Biz onları yenildi sanıyorduk, insanlığın kurtulduğunu düşündük, ama uzaylılar bu sefer çok daha büyük ve daha saldırgan bir güçle istilada ikinci dalga için harekete geçtiler. Yirmi yıl sonra insanlık bir kez daha varlığının devamı için savaşıyor, Independence Day: Resurgence…

20 yıl önce bir yaz günü sinemadan çıkarken yaşadığım hissi pek az film verebilmiştir bana. Roland Emmerich’in çektiği bu film, Independence Day adlı uzaylı istilası filmiydi. Gözlerim yaşadığım dehşetten ve karanlık salondan sonra çıktığım aydınlığa alışırken gökyüzüne bakıp tepemizde gerçekten bir uzay gemisi olup olmadığını bir süre anlamaya çalıştım.

Independence Day çok mu iyi bir filmdi? Kesinlikle hayır. Daha önce çekilmemiş bir senaryoya mı sahipti? bu da doğru değil. Ancak kimimizin patlamış mısır sineması dediğimiz, kimimizin eğlence sineması dediğimiz, sinefillerin burun kıvırdığı, gişeye yönelik büyük aksiyon filmlerinde bir çıta olmayı başardı. Bütün klişelerine rağmen güçlü sahneleri ile gerçekliğine bizi inandırdı. Çoğu kişi filmin Amerika’nın uzaylı istilasına dünyayı hazırlamak için çekilmiş bir film olduğuna dair yaratılan komplo teorilerini bile destekledi.

Tam da bağımsızlık günü zamanı gösterime giren ilk film Times, Newsweek gibi dergilere kapak olmuş, “Bilim Kurgu’nun büyük dönüşü” olarak lanse edilmişti.

Filmin en büyük başarısı aslında yarattığı gizemdi. İlk fragmana kadar neredeyse hayalet bir proje vardı, öyle ki Premiere dergisi 1996 yılının blockbuster filmleri listesine ID’yi dahil bile etmemişti. Fragman’da görülen yıkılan büyük insanlık yapıları(özellikle beyaz sarayın yıkıldığı ilk görüntü), topyekün istila, büyük bir şok yaratmış ve gişe başarısını garantilemişti.

“4 Temmuz’da Dünyanın Sonu Gelecek” diyerek ortaya çıkan film yönetmenin bile beklemediği bir başarı yakalamıştı.

Aslında 1994 yılında çektiği Stargate ile zaten bir kültü yaratmış olan Emmerich iki yıl sonra çok daha saldırgan bir filmle karşımıza çıkmıştı. Sinema endüstrisine can veren 1996 yapımı ID’nin üstünden geçen bunca zamanda blockbuster dediğimiz yaz sezonunun gişe filmleri de pek çok kez evrim geçirdi. Özellikle çizgi roman uyarlamaları sektörü eline aldı.

Emmerich ise Godzilla(1998), Yarindan sonra(2004), 2012(2009) gibi ID’nin giriş, gelişme ve sonucunu tekrar ettiği filmler ile felaket filmlerinin unutulmaz yönetmeni olmak için pek çok film çekti. Ancak hiç biri Independence Day’in yarattığı furyayı devam ettiremedi.

Aslında devam filminin çekileceği pek çok kez açıklansa da gerek oyuncularla anlaşılamaması gerek ise Emmerich ve senarist Dean Devlin’in hikayenin ne yöne gideceğini bir türlü kestirememeleri işi uzattı. Ancak en sonunda mutlu gün geldi ve Will Smith’in karakterini dışarıda bırakarak yeni film ortaya çıkmaya başladı.

İlk filmin yirmi yıl sonrasında geçen hikayede insanlık uzaylılarla girdiği savaşı kazanmış ancak üç milyar kişi ölmüş, bütün büyük şehirler harebeye dönmüştür. Bu gibi bir durumla tekrar karşılaşmamak için Dünya ülkeleri bir savunma programına geçmiştir. Earth Space Defense (ESD) adlı bu erken savunma sisteminin yeni bir istiladan Dünya’yı koruyacağı düşünülmektedir. Ancak ana uzay gemisi yok edilirken aslında uzaya bir yardım çağrısı göndermiş ve uzaylılar ikinci saldırı için yaklaşmaya başlamıştır.

İlk filmlerindeki rollerini devam ettiren Bilim adamı ve ESD’nin başı Jeff Goldblum, Eski Amerikan Başkanı Bill Pullman’ın yanında Judd Hirsch, Vivica A. Fox ve Brent Spiner’la birlikte filmin yeni karakterleri Liam Hemsworth, Jessie Usher, Maika Monroe, Sela Ward, Angelababy, Charlotte Gainsbourg ve William Fichtner, Smith’ten boşalan koltuğu doldurmaya çalışıyorlar.

Aslında Smith’in 50 milyon Dolar gibi bir ücret talep etmesi senaryonun onsuz devam etmesine neden olmuş, ancak onun yerine de savaş pilotu torunu Dylan Hiller rolüne Jessie Usher getirilmiş.

Saldırgan Uzaylılar kara delikleri kullanarak seyahat ettiğinden aslında onlar için yenilginin üzerinden sadece bir kaç gün geçmiştir. Ancak bu dünyaya tekrar ayakları üzerinde durabilmek için yirmi yıl vermiş. Dünyalılar bu zaman zarfında uzaylı teknolojisini inceleyerek Ay’da üs kurmuşlardır.

Will Smith’in ilk filmde canlandırdığı pilot Steven Hiller karakteri büyük bir kahraman olarak anılmaktadır, ancak organik uzaylı teknolojisinin ilk denemeleri trajik ölümü ile sonuçlanmıştır. Bütün o büyük zafere rağmen aslında insanlık için işler pek de yolunda gitmemektedir. İlk istilanın kahramanları insanlığa yanlış bir “Bu savaşta galip biziz” izlenimi verdiklerini düşünmektedirler.

Emmerich istila takıntısının aslında ailesinin hikayesinden geldiğini saklamıyor. II. Dünya Savaşı onun ailesini de çok fazla etkilemiş. Onların “Birlik olalım, düşmana gücümüzü gösterelim” tarzı yaklaşımlarının senaryoda izlerini görmenin mümkün olduğunu söylüyor.

Emmerich “Yes we can”(evet yapabiliriz) sloganı ile özdeşleşen yeni gençliğin gerçekten böyle bir savaşı nasıl karşılayacağı ile ilgili çok kez düşündüğünü ve bunu senaryoya yansıttığını söylüyor. “Tarih tekerrürden ibarettir” sözünden yola çıkarak “Evet ilk filmle aynı, ama tamamen farklı.” diyor yönetmen.

İlk filmin başarısının önemli nedenlerinden birinin Devlin ile oluşturdukları senaryonun uzaylılara bir istilacı gözüyle değil de bir afet filmi gözüyle bakması ve yıkım üzerine yoğunlaşması olduğunu söyleyen Emmerich, ikinci filmde de bu tutumlarını sürdürdüğünün altını çiziyor. İkilinin ‘Master Of Disaster’(Afet ustası) olarak isim yapan Irwin Allen’ın 70ler sinemasının, The Poseidon Adventure(1972), The Towering Inferno(1974) gibi filmlerinin hayranı olduğunu söylemek lazım.

Devlin, Steven Hiller karakterinin isim babasının, The Towering Inferno’daki rolü ile baş tacı ettiği Steve McQueen olduğunu söylüyor. İki film arasındaki bağın ise bundan çok daha güçlü olduğunu söylemek mümkün.

““Neden bir devam filmine giriştik” diye kendime sormadığım gün yok” diyor Emmerich. 20 yılda sinemada pek çok şey değişti. CGI, 3D sinema, seyirciyi şaşırtmanın giderek zorlaşması sadece bu değişimlerden bir kaçı.

“Modelleri seviyorum, sete girdiğiniz zaman filmin içine girmenizi sağlıyor, ancak bir yanlış oldu mu geri dönüş çok zor. İlk filmde bilgisayar teknolojilerinin bu denli gelişmiş olmaması beni çok kısıtladı ve kafamdakileri tam anlamı ile filme yansıtamadım.” diyor Emmerich.

İlk dijital kamera ile çektiği film olan 2012’den sonra yeni bir Independence Day’in zamanının geldiğini anlıyor ve çalışmalara başlıyor. “Evet şimdi 3000 mil uzunluğunda bir uzay gemisinin Dünya’ya gelmesini inandırıcı bir şekilde filme alabiliriz” diye açıklıyor yeni teknoloji ile yapabileceklerini. Yıkımın gücü de arttırılmış yeni filmde. Yeni fagmanda da gördüğümüz gibi artık şehirlerin simge binaları yıkılmakla kalmıyor, birbirleri ile çarpıştırılıyor.

Sancılı bir süreç geçiren devam filmi önce ilk senaryonun fazla barışçıl olması ile rafa kalkmış, daha sonra Will Smith üzerinden yazılan senaryonun sanatçı ile anlaşılamaması sonrası ikinci defa rafa kalkmış.

Ancak Emmerich’in vizyonu tekrar çalışınca taşlar yerine oturabilmiş. “İlk saldırıda şansa kazanmış olan insanlık, zaferini devam ettirmeye çalışıyor. Basit ama etkili bir hikaye.” diyor yönetmen. Emmerich devam filmi ile ilgili sözlerine “Artık 60 yaşına giriyorum ve bu tür filmler için belki de yaşlandım. Beni heyecanlandıran bir filmin ortaya çıkması çok zor. Bu yüzden kariyerimi ateşleyen ve benimle birlikte filmi yaratan tüm ekibin Hollywood’da iş yapmasını sağlayan Independence Day’i emekli olmadan devam ettirmek benim için önemliydi.” diyerek devam ediyor.

On yıllar sonra bir devam filmi her zaman riskli bir iş olmuştur Hollywood’da. Daha geçen yıldan hatırlayacağımız Terminator: Genisys faciyasının yanında eli yüzü düzgün Jurassic World’ü unutmamak lazım. Bakalım Independence Day: Resurgence kendini nasıl konumlandıracak. Emmerich’i ve bilim kurgu seyircisini mutlu edip seriyi üçüncü filme mi taşıyacak yoksa başarısız devam filmleri listesine yeni bir ek mi olacak.

Masis Üşenmez

Obtüratör

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. Biriktirdiği haftalıklarıyla Star Wars oyuncakları alıp kendi serüvenlerini yazmaya başladığı yıllarda ailesi tarafından Rus edebiyatına yönlendirilmeye çalışsa da orada da Stanislaw Lem, Asimov gibi yazarlarla takılarak bu türden kopamayacağını anlamış, lise yıllarında Arthur C. Clarke, Stephen King gibi yazarları hatmederek …

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.