Bir yılı daha bitirdik. Geçtiğimiz sene de iyisiyle kötüsüyle bir dolu korku filmi izledik. Listeyi hazırlamaya giriştiğimde 2015’in bir önceki seneye nazaran daha kısır geçtiğini fark ettim.

Evet, üretim belki katlanarak artmıştı ama kalite için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Düşük bütçeli bağımsız korku filmleri, geçtiğimiz sene de ilginç örnekler vermeye devam etti ve bu gidişle artarak devam edecek gibi görünüyor. Çünkü bir korku filminin ayrıksı olmasını sağlayan en önemli özelliklerinden biri, belki de birincisi, birilerini rahatsız edecek özgün bir fikir barındırmasıdır. Düşük bütçeden kaynaklanan teknik aksaklıkları kolaylıkla göz ardı etmemizi sağlayan, bağımsızlığın en büyük getirisi özgür fikirler, cesur görsel efektler ve atmosfer bakımından belli yetkinlik emareleriyle birleşince ortaya çıkan iş tadından yenmiyor. 2015’in dikkat çekici özelliklerinden biri de korku komedi filmlerinin sayısındaki fazlalık idi. İçlerinde hiç de fena olmayan, çok eğlenceli birkaç film olsa da yeni bir Shaun of the Dead bu sene de çıkmadı. Yerele döndüğümüzde ise Can Evrenol imzalı Baskın’ı (ya da yeni ismiyle Baskın: Karabasan’ı) bir kenara koyduğumuzda “doğu cephesinde yeni bir şey yok” demek zorunda kalıyoruz. Evet, korku filmi üretimimiz ikiye katlanmış olabilir ama ani ses (ya da gürültü mü demeli) ve görüntü efektleriyle korkutmaktan medet uman ama bu efektleri de olası en ucuz bilgisayar efekt programlarıyla çözmeye çalışan, sonu gelmeden furyadan nasiplenme derdindeki niteliksiz örnekler salonları işgal etmeyi sürdürüyor. Umarım Evrenol’un dünyanın birçok önemli film festivalinde ses getiren Baskın’ı, yeni korku filmlerimizin takip etmesi gereken yolu aydınlatmaya yardımcı olur.

 

It Follows (David Robert Mitchell, 2014)

 

It Follows, Detroit’te yaşanan ekonomik çöküntü sonrası neredeyse hayalet kasabalara dönüşen terk edilmiş banliyölerdeki sıkıntıları arka plana yerleştirip, buralarda yaşamaya devam eden (ya da devam etmek zorunda kalan) gençlerin sorunlarına odaklanıyor. Son derece ağır temposuyla, aynı filmdeki doğaüstü varlığın ağır ağır yürümesi gibi, tuğlaları teker teker üst üste koyarak yıkılması güç, sağlam bir gerilim duvarı inşa etmeyi başarıyor. ‘Gore’ ve ‘splatter’a hiç yüz vermeyen It Follows, modern zamanların en fiyakalı korku filmlerinden biri.

 

Headless (Arthur Cullipher, 2015)

 

Headless, 2012’nin dikkat çekici korku filmlerinden Found içerisinde önemli bir yere sahip, güya 70’li yıllarda çekilmiş sahte bir film iken, aynı ekip tarafından ete kemiğe büründürülmesine karar verilmiş, düşük bütçeli bir film. Cinayet, yamyamlık ve nekrofili ile bezeli bir hayat süren maskeli bir katil, acı dolu geçmişinin hayaletlerinden kurtulamayınca iyice deliliğin bataklığına saplanıyor ve genç kadınların hayatlarını ellerinden almaya devam ediyor. Kimlik sorunu yaşayan genç bir adamın varoluş problemini olası en kanlı yöntemlerle çözmeye çalışmasını anlatan Headless, şiddet ve sapkınlıkta aşırılıkları ahlaksız bir cüretkârlıkla göstermeyi tercih ediyor. Geçen senenin en büyük sürprizlerinden biri ama herkese göre değil.

 

Asmodexia (Marc Carrete, 2014)

 

Şeytan çıkaran yaşlı bir adam ile torunu Alba’nın yaşadığı dört günü anlatan İspanya yapımı Asmodexia, Mal cuerpo (2011) ve Castidermia (2012) isimli kısaları ile dikkatleri üzerine çeken Marc Carrete’nin ilk uzun metraj denemesi. Terse yatıran sürprizleri ve Lovecraftvari finaliyle akılda kalmayı başaran film, düşük bütçesinin getirdiği kimi zaafları bertaraf etmeyi başaracak güçte.

 

Kristy (Oliver Blackburn, 2014)

 

Alüminyum folyodan yapılmış elişi maskeler takan bir çete, Justine isimli üniversite öğrencisinin peşine düşer. Genç kızın, neden peşinde olduklarını anlayamadığı katillerle, tatil nedeniyle tamamen boşalan kampüste yaşadığı ölüm kalım savaşını anlatan Kristy, özellikle ‘slasher’, ‘home invasion’ ve ‘hoodie terror’ alt türlerini sevenler için biçilmiş kaftan. Muhtemelen kimsenin favorisi olamayacak kadar sıradan ama türün kurallarıyla cesurca oynaması nedeniyle de ilgi çekici bir seyirlik.

 

Shrew’s Nest (Juanfer Andres ve Esteban Roel, 2014)

 

Juanfer Andrés ve Esteban Roel, ilk uzun metraj denemelerinde, herhangi bir toyluk emaresi göstermeyen karanlık bir filme imza atmışlar. Álex de la Iglesia’nın da yapımcıları arasında yer aldığı Shrew’s Nest’i kaçırmayın. Daha önce izlemediğiniz hiçbir şeyle karşılaşmayacaksınız belki ama filmin ‘klişeler doğru bir şekilde nasıl bir araya getirilir’ hakkında söyleyecek çok sözü var.

 

The Witch (Robert Eggers, 2015)

 

1630’lu yıllarda New England’da geçen The Witch, bağlı olduğu koloniden ailesiyle birlikte kovulan bir çiftçinin hikâyesini anlatıyor. İnanç, sadakat ve sevgi gibi insani kavramları, din-toplum ve din-birey ilişkileri üzerinden anlatan The Witch, şüphesiz geçtiğimiz senenin en etkileyici korku filmlerinden biri olarak anılacak.

 

Der Samurai (Till Kleinert, 2014)

 

Polonya sınırındaki küçük bir Alman kasabasında polis memuru olan Jacob ile kadın kıyafetleri giyip kurbanlarını samuray kılıcıyla öldüren psikopat bir katil arasındaki gerilimli ilişkiye odaklanan Almanya yapımı Der Samurai, görsel yetkinliğiyle büyülüyor. Aşırı şiddet ve kara mizah gibi kozlarla elini sağlam tutan film, farklı öyküsüyle bu sene izlediğimiz korku filmlerinden ayrı bir yerde duruyor. Der Samurai, muhafazakâr toplum yapısını samuray kılıcıyla parçalara ayırmak isteyen bir kâbus gibi.

 

Baskın (Can Evrenol, 2015)

 

Can Evrenol’un uzun süredir beklenen ilk uzun metrajlı filmi Baskın, galasını Toronto Uluslararası Film Festivali’nin ünlü Midnight Madness seçkisinde gerçekleştirdikten sonra birçok önemli festivale konuk oldu. Yurtdışında aldığı olumlu tepkilerle göğsümüzü kabartan film, Türk Korku Sineması için yol gösterici bir öneme sahip ama ne kadar takipçisi olur bilinmez. 1 Ocak 2016’da gösterime giren Baskın, beş polisin gizemli bir kâbus ağının içine düştüğü geceyi anlatıyor. Silent Hill ve Hellraiser kırması bir cehennem tasvirinin başköşeye yerleştiği final bölümünü muhakkak görmelisiniz.

 

Horsehead (Romain Basset, 2014)

 

Kâbus ile gerçekliğin iç içe geçtiği Fransa yapımı Horsehead, anneannesinin ölümü üzerine eve dönen Jessica’nın devamlı tekrar eden korkunç kâbuslarını anlamlandırma çabasına odaklanıyor. Titizlikle tasarlanmış rüya sekansları, büyüleyici bir etkiye sahip, izleyeni kolaylıkla avucunun içine almayı başarıyor. Klasik anlatım diline uzak yapısıyla kimi zaman zorlayıcı olsa da yaşamaktan kesinlikle pişman olmayacağınız bir deneyim.

 

What We Do in the Shadows (Jemaine Clement ve Taika Waititi, 2014)

 

Kült komedi dizisi Flight of the Conchords ekibinden Jemaine Clement ile Taika Waititi’den müthiş bir vampir komedisi. Aynı evde yaşayan bir grup vampirin başından geçenleri anlatan What We Do in the Shadows, ‘mockumentary’ kalıpları içerisinde çılgınca dans eden, absürt komediden keyif alanları mest edecek, eğlenceli bir korku komedi. Giriş bölümünde geçen sene izlediğimiz korku komedilerin sayısındaki fazlalıktan bahsetmiştim. Evet, listeye What We Do in the Shadows’u seçtim ama burada pek ala Stung (Benni Diez, 2015), Deathgasm (Jason Lei Howden, 2015) ya da The Final Girls (Todd Strauss-Schulson, 2015) de olabilirdi.

 

Bone Tomahawk (S. Craig Zahler, 2015)

 

Bone Tomahawk, Troglodytes ismi verilen ve mağaralarda yaşayan ilkel bir kabile tarafından kaçırılan iki kişiyi kurtarmak için bir araya gelen dört kovboyun giriştiği ölümcül kurtarma operasyonunu anlatıyor. Vahşi Batı, yamyamlık, kovboylar, aşırı ‘gore’ sahneler gibi birbiriyle uyumsuzmuş gibi duran başlıklar ancak böylesi bir sinema filminde bir araya gelebilirdi. Korkuseverleri olduğu kadar western sevenleri de tavlamakta hiç sıkıntı yaşamayacaktır.

 

Charlie’s Farm (Chris Sun, 2014)

 

Yetmişlerin başından seksenlerin sonuna kadar en verimli çağını yaşayan ‘ozploitation’ filmlerinin, 2000 sonrasında yeniden canlandığını görüyoruz. Yeniden dirilen akımın son temsilcilerinden Charlie’s Farm, sadece cinayet sekanslarıyla dikkat çekiyor. Filmin geri kalanı kelimenin tam anlamıyla çöp. ‘Slasher’ alt türüne ilgi duyanlar kaçırmasın.

 

Late Phases (Adrian Garcia Bogliano, 2014)

 

Adrián García Bogliano, ilk filminden beri güncel olarak takip ettiğim az bilinen sinemacılardan biri. Gittikçe yükselen bir grafik çizen filmografisinin son üyesi Late Phases, ilk bakışta bir kurtadam filmi gibi görünse bile aslında ‘home invasion’ filmlerinin matematiğine uygun bir senaryoya sahip. Sadece dışarıdan gelen tehlikenin ismi kurtadam olmuş, o kadar. Dolayısıyla şöyle ağız tadıyla bir kurt adam filmi izleyeyim diye ekran başına kurulursanız, fena hayal kırıklığına uğrarsınız. Amma velâkin ‘home invasion’ ile aranız iyiyse, Late Phases tam da sizin kaleminiz.

 

Cub (Jonas Govaerts, 2014)

 

Belçika yapımı Cub, hayal gücü geniş 12 yaşındaki Sam’in, katıldığı yaz kampı gezisinde hep karşılaşmayı düşlediği canavarla karşılaşmasını anlatıyor. Seksenler ‘slasher’larının vazgeçilmez temalarından kamp yapmaya gelen gençleri katleden katil temasını çaktırmadan merkezine yerleştiren Cub, final bölümündeki hayal kırıklığına rağmen dinamik yapısı ve acımasız şiddet sahneleriyle öne çıkmayı başarıyor.

 

The Hallow (Corin Hardy, 2015)

 

İrlanda kırsalındaki bir eve taşınan bir aile, hiç ummadıkları bir anda kendilerini ormanda yaşayan şeytani yaratıklara karşı hayatları için savaşırken buluyor. The Woods olarak da bilinen İngiltere/İrlanda ortak yapımı film, karanlık atmosferini ve ilginç yaratık tasarımlarını vurucu güç olarak kullanıyor. Hiç tökezlemeyen yüksek bir tempoyla, tahmin edilebilir bir finale doğru koşar adım ilerleyen The Hallow, gerilimi her daim zirvede tutmayı başarıyor.

 

-*-

 

Listede kendine yer bulamayan ancak adını anmamız gereken diğer korku filmleri ise şöyle:

 

  • White Settlers (Simeon Halligan, 2014)
  • Puzzle (Eisuke Naito, 2014)
  • Mercy (Peter Cornwell, 2014)
  • When Animals Dream (Jonas Alexander Arnby, 2014)
  • Girl House (Trevor Matthews, 2014)
  • Spring (Justin Benson ve Aaron Moorhead, 2014)
  • As the Gods Will (Takashi Miike, 2014)
  • Bound to Vengeance (Jose Manuel Cravioto, 2015)
  • Berkshire County (Audrey Cummings, 2014)
  • Alleluia (Fabrice Du Welz, 2014)
  • Blackwood (Adam Wimpenny, 2014)
  • The Swimmers (Sophon Sakdaphisit, 2014)

 

 

Murat Kızılca

1971 Beylerbeyi, İstanbul doğumlu. 2008 yılında Öteki Sinema ekibine katıldı. 2012-2013 yılları arasında Popüler Sinema için vizyon filmleri yazdı. Kasım 2013’ten itibaren aylık online sinema dergisi CineDergi için Bilinmeyen isimli köşeyi hazırlıyor. Kasım 2014’ten beri aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. Halen yazmaya devam ettiği Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.