Ertuğrul dizisinin ilk sezonunda Arap bi prensesi canlandıran Büşra Çubukçuoğlu bu hafta vizyona giren Alamet-i Kıyamet filminde şeytanla köşe kapmaca oynuyor.

Sinemamızda son dönemde neredeyse her hafta bir korku filmi vizyona giriyor. Bu kadar çok korku filminin vizyona girmesinin en büyük yararı ise genç yıldızların perdede de yüzlerini görebiliyoruz. Böylece onlarda televizyonun dört köşe camına sıkışmak zorunda kalmıyorlar. Bu hafta vizyona giren Alamet-i Kıyamet filminin güzel yıldızı Büşra Çubukçuoğlu ilk olarak Ertuğrul dizisinde göze çarpmıştı. O dizide oyunculuğu gerçekten çok iyiydi. Şimdi ise ilk sinema tecrübesinde seyredeceğiz güzel oyuncuyu.

Neden ilk sinema filminiz bir korku filmi oldu?

İlk önce bir sinema filminde oynamak tüm oyuncuların hayalinde bulunan bir şeydir. İlk geldiğinde korku filmi olduğu için tereddüt ettim aslını isterseniz. Çünkü çok korku filmi izleyebilen birisi değilim. Yapabilir miyim? İzlerken bile zorlanıyorum diye düşündüm. Tabi arkadaşlarım ve çevrem geldi, çekimde böyle olmuyor sadece film bitince özel efektlerle falan korkunçlaşıyor, gibi şeyler söyleyerek üzerimde etki kurdu, ikna olmam da çok uzun sürmedi. Böylelikle kabul ettim.

Peki biraz sizi tanıyalım. Hangi okulu okudunuz? Oyunculuk mesleğine nasıl başladınız?

Oyunculuk aslında benim hayalim olan bir şey değildi. İlkokul zamanlarında hep öğretmen olmak isterdim. Klasik, herkesin istediği şey. Aslında ablam benim oyunculuğa küçük yaştan beri çok düşkündü. Liseyi bitirdikten sonra, bir sene boşluğum vardı. İki kere hazırlandım üniversiteye. O sırada ablamla konuştuk, beraber oyunculuk eğitim okuluna gidelim dedik. Orayı bitirdim. Sevgili Ayla Algan hocamın katkıları büyük oldu, hala da devam eder bu katkıları. Bir şey oldu mu her zaman danışabilirim. Orayı bitirdikten sonra ufak tefek çalışmaya başladım. Küçük reklamlar, diziler. İlk dizim, 2001 yılında Dün Akşam, oldu. 4 bölüm sonra kalktı. Ardından reklamlar ve ardından Eski Hikaye adlı dizide rol aldım. TRT1’de, Buğra Gürsoy oynuyordu hatta. Sonra O Yat Benim dizisinde rol aldım FOX’da oynuyordu. Ardından Diriliş Ertuğrul’dan güzel bir teklif gelince, oyunculuğumu da daha rahat gösterebileceğim bir karakter olduğu için orayı tercih ettim.

Oyunculuğunuz sadece Ayla Algan’ın etkisinde mi yoksa ardından başka şeyler de eklendi mi?

Evet, eklendi. Şu şekilde, oyunculuk üzerine aldığım eğitim Ayla Algan’dan fakat ben aynı zamanda İstanbul Kültür Üniversitesi, İletişim Tasarımı mezunuyum. Bu bölüm beş farklı bölüme ayrılıyordu ben Sinema Televizyon’dum orada ama oyunculuk dersleri de alıyordum.

Peki, Ertuğrul’dan sonra?

Ertuğrul oldu ve zaten Ertuğrul belirli bölümlük bir roldü. Halep bölümleri bitince benim de rolüm bitmiş oldu. Şimdi Moğollar var. Sürekli farklı bir konu çerçevesinde dönüyor.

Melodram vardı, şimdi ise bir korku filmindesiniz. Sürekli farklı farklı türler. Nasıl hazırlandınız? Hangi filmleri seyrettiniz bu hazırlık sürecinde?

Hazırlık sürecim şu şekilde oldu, dediğim gibi yine Ayla hocam destek oldu. Onunla birlikte çalıştık. Bazı yerli yabancı korku filmlerini izlemeye çalıştım, zaten daha önce izlemiş olduklarım vardı. En son mesela Paranormal Activity, Musallat gibi filmleri göz önünde bulundurdum. Ama bizim filmimizin hikayesi Türkiye’de yapılan diğer korku filmlerinden biraz daha farklı bir bakış açısına sahip. O yüzden Türk Korku filmlerini baz alamadım. Çünkü tamamiyle Cin Musallatı üzerine yoğunlaşmıyoruz.

Filmdeki karakterinizle ilgili biraz bilgi alalım.

Elif karakterini canlandırıyorum. Elif gayet güçlü bir karakter, hayata karşı asılnda çocukluğundan kalma yaraları olan, hasar görmüş bir karakter ama tek başına mücadele etmek zorunda kalan ve bu duygusal boşluğunuda bir adamla dolduruyor, ardından zaten esrarengiz olaylar oluyor.

Çoğu oyuncu ilk tecrübelerini dizilerde kazanır. Ve bunun bir dezavantajı olması gerekir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bence ayrı ayrı değerlendirmek lazım, o dizi tecrübesidir ve bunun illa sinemaya odaklandırılması gerekmiyor. İlk o şekilde başlayabilir. Sinema teklifi geldiğinde de o karaktere nasıl bürüneceği, sinema tekniğine göre bakmalıdır her ne gerekiyorsa ona göre yönlenmelidir.

Biliyorsunuz, 1980’lerden 90’ların ikinci yarısına kadar Türk Sinemasında feminizmin etkileri çok gözüküyordu fakat 2000’ler sonrası bu anlamda bir geriye adım atıldığını düşünüyorum. Sanatsal dürtüleriniz oyunculuğunuzda ne kadar etkili?

Feminizmin çok olduğunu düşünmüyorum, yani toplum şartları ve istekleri ne şekildeyse ona göre konular, roller, hikayeler yazılıyor ve yapılıyor. Bundan dolayı cesaret gösteren insanlar elbet olsa da çok fazla değiller. Ben de aşırı bir şekilde her konuda iddialı olamam.

Peki bundan sonrası için, sinema ve dizi konularında ne düşünüyorsunuz? Sinema tecrübeniz oldu şimdi, bu tecrübe size ne kazandırdı?

Dediğim gibi bu benim ilk filmim olduğu için sinema gözümde tamamen farklı bir konumda, altından bir tepside canlanıyor. Şu an sinemaya olan ilgim daha yüksek aslında. Gerek çalışma koşulları olsun, diğer şeyler olsun. Tabi dizinin yeri de farklı.

Yeşilçam sizi ne kadar etkiledi, oyunculuğunuzda Yeşilçam oyuncularının etkileri var mı? Hayran olduğunuz isimler nelerdir?

Yeşilçam’ı çok severim, artık etrafımda da Yeşilçam seven pek kimse yok sanırım. Çok basit olarak nitelendiriliyor, bana ise duygular saf ve içten gibi geliyor. Gülşen Bubikoğlu’nu çok severim. Baz alma değil fakat beğenerek izliyordum, o şekilde söyleyeyim. Tabi bir kez bu işin içine girdiğinizde hangi filmi seyrederseniz seyredin, kim ne yapmış, ne etmiş, ne şekilde oynamış gibi gözlemler yapmaya başlıyorsunuz.

Üç dizinizin içinde muhtemelen sizin için en önemlisi Ertuğrul’du ve bir dönem dizisiydi. Son zamanlarda dönem dizilerinin sayısı oldukça artışta. Bununla ilgili ne söyleyebilirsiniz?

İlk olarak dönem dizisi olduğu için kalabalık bir kast oluyor tabi. Kalabalık olunca da çekim daha zor ve uğraştırıcı olur diye düşünmüş bundan korkmuştum. İlk izlediğimde de, dahil olmadan önce, “Ay kim bilir nasıl çekiyorlardır” diye düşünmüştüm. Çalışanlara da üzülmüştüm birazcık. Daha sonradan teklif gelince, gittim sete bir baktım ki normal setlerden çok daha kaliteliydi gördüğüm şey. Ve çalışma koşulları diğer setlere oranla daha kaliteliydi, bu beni çok şaşırttı. Tarihi olmasından dolayı da Diriliş Ertuğrul’un yeri ayrıdır.

Peki nerelisiniz?

Anne tarafı Boşnak, baba tarafı İstanbul.

Aileniz oyunculuğu seçtiğinizi duyunca nasıl davrandı? Destek verdiler mi?

Oyunculuğu seçtiğimde annem her zaman arkamdaydı, bana güvenini durmadan dile getiriyordu. Babam çok istemiyordu aslında, dediğim gibi ablamın küçüklüğünden beri bir oyunculuğa, bir şarkıcılığa merakı olduğu için biliyordum babamın istemediğini. Herkes hep ablamın oyuncu olmasını beklediklerini ama beni beklemediklerini dile getirirlerdi, ablam şu an özel bir sektörde çalışıyor,

Normalde oyuncular belirli bir tecrübeye ulaştıktan sonra senaristliğe, yönetmenliğe soyunurlar. Sizin hiç mi öyle bir düşünceniz yok?

Hiç düşünmüyorum. Konu bulma falan ayrı bir şey fakat tek tek herşeyi yazarken görselliği düşünmek, bunu yapmak çok zor bir iş ve onun altından kalkamam diye düşünüyorum. Yönetmenlik aklımda olan bir şey değil açıkçası fakat kesinlikle yönetmenlik yapmam gibi bir kuralımda yok.

Peki tiyatro için ne düşünüyorsunuz?

Tiyatro da yapmak isterim tabi ama bir işi yaparken yalnızca o işe odaklanmayı tercih eden bir insanım. Yani tiyatro yapıyorsam diğer işlerin hepsi dursun ki, rahat ve güzel bir iş çıkartabileyim. Eğer sinema veya dizi yapıyorsam da yalnızca ona dikkatimi vereyim, tüm benliğimi kafam dağılmasın, daha kaliteli bir iş çıkartabileyim.

Peki bu filmle ilgili benim size sormadığım fakat sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Dediğim gibi gayet güzel ve profesyonel bir setti. Normalde Türkiye’de çekilen korku filmlerinde setlerde hep garip olaylar olduğuna dair söylentiler çıkar fakat bir değişiklik olarak bizim setimiz çok huzurluydu, gayet güzel geçti çekimler. Tabi bunda yönetmenimiz Doğa Can Anafarta’nın da etkisi çok büyüktü. Bol bol fikir alışverişleri de oldu.

1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.