağını bilemeyen Helin, kalkıştığı iş yüzünden vahim bir ölüme tanık olacaktır.

Hiner Saleem’in filmde Lisa’yı canlandıran Veronique Wuthrich ile birlikte senaryosunu yazdığı ve kendi başına yönettiği Dar Elbise’nin oyuncu kadrosu bir hayli kuvvetli. Tuba Büyüküstün, Hazar Ergüçlü, Veronique Wuthrich, Caner Cindoruk, Canan Ergüder ve İnanç Konukçu gibi güçlü isimleri barındıran film Türk seyircisinin ilgisini çekecek belli ki.

Adana Film Festivali’nde yaşanan tartışmalara yakın şahitlik yapmış biri olarak söyleyebilirim ki, neredeyse sektörden herkes büyük bir hayal kırıklığı yaşadı bu filmden sonra. Bizler çok daha yetkin ve mantık hataları olmayan, keyifli bir Saleem filmi izleyeceğimizi düşünüyorken tam tersi çıktı karşımıza. Üstelik film sonrası seyirciyle yapılan söyleşide Saleem, bu filmi yapacak bir yer bulamadığım için Türkiye’de çektim diyerek, kendisini savundu. Neresinden bakarsanız bakın talihsiz bir açıklama… Türkiye bir film platosu olarak deneme tahtası değil. Zamansız ve mekansız bir film yapmaya çalışıyorsan da Türkiye motiflerini kullanamazsın arkadaş. Bu işler öyle kolay değil. Türkiye’de kaç tane burkalı kadın gördün? Hadi var diyelim, kaç tane burkalı kadını kıraathaneye girerken gördün?

Ülkede ünlü olmak isteyen, manken olmak isteyen…vs. yüz binlerce genç kadın varken ve çoğu da, üstelik ailelerin de destekleriyle/istekleriyle hayallerinin peşinden eyleme geçerken, sen bu ülkede böyle bir şey yok diyemezsin. Bir hafta boyunca otur, Türkiye’de gözlem yap bari. Fox Tv’de Gardırop Savaşları’nı izle. TV 8’de Göz Altı’nı izle. Bugün Ne Giysem’e bak. Kısmetse Olur’a göz at. Bana Her Şey Yakışır’ın arşivlerini izle. İrili ufaklı model/manken yarışmalarına bak. Hayali uğruna can atan, yol almak isteyen kızlarımıza bir bak. Onay verilir, verilmez o ayrı konu. Ancak Türkiye’de model olmak isteyen 50 kadından emin ol ki en az 45’i istediğine kavuşmayı deneyebilir. Üstelik aile desteğiyle.

Gelelim karakterlerdeki hatalara. Şu soruları sormaz mı sana seyirci? Ako karakterini bize oldukça açık fikirli, Gule’ye destek veren biri olarak çizdikten sonra ikisi evlenince bu kadar sert bir değişim nasıl oldu Ako’da? Nasıl oldu da Gule’ye şiddet uygulayan standart bir kıroya dönüştü? Helin karakteri kendi ülkesinin vatandaşını tanıyamayacak kadar mı cahil? Kadınların ailelerin verebilecekleri tepkilerden bu kadar mı habersiz? Üstelik oldukça modern, yaşadığı eve bakılacak olursa maddi sorunları olmayan ve yabancı dili olan bir karakter olarak Helin, yurtdışına açılmanın tek çaresi olarak neden bu uyduruk defileye bel bağlıyor? Nazmi karakteri filmin başında kızların fotoğraflarını çekerken ağzı sulanıyorken nasıl oldu da saçma sapan bir tek gecelik eşcinsel ilişkiye girdi? Gule karakteri annesinden tam destek alırken, hayallerinden vazgeçip, nasıl birden bire burkaya girdi? Şüpheli sorular uzar gider…

Festivaldeki en büyük tartışma ve herkesin hem fikir olduğu ortak nokta filmin mantık hatalarından oluşan bir kara komedi olmasıydı. Hiç mi iyi tarafı yok diyeceksiniz? Elbette ki var. Bir kere tüm oyuncular rollerine inanarak, ama belli ki yönetmeni hiç sorgulamadan, oldukça iyi/inandırıcı oynamışlar. Bazı sahnelerde, mesela, Ako’yla Gule’nin filmin finalindeki kayık sahneleri gibi, muazzam bir atmosfer yaratılmış, enfes görüntüler yakalanmış. Özellikle ilk yarım saat çok dinamik bir kurguyla hazırlanmış, seyirci hızla girebiliyor filme. Bunu da çok sevdim mesela.

Son olarak merak ettiğim tek bir şey var; bir film festivalinde ağırlıklı olarak sektörel kişilerin yerdiği bu filmin vizyon sırasında seyirciden nasıl bir tepki alacağı? Bekleyip göreceğiz…

1979, İstanbul doğumlu. 2001 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Mühendisliği’nden yüksek lisansla mezun olmasına rağmen, üniversite yıllarında yaptığı sinema kulübü başkanlığı sayesinde, geleceğini ve mesleğini sinema-tv üzerine kurmaya karar verdi. Çeşitli kısa film, belgesel çalışmalarıyla işe koyulan ve Yıldız Kısa Film Festivali'nin kurucularından olan Fırat Sayıcı, yurt çapında çeşitli kısa film festivallerinde de jüri üyeliği yaptı, kısa film üzerine workshoplar düzenledi. 2008’de Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünden mezun olan Fırat Sayıcı, Selçuk Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema Bölümünde yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamladı. SİYAD üyesidir. TRT'de metin yazarı olarak başladığı televizyon macerasında birçok kanalda çeşitli programlarda görev aldı, sinema programları yaptı. Kurduğu Mad Informatics Ajansı’yla sinema-tv ve eğlence sektörüne PR ve sosyal medya hizmeti vermeye başlamıştır. "Türk Sinemasında Gerçekçilik" ve "Yeni Başlamayanlar İçin Sinema" adında iki sinema kitabı yayınlanmıştır. Esenyurt Üniversitesi Radyo Tv. ve Sinema bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.