Sinema gerçekle düşlerin iç içe geçebildiği, izleyicinin kendisini hikâyeye teslim ettiği, heyecanlandığı, korktuğu, güldüğü ya da ağladığı yaratıcısından bağımsız sayısız okuma/anlamlandırma süreci sunan bir evren. Düşlerine inanarak yola çıkan ve düşleri ödüllerle taçlandırılan yönetmenler Ömer Çapoğlu ve Serdar Önal ile Wong Kar Wai üzerine kısa bir film hakkında konuştuk. Keyifli okumalar…

Sinema, hele de film yapım süreci tutku işi bence. Farklı mesleklerden gelen iki yönetmen olarak sizde bu istek nasıl uyandı? Yollarınız nasıl kesişti?

 Ö.Ç: Ben Yıldız Teknik Üniversitesinde Elektrik Mühendisliği okudum. O yıllarda üniversite tiyatrosunda oyunculuk yapıyordum. Tiyatro ile başladı bu serüven desek daha yerinde olur. Sinema ile ilgili hayaller o zamanlara dayanıyor. Mühendisliği bitirince sinema üzerine yüksek lisans yapmaya karar verdim. Serdar da o zamanlar Trabzon’da öğretmenlik yapıyordu. Lise arkadaşıyız biz Serdarla. Diğer taraftan da sinema üzerine yüksek lisans yapmak istiyordu. Yoğun ısrarlarıma dayanamayınca İstanbul’da Marmara Üniversitesinde sinema bölümü yüksek lisansına başvurdu. Kazanınca İstanbul’a tayinini aldırdı. Yollarımız böylece kesişmiş oldu.

S.Ö: Liseden sonra farklı şehirleri kazanınca 9 yıllık bir ayrılık oldu, Ömer ve ailesi İstanbul’a yerleştiği için. Facebooktan birbirimizi bulduğumuzda ikimizin de sinema üzerine ortak hayalleri olduğunu öğrendik ve birlikte bir şeyler yapmaya karar verdik. Biraz geç oldu ama sanırım buna değdi. Ayrıca bizim öğretmen ve mühendis olduğumuzu duyunca aşırı tepki vererek şaşıran insanlar oluyor bu çok ilginç ve komik oluyor.

Peki, neden Wong Kar Wai? Onun için filminizin görünmez kahramanı diyebilir miyiz?

Ö.Ç : İlk kez Wong Kar Wai filmi izlediğinizde o an ki ruh haliniz filmdeki karakterlere benziyorsa bu dünyada yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz.Farklı coğrafyalarda size benzer arabesk ruhların yaşadığını fark ediyorsunuz.Beni etkilemesinin en önemli sebeplerinden biri Wong Kar Wai’nin Çin Arabeski yapmasıdır.Diğer taraftan çok doğru bir tespitte bulundunuz. Wong Kar Wai filmimizin görünmez kahramanıdır. Başrol oyuncusu değil J Filmimizi izleyen bazı insanlar şöyle bir eleştiride bulunuyor. “Wong Kar Wai Üzerine Kısa Bir Film yapmaya karar verdiyseniz neden Wong Kar Wai sinema kodlarını kullanmadınız?”Biz öyle bir dil kullanmayı, Wong Kar Wai sinemasının kopyasını yapmayı asla düşünmedik. Biz Wong Kar Wai filmlerinden etkilenen bir insanın çıktığı arabesk bir yolculuğu kendi sinema dilimizi oluşturarak anlatmak istedik. Başka bir yönetmen de olabilirdi. Kieslowski gibi J

S.Ö: Wong Kar Wai’nin senaryoyu yazmaya başladığımız süreçte üzerimizde çok etkisi vardı . Gerçi hala en sevdiğimiz yönetmenlerden ama bazen bir filmi izlersiniz ve uzun süre etkisinden çıkamazsınız. Chungking Express filminden sonra biz de zaman zaman filmlerdeki karakterler gibi davranmaya başlamıştık ufaktan. Bu durum filmimizin başkahramanını oluşturarak senaryoya başlamamıza neden oldu.

Birazda film yapım sürecinden bahsedelim. Hikâye nasıl ortaya çıktı? Bütçeyi nasıl ayarladınız? 

Ö.Ç : Wong Kar Wai filmlerinden bizim gibi etkilenen bir insanın başından geçenleri anlatan absürd,trajikomik bir senaryo yazmak aklımızda hep vardı.Hikayenin özü kendimiz desek en yerinde cevap olur sanırım.Bütçe konusuna gelirsek bu filmi maddi imkanlarımızla çekmemiz imkansızdı.Filmimize birçok insan ve kurum yardımda bulundu.Kapanış jeneriğinin bir türlü bitmek bilmemesinden de anlayabilirsiniz J Kısa film projelerinde gönüllü olarak çalışan insanlar bulabiliyorsunuz fakat bu şansımızın uzun metraj da olamayacağının da farkındayız.Onun için bu tarz projeler de emeği geçenlerin değerlerini bilmek lazım.

S.Ö: Hikayenin çıkış süreci bir önceki cevabımdaki gibi oldu. Film için çevremizdeki bir çok arkadaşımız seferber oldu. Biraz kısa film için büyük bir prodüksiyon gibi gözüküyor ama bunun sebebi yılların verdiği bekleyişin, ilk kurmaca filmimizin olması sanırım.

Siz terk edilmeyi, acıyı, modern dünyadaki yalnızlığı anlatıyorsunuz ama bunu öyle bir formüle ettiniz ki bildiğimiz melodram kodları kırıldı, gözyaşı akmadı tersine mutlu oldum ben izlerken umutlandım mesela bu konuda ne söylemek istersiniz? 

Ö.Ç : “ biz düşlere inanırız “ demek isterim. J

Çek Cumhuriyetinde düzenlenen Brno Film Festivalinde seyirci özel ödülü aldığımızda yanımıza festival koordinatörlerinden birisi gelmişti ve şöyle söylemişti :”Bu zamana kadar ki tüm festivallerde seyirci ödülleri hep komedi filmine gitmiştir. Ama ilk defa seyirci farkında olmadan komediye değil melodrama ödülünü verdi ve farkında değil J Yine komediye ödül verdiğini zannediyor fakat benim izlediğim en hüzünlü filmlerden biriydi” dedi. Bu sözler bizi çok mutlu etmişti. Dilimiz farklı olsun, bu kötü zamanlarda insanları gülümsetelim istedik. Yalnızlığı, iletişimsizliği farklı kodlarla absürd ve trajikomik bir dille anlatmak istedik.

S.Ö : Kısa bir filmde insanlara bu duyguyu geçirebildiysek ne mutlu bize. Filmde yaşanılan onca acıya rağmen ümitli olmayı, bu uğurda çabalamanın önemini göstermeye çalıştık. Tabi ki herkesin karşısına filmimizdeki film satıcısı gibi karakterler çıkmıyor, belki de başka mesleklerde ve rollerde güzel insanlarla karşılaşıyoruz. Önemli bu fırsatları değerlendirebilmek sanırım.

Kar Wai’nin filmlerinde müzik oldukça önemli. Sizin filminizde de ön plana çıkıyor. Seçimlerinizde belirleyici olan neydi?

Ö.Ç : Acı ve hüzün tabiî ki de J Filmde değişik türlerde müziklere yer verdik.Arabesk,slow-core,fantezi,tango.Bu müziklerin hepsinin ortak yönü filmdeki Harun gibi acı çekmesi.Hüzünlendirmesi.

S.Ö : Filmimizin Wong Kar Wai filmlerinin taklidi olduğunu sanan insanlar olabiliyor ismine bakarak sadece. Bu doğru değil ama evet müzik kullanımı konusunda Wong Kar Wai’den çokça etkilendik. Onlarca şarkı arasından filmdeki Kamuran Akkor ve Zerrin Özer parçalarını kulandık. Finalde de filmin bitişi ile örtüşen bir yerli arabesk kullanmak istedik ama bulamayınca melankolik sesi ve şarkısı ile Chinawoman’ın eserini kullandık.

Kısa filmlerde yaygın olarak amatör ya da çok tanınmamış oyuncular yer alır. Sizin filminize ünlü ve ödüllü bir oyuncu olan Ahmet Rıfat Şungar nasıl dâhil oldu?

Ö.Ç : Biz birbirimizi çok sevdik ondan sanırım.Ahmet Rıfat Şungar’ın ilk film projemiz olmasına rağmen bize inanıp bizim dünyamıza ortak olmasını başka sözlerle,edebiyatlarla ifade etmenin gereği yok.Bu kadar samimi,egosuz,çalışması inanılmaz keyifli bir aktörle umarım herkes film çekme şansı elde eder.Kendisi bizim sinema yolculuğumuz için büyük bir şanstı.Cihat Duman da öyle.Çok içten bir dostluğumuz var.Ona da gönül borcumuz sonsuz.

S.Ö : Ahmet Rıfat ile çalışmayı kim istemez ki. Senaryoyu göndererek şansımızı denemek istedik ve senaryoyu sevip rolü kabul etmesi bizi inanılmaz motive etti. Çekimlerden önce bir araya geldiğimizde de ne kadar mütevazi bir karakterle çalışacağımızı görünce ayrı bir rahatlık hissettik. Çekimlerde de inanılmaz sabrı ile ilk kurmaca filmini çeken bize çok yardımcı oldu. Her şeyin dışında çok iyi bir arkadaş kazandık asıl karımız bu oldu bence.

Filminiz birçok festivalden ödülle döndü. Bu süreçten bahseder misiniz?

Ö.Ç: Açıkçası yurtiçinde bu kadar ilgi beklemiyorduk ama yurtdışında filmimizin sevileceğini düşünüyorduk. Akbank Kısa Film Festivali ile başladı yurtiçi festival yolculuğumuz. Yurtdışı premieri de Budapeşte de yapıldı. Festivaller bizim için çok önemli. Kısa film çekenler olarak filminizi seyirci ile buluşturacak başka mecralar bulma şansınız çok az.Umarım ülkemizdeki festivallerin sayıları artar ve daha çok seyirci ile buluşma şansı elde ederiz.

S.Ö : Filmimizin ilk ödülü Mayıs ayında Atıf Yılmaz Kısa Film Yarışmasında aldığımız 3.lük ödülü oldu. Daha sonra Çek Cumhuriyetinde düzenlenen 56. Brno Film Festivalinde seyirci ödülünü aldık. Bu festival Ömer ile birlikte yabancı seyirciyle buluştuğumuz ilk festival oldu. Seyircinin reaksiyonunu birebir yaşamak ve gösterim sonrası aldığımız geri dönüşler bizi inanılmaz mutlu etti. Daha sonra Kasım ayında yoğun bir festival sürecimiz oldu ve 1 haftada İzmir, Edirne ve Boğaziçi Festivallerinden ödülle döndük. Edirne’den aldığımı en iyi film ödülü ilk olmasından dolayı çok anlamlı. Son olarak 10. Crossroads Film Festivalinde En iyi film, en iyi senaryo ve en iyi erkek oyuncu ödülü aldık.

Türkiye’de kısa film sektörü üzerine neler söylemek istersiniz?

Ö.Ç : Sinemaya yeni adım atan yönetmenlere baktığımızda kısa filmle yola çıkıyorlar ve uzun metraja geçiyorlar.Bir daha da kısa film çekmiyorlar.Onlardan tek ricam lütfen arada bir yine kısa film çeksinler. Ben öyle yapıcam. Yaşımın hiç önemi yok. Hikâye beni o yola sürüklüyorsa çok yaşlansam bile yine kısa film çekicem. 

S.Ö : Ömer’e katılıyorum. Kısa Film’in evet pazarı yok ama inanılmaz bir zevki var. Bu filmden sonra kısa filmin bendeki anlamı daha da arttı açıkçası. Türkiye’de kısa film sektörü maalesef sadece festival düzeyinde. Kısa filmler büyük festivallerin formalite icabı programına aldığı bir dal gibi duruyor. Bu yüzden Kısa Film Festivallerinin artmasını ümit ediyorum. Özellikle İzmir’deki Kısa Film Festivalini ve festivale gösterilen yoğun ilgiyi gördükçe her şehirde en azından bir kısa film festivali düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Birçok öğrenci çektiği kısa filmleri festivallerde göstermeye, yarıştırmaya, ödül almaya çalışıyor ama tabiki birçoğu bunu başaramıyor. Bence ısrarla çekmeye devam etmeliler, eğer doğru şeyi yapıyorlarsa eninde sonunda biri fark edecektir. Bir çok festivalde kısa film yönetmenleri ile tanıştık. Bir süre sonra çok güzel dostluklar ortaya çıkıyor. Bir de ön jüri seçimlerindeki farklılıklar çok ilginç olabiliyor. Mesela bir çok ödül almış film bir festivalin ön jürisi tarafından yarışmaya bile seçilemeyebiliyor. İlk başta moralimiz çok bozuluyordu ama sonra insanların film zevklerinin çok farklılık gösterebileceğine kanaat getirdik. Artık sağlık olsun diyip geçiyoruz J

Bundan sonraki projelerinizden bahseder misiniz? Yola birlikte mi devam edeceksiniz?

Ö.Ç : Senaryoyu yalnız başıma yazmasını sevmiyorum fakat film yönetmek başka bir frekans.Bir filmi iki yönetmen görselleştirirken hayaller çakışabiliyor.Ne kadar önceden oturup konuşsanız da çekim esnasında fikir ayrılığı yaşayabiliyorsunuz.Yani kısaca yollarımızı ayırmak zorunda kaldık J

Ben bir taraftan yeni bir kısa filmin hazırlıklarına başladım.En kısa zamanda bitirmek için çalışıyorum.Ercan Kesal’in Peri Gazozu adlı kitabından bir öykü.Diğer taraftan da bir arkadaşımla uzun metraj bir senaryo üzerinde çalışıyoruz.Yine absürd,fantastik bir komedi olacak. 

S.Ö : Ben şuan uzun metraj bir belgesel çekiyorum adı “ Derdo Ana ve Ceviz Ağacı”. 2-3 tane kısa film projem var, daha sonra bunları çekme düşüncem var.

Wong Kar Wai Üzerine Kısa Bir Film Trailer Link ;

https://www.youtube.com/watch?v=7zXMmN-UZlc

Official Facebook Page ;

https://www.facebook.com/ashortfilmaboutwongkarwai/

 NERGİZ KARADAŞ

Ankara doğumlu olan Nergiz Karadaş, 2007 yılında Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo TV ve Sinema bölümünü bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo TV ve Sinema Anabilim dalında “Türk Sinemasında Bir Oyunculuk Analizi: Şener Şen Örneği” başlıklı yüksek lisans tezini tamamladı. 2017 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema-TV Anabilim Dalı’nda “1980 Sonrası Türk Sineması’nda Zenginlik Temsilleri Üzerine Bir Alımlama Çalışması” başlıklı doktora tezini tamamlamıştır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümünde Dr Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. İki yılı aşkın bir süredir Cinedergi’de dizi kritik yazarı olan Nergiz Karadaş’ın uluslar arası ve ulusal hakemli dergilerde, kitaplarda sinema ve kültürel çalışmalar ile ilgili yazılmış makaleleri bulunmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.