Köksüz filmiyle Altın Koza Film Festivali’nde Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü alan, Siyad ödüllerinde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Performansı ödülüne aday gösterilen Savaş Alp Başar, Cine Dergi’nin sorularını yanıtladı. Benim Hala Umudum Var dizisindeki rolüyle televizyon izleyicilerince tanınan genç oyuncu ile sanatçı ailesini, tiyatroyu, sinemayı ve hayatı konuştuk. Kulak misafiri olmak ister misiniz?

Savaş Alp Başar deyince karşımıza hep projeler, karakterler çıkıyor, ben soyadından azade Savaş’ı tanımak istiyorum. 1996 doğumlusunuz değil mi, geçen 20 yılda bize nelerden bahsedebilirsiniz?

28 Ocak 1996 doğumluyum. Aslında bahsedebileceğim birçok şey var. Müzik bölümü mezunuyum. İlkokuldan sonra konservatuara başladım. 19 yılın 6 yılı klarnet çaldım, 12 yaşından beri piyano çalıyorum. Bunun dışında sporla hep iç içe oldum. Lisanslı olarak 9 yıl basketbol, 2 yıl da futbol oynadım. Hayvanları çok severim. Çocukluğumun çoğu evimizdeki köpeğimiz ve evin önündeki diğer köpeklerle geçmiştir. Hala da böyle.

 

Nesillerdir sanatın içinde olan bir aileden geliyorsunuz. Sanat DNA’ya işleyen bir öğe mi dersiniz?

Eminim ki genlerin getirdiği bir şeyler vardır. Lakin buna güvenmek doğru değil bence. Herkesin içinde bir parça sanat vardır. İnsanın ve varoluşun temeli sanattır. Bu durumda hepimizin DNA’sında birazcık bulunan bu arkadaşı, insan kendine kattıklarıyla ileri götürür. Çalışmak, okumak, görmek, kurcalamak lazım, yoksa bu hiç kimse için yalnızca DNA ile olacak bir şey değil.

 

“AİLEME GÜVENEREK HİÇBİR ŞEY YAPAMAZDIM”

Oyuncu olmaktan başka şansınız var mıydı sizce, yoksa bu kadar işin içinde olan bir aile ile büyüyünce bazı seçimlere hayat mı zorluyor?

Çocukluğum babamı üzdüğü için tiyatrodan nefret ederek geçti. Benim rol modelim babamdır. Yıllar boyu yurtdışında, içinde başarılı oldukça, ülkede neler çektiğini görerek büyüdüm babamın. Halbuki o işini çok seven ve bence en iyisini yapmaya çalışan, aslında herkes gibi biridir. Ama hep bir problem vardı. Dediğim gibi ben müzik bölümü mezunuyum ve yapacağım iş kesinlikle müzik olurdu. Hala da olmasını planlıyorum ve tabii ki günümüz şartlarında istediğim müziği yapmam çok zor burada. Kimsenin zorlamasıyla ya da baba mesleği diye oyunculuğu seçmedim. Bir film, bir dizi yapma fırsatım oldu ve kendimi bu yolla ifade edebilmek çok hoşuma gitti. Ailemin bu işle kesinlikle bir ilgisi yok.

 

Seçtiğiniz mesleğin profesyonelleri olan ebeveynlere sahip olmak avantaj yarattığı kadar dezavantaj da olmuyor mu? Beklenti yükseliyor zira…

Tabii ki. Ama sonuçta ben mesleğe yeni başlamış bir gencim ve daha başlangıçta olduğumun bilincindeyim. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ve öğreneceğim çok şey olduğunu biliyorum. Çoğu zaman ailemi ve diğer insanları görmezden geliyorum işimi yaparken, çünkü ailemin tiyatrocu olmasının avantajı ya da dezavantajından ziyade burada önemli olan, bu mesleği seçen benim, bu yol benim yolum. Ayrıca ne annem, ne babam bugüne dek bir kez bile o mesleği yap, bu mesleği yap demedi. Ailem benim ailem sadece, başka mesleklere de sahip olabilirlerdi.

 

Müzik, kısa filmler, tiyatro, güzel sanatlar lisesi… Eğitim ve gelişim için çabalayan bir genç görüyorum karşımda. Oysa yalnız ailenize güvenerek de ilerleyebilirdiniz. Bu zoru seçmek mi?

Aileme güvenerek hiçbir şey yapamazdım, bu hem bir yere götürmez, hem de böyle bir yapıya sahip değilim. Zor veya kolayı seçmek olarak bakmıyorum buna. Herkes mesleğini seçer ve çalışır. Ben müziği seçmiştim, ona çalıştım. Şimdi ise bu işi yapıyorum ve buna çalışıyorum. Ailemle gurur duyuyorum, onlar da benimle, mesleki ilişkimiz bunun üzerine.

“BAŞARISIZ BİR ESERDE ROMEO OLMAKTANSA MERCUTIO OLURUM”

Röportaj yaptığım, başrol de oynayan bir oyuncu “Başroller hiçbir şey anlatmaz” demişti. Buna katılır mısınız? Sizin için çatışma yaratan bir yan rol mü yoksa hikayenin anlatıcısı bir başrol mü daha cezbedicidir?

Katılıyorum, ister tiyatro yapın, ister besteci olun, ister bale yapın, ortaya çıkan eserin bütünlüğüdür önemli olan. Resim gibi veya heykel gibi düşünün bunu. Mona Lisa başrolde olduğu için o resim bu şöhrete kavuşmamıştır veya Romeo ve Juliet sadece Romeo ve Juliet karakterlerinden ibaret değildir. Bunlar tek başlarına birer başyapıt olamazlar, hepsi bir bütünün parçalarıdır. Başarısız bir eserde Romeo olmaktansa başarılı bir eserde Mercutio olmayı kesinlikle tercih ederdim.

 

Benim Hala Umudum Var’da Rüzgar rolüyle izleyicinin karşısına çıkmıştınız. Bir süredir ekrandan uzaksınız yakında yeni projeler var mı?

İcon Casting ile çalışıyorum. Henüz gerçekleşen bir dizi veya film projesi yok. Tabii ki birçok yerle görüşmelerimiz oluyor, ama bu seneyi daha çok okuluma ayırdım. Seneye ne olur bilemiyorum, ama çok acelem yok. Bir tiyatro oyunumuz var, Gökten Gelen Adam. Sezonu tiyatro sahnesinde geçirdim yani.

 

 “TUTKULU BİR ŞAŞKINIM BEN”

En mutlu olduğunuz yer neresiydi?

Erikli Yaylası, Yalova’nın Çınarcık ilçesinde bir yayla. Muazzam bir yer. Doğanın en içine düşüyorsunuz bir anda.

Gerçekleşen en büyük dileğiniz neydi?

İlk bestemi kaydetmek.

Gecenin bir yarısı telefonunuz çalsa arayan kimdir?

Köpeğin yemeğini verdin mi diye babam arar kesin. Ah bir bilse her gün verdiğimi.

Neler dinlersiniz, neler okursunuz?

Pink Floyd, Led Zepplin, son zamanlarda Alabama Shakes hoşuma gidiyor. Daha çok oyun kitapları okuyorum bu aralar…

Kendinizi tek kelime ile nasıl tanımlarsınız?

Tutkulu bir şaşkınım ben.

Yaptığınız en çılgınca şey nedir?

Şubat ayının ortasında Sapanca’daydım ve deli gibi yağmur yağıyordu. Üstümü çıkarıp derenin birine atladım, çok eğlenceliydi.

Benim yerimde olsanız size benim sormadığım hangi soruyu sorardınız?

Beşiktaş’tan bahsetmek isterdim size ama… 😀

 

Röportaj: Gizem Merve Kaboğlu

 

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.