Onur (Pride), zulüm görenlerin, dayanışma mevzu olunca, cinsiyet, yönelim, siyaset, dünyayı algılayış, olayları kavrayış farkı gözetmeksizin, zamanla zırhlarını çıkarmasına, kabuklarını kırmasına, ellerinin buluşmasına ve en nihayetinde birbirlerini anlamasına dair bir film.

İnsaniyet, cinsiyet ve siyaset üstüdür, o, her şeyin ötesindedir. Zalimlere karşı, birleşmeye, paylaşmaya, çoğalmaya ve birbirimizi sevmeye, desteklemeye, harekete geçirmeye ihtiyacımız var, işte o kadar. Gezi’den başlayıp memleketi saran, hayatıma karışma, benim özelime bulaşma isyanının, ikinci yıldönümündeyiz bugünlerde… Barikatların ardında ve bu gaddar tüketim çağında, insanlar yeniden bölüşmeyi öğrenirken, yanı başlarında ötekileştirdikleri, ittikleri, sırt çevirdikleri eşcinselleri buldular. Onlar, “Yasak ne ayol” diyerek, özgürlük isteminin ateşleyicisi oldular, bildik ezberlerimizi bozdular. Homofobinin yıkılması, elbette kolay değil, ancak tüm farklılıklarımıza rağmen birlikte yaşamanın, aslında ne güzel bir şey olduğunu, göstererek anlattılar. O günlerde yazmıştım, sen bir ay direndin canım kardeşim, eşcinseller ömür boyu direnecekler diye, işte öyle. Sonra Onur Yürüyüşleri geldi, katılım çığ gibi arttı, orada sadece eşcinseller yoktu, birlikte mücadele ettikleri, heteroseksüeller de vardı. Evet, bugünlerde muhafazakâr cenahın, eşcinsellere yönelik, sözlü ve fiziki saldırıları yoğunlaştı, hatta ayyuka çıktı. Çünkü seçilmelerini ve bizi temsil etmelerini istemiyorlar. Memleketin en muhafazakârlarının, akıllarının, fikirlerinin hep bel altında olması, saçma sapan bir ironi değilse, nedir? Biraz beyne yönelseler, aslında ne iyi olacak, o da artık zamanla… Biz filmimize dönelim, yıl 1984, Demir Leydi’nin, zenginler ve soylular dışında kalanları inim inim inlettiği Britanya’dayız. Geyler ve Lezbiyenler, uzun zamandır grevdeki ve haliyle zor durumdaki maden işçilerine destek olmak istiyorlar. Para bulmayı, böylelikle Galler bölgesindeki madencilerin ve ailelerinin, zor günleri, daha rahat atlatmasını arzuluyorlar. Bizim renkli marjinallerle, dindar, tekdüze, kaba, keskin ve hoyrat adamlar, önce çarpışıyor ve çatışıyorlar haliyle, ancak eşcinseller, vazgeçmiyorlar mücadeleden, teker teker evlerine, gönüllerine giriyorlar. Kırıyorlar, içeride çok beklemiş, eski bir buzu, sarılarak, yardımlaşarak yeşertiyorlar, gri Kuzey’i. Dayanışma, elbette tek taraflı olmaz, eşcinseller de, en ihtiyaç duydukları anda, yamaçlarında dost maden emekçilerini bulacaktır. Bu gerçek bir yaşanmışlık, önyargılarıyla yaşayan herkes seyretmeli.

Alper Turgut, Adana’da doğdu, üniversitede gazetecilik okudu. Uzun seneler, çeşitli gazetelerde çalıştı, farklı alanlarda görev yaptı, sendikacılıkla uğraştı. Sonra bir gün (Haziran 2006), şans eseri, çocukluk aşkı sinemaya bulaştı, işte o tarihten beridir, filmler üzerine düşünmeyi, konuşmayı ve yazmayı sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.