Oscar Ödüllü ve yedi kez de Akademi’de aday gösterilmiş olan Amerikalı aktör Al Pacino Mart ayında izlediğimiz Danny Collins adlı filmde müthiş bir performans göstermişti. Bu ay ise aslında Danny Collins’den önce çekilmiş ama ülkemizde anca vizyon imkanı bulan The Humbling/Dönüm Noktası adlı filmle karşımızda başarılı sanatçı.

Al Pacino, 25 Nisan 1940’ta New York’ta doğdu. Çocukluğundan beri oyuncu olmak isteyen Pacino, 26 yaşında Actors Studio’da eğitim için hak kazandı. “The Place Creep” oyununda rol aldı. 1967-68 tiyatro sezonunda bir sokak serserisini canlandırdığı “The Indian Wants the Bronx” ile Obie Ödülleri En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. Al Pacino’nun Broadway’de sahneye çıktığı ilk oyun “Does the Tiger Wear a Necktie?” oldu. Pacino, bir uyuşturucu bağımlısını canlandırdığı bu rolle Tony Ödülü’nün sahibi oldu.

Al Pacino’nun kariyerindeki ilk filmi ise 1969 yapımı, Fred Coe yönetmenliğindeki Me, Natalie (Ben, Natalie) adlı komedi-dram türünde filmdir. Burada Pacino Tony adı bir genci canlandırmaktadır. Brooklyn’li Natalie Miller (Patty Duke), çirkin dişleri ve büyük burnu ile kompleksli bir genç kızdır. En yakın arkadaşı Betty (Deborah Winters ) ise sürekli erkek arkadaşları olan, göz kamaştırıcı güzellikte bir sarışındır, bir süre sonra bu durum Natalie’yi depresyona iter. Natalie’nin uyuşturucu bağımlısı babası, Natalie’nin çirkinliğini görmeyeceği için onu miyop Morris’le evlendirmek ister, bunu öğrenen Natalie evden kaçarak Greenwich kasabasına yerleşir, bohem bir hayat sürmeye başlar. Topless Bottom Kulübünde garson olarak çalışmaya başlayan Natalie, David Harris (James Farentino) ile aşk yaşamaya başlar. Harris’in evli olduğunu öğrenip intihar girişiminde bulunan Natalie’ye, kendisinin değerli bir insan olduğunu ve düşündüğü gibi çirkin ördek yavrusu olmadığını söyleyerek yaşamaya ikna eder. Filmin geri kalanı Natalie’nin kendisini keşfiyle devam eder. Başarılı bulunmuş bir film değildir fakat Al Pacino’nun rol aldığı ilk film olduğu için değerli olduğunu söyleyebiliriz. Zira oyuncu, bu filmdeki performansı sayesinde Ford Coppola’nın meşhur The Godfather (Baba) filminde Michael Corleone rolünü oynamaya hak kazanmış ve bu rol ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ına aday gösterilmiştir.

1975’te Sidney Lumet’ın yönettiği suç/dram filmi “Dog Day Afternoon /Köpeklerin günü”nde Al Pacino tiyatroculuğunu konuşturmuştur adeta. Tüm zamanların en önemli klasiklerinden biri olarak değerlendirilen Dog Day Afternoon, gerçek bir olaya dair yazılan bir makaleden esinlenerek meydana getirilmiştir. Birinci sınıf dolandırıcı gay Sonny ve erkek arkadaşı Sal, ameliyat için gerekli parayı bulamayıp Brooklyn Bankası’nı soymaya karar verirler. Bankada yaşanan küçük aksiliklerle sinirleri gerilen ikili, tüm kasaların boş olmasıyla iyice paniklerler ve olaylar gelişir. Al Pacino’yu gay rolde izlemek epey farklı gelmiştir izleyiciye.

Pacino daha sonra 1980 yılında “Cruising” adlı bir roman uyarlaması filmde rol alıyor. Filmde eşcinsel erkekleri avlamaya çalışan bir seri katili tuzağa düşürmeye çalışan bir New York polisi rolünde görüyoruz kendisini. Film yine çok başarılı bulunmasa da, polis memuru rolüne yakışıyor Pacino.

1982’de Author Author adlı komedide izlediğimiz Al Pacino, filmde oyunu Broadway’de sahnelenmek üzere olan fakat karısı tarafından terkedilen bir yazarı canlandırıyor. Bir yıl sonra, 1932 yapımı aynı adlı filmin uyarlaması olan ve Brian De Palma’nın yönettiği “Scarface (Yaralı Yüz)”, sinemanın kült filmleri arasındaki yerini aldı. Film Miami’de, Kübalı bir mülteci olan Tony Montana’nın (Al Pacino), suç dünyasında yükselişini anlatır. Oyuncu, Tony Montana performansıyla 1984 Altın Küre ödüllerinde tam üç dalda aday gösterilmiş fakat ödül alamamıştır.

1989 yılında Al Pacino ilk kez yapımcılığı denemiştir. “The Local Stigmatic” adlı David F. Wheeler yönetmenliğindeki filmde Al Pacino başroldedir. Heathcote Williams’ın bir tiyatro oyununa dayanan film, Londra’da bulunan iki İngiliz arkadaşın hikayesini konu alır, 56 dakikadır ve vizyona girmemiştir, Sadece Mart 1990 yılında New York Modern Sanat Müzesi ‘nde bir gösterilmiş, aynı zamanda 2007’de “Al Pacino Box Set”in bir parçası olarak DVD’de yayınlanmıştır.

Aynı yıl çekilen polisiye/gerilim türündeki “Sea of Love (Aşk Denizi)” ise gişede başarılı oldu ve beğenildi. Al Pacino’nun kariyeri için de önemli bir çıkıştı bu. Senaryosunu yazar Richard Price’ın yazdığı filmin yönetmeni ise Harold Becker. Filmde Al Pacino’ya, Ellen Barkin, John Goodman, William Hickey, Paul Calderon ve Gene Canfield gibi isimler eşlik ediyor. Bu yapımda seri cinayetleri araştıran bir dedektif olan Keller (Al Pacino), peşinde olduğu şüphelilerden birine (Ellen Barkin) aşık oluyor. Film gizemli ve yer yer erotik. Film ismini Tom Waits’in hem de bestecisi Phil Phillips’in Twilights topluluğuyla birlikte ayrı ayrı seslendirdikleri Sea of Love şarkısından almıştır. Al Pacino’nun, Dog Day Afternoon filminden beri en iyi performansını bu filmde gösterdiği gibi genel bir kanı mevcut. Pacino bu performansı ile 1990 yılında “En iyi Erkek Oyuncu” dalında Altın Küre ödülüne aday gösterilmişti. Film de aynı yıl “En iyi film” dalında Edgar Allan Poe Ödülü’ne aday gösterilmişti.

1990’da gösterişli bir gangsteri oynadığı “Dick Tracy” ile altıncı kez Oscar’a aday olan Pacino, aynı yıl çevirilen, “The Godfather Part III” (Baba 3)’de de yer aldı elbet.

Dick Tracy, Chester Gould tarafından 30’larda yaratılan çizgi film karakterinden uyarlanan aksiyon filmidir. Warren Beatty yönetmenliğindeki filmde Al Pacino’nun yanısıra, Charles Durning, Madonna, Dustin Hoffman, William Forsythe, Glenne Headly, Paul Sorvino, Dick Van Dyke gibi isimler var.

90’da vizyona giren “Baba” üçlemesinin sonuncusunda Michael Corleone artık 60 yaşını geçmiştir ve babalığı devredecek bir varis aramaktadır. Ailesini de bir suç örgütü olmaktan kurtarmak istemektedir. Filmde Al Pacino’ya Diane Keaton, Andy Garcia, Talia Shire, Sofia Coppola eşlik etmektedir. Film bir çok dalda bir çok ödüle aday gösterilmiş, fakat maalesef Sofia Coppola, en kötü yeni yıldız ödülünü almıştır.

92 yapımı “Glengarry Glen Ross” tiyatrodan uyarlanan filminde Al Pacino’ya Alec Baldwin,Alan Arkin, Kevin Spacey, Jack Lemmon giib aktörler eşlik ediyor. James Foley imzalı film, emlak pazarlamacılarının küçük dünyalarında yaşanan entrikaları ele alıyor. Film Pulitzer ödülü almıştır.Bolca erkek erkeğe diyalogun olduğu filmde 138 kez fuck, 50 küsur kez shit kelimesi kullanılmış. Yine tiyatro tadında bir filmdir, hatta 2012’de Broadway’de yeniden oynanmıştır.

Uzun süren sessizliğin ardından 1992’de “Scent of a Woman (Kadın Kokusu)”ndaki oyunculuğu ile Al Pacino nihayet Oscar ödülüne kavuşmayı başardı. En iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülen Al Pacino bu filmde emekli olmuş kör bir subayı canlandırır. Film, Oscar Ödülleri’nde ayrıca en iyi görüntü, düzenleme, en iyi aktör dallarında aday gösterilmiştir. Al Pacino canlandırdığı kör subay karakteri için 6 ayını körler okulunda geçirmiş, film çekimlerinde devamlı sabit bir noktaya baktığı için gözleri zarar görmüş.. Filmde usta aktöre Chris O’Donnell, James Rebhorn, Philip Seymour Hoffman gibi sevilen oyuncular eşlik etmişti.

Al Pacino 1993’te “Carlito’s Way” filmi için Brian De Palma ile tekrar çalıştı. Filmin hikayesi şöyle ki, Carlito bir suçludur ve avukat arkadaşının da yardımıyla hapishaneden çıkar. Carlito artık kendine yeni bir yol çizmek istemektedir. Fakat bela peşini bırakmaz. Filmde Sean Penn gibi önemli oyuncular da var. Mafya filmlerinin en önemlilerinden sayılan Carlito’nun Yolu, Brian De Palma’nın en iyi filmlerinden kabul edilir.

1995’te Michael Mann’in yazıp yönettiği, ve Robert De Niro’nun canlandırdığı hırsızın peşindeki polisi oynadığı suç filmi “Heat (Büyük Hesaplaşma)” ile kariyerine devam eder Pacino. Onlara genç oyuncu Val Kilmer da eşlik eder. Filmde Neil ,Chris ve Michael birlikte azılı bir suç örgütüdürler. Büyük soygunlar gerçekleştirirler ve onları sadece polis memuru Vincent Hanna (Al Pacino) durdurabilir.

Karizmatik aktör, 1996’da dikkatleri daha çok ilk kez kendi yazdığı, yönettiği ve oynadığı belgesel “Looking for Richard” ile çekti. Film Ocak 1996’da Sundance Film Festivali’nde yer aldı ve 1996 Cannes Film Festivali’nde Un Certain Regard/Belirli Bir Bakış bölümünde gösterildi

1997 yapımı “Köstebek (Donnie Brasco)”, usta aktörün Johhny Depp ile başrolü paylaştığı, yönetmenliğini ise Mike Newell’in üstlendiği gerçek hikayeden uyarlanmış bir suç filmi. 80’lerde geçen hikayede bir FBI ajanı olan Joe Pistone’nin mafyayı nasıl yenilgiye uğrattığı anlatılıyor.

Şahsen oyuncunun en beğendiğim filmlerinden biri olan “Şeytanın Avukatı”, aynı isimli romandan uyarlanan 1997 yapımı bir Hollywood yapımı. Başrollerde Keanu Reeves ve Charlize Theron var.

Döneminde çok ses getiren film başarılı bir avukat ve iyi bir eş olan Kevin Lomax(Keanu Reeves)’ın, zengin iş adamı John Milton ile tanıştıktan sonra garipleşen hayatını konu alır. Avukat Kevin Lomax, işinde hırsına yenilmektedir. Filmde gerçekle rüyanın birbirine geçtiği sahneler epey ilgi çekerken, senaryosunda hem felsefik hem dini öğe ve fikirlerin kullanıldığı sağlam bir altyapı vardır.

2002 yapımı “S1mone”’de derin bir bunalıma doğru sürüklenen yönetmeni canlandıran Al Pacino oldukça iyi performans sergilemiştir. Filmde onu bu depresyondan kurtaran şey ise, sanal ortamda yaratılmış, kaprissiz bir aktris olan Simone olacaktır. İlginç bir film olan Simone için hem bilim kurgu hem romantik komedi demek mümkün. Bir yandan yönetmen Andrew Niccol, eleştiri oklarını sinema dünyasına yöneltmiştir.

2007 yılında Steven Soderbergh imzalı “Ocean’s 13” filminin kemik ekibine eklenerek epey de yakışmıştır filme karizmatik aktör. Hikayeye acımasız kumarhane sahibi Willy Bank olarak katılır.

2013’te “Eski Dostlar” filminde izlediğimiz aktör, yönetmenliğini Fisher Stevens’ın yaptığı 2012 yılı suç ve komedi filminde Eski bir suç ortağını ihbar etmemek için hapse giren ve 28 yıl yatan Val’i başarıyla canlandırmıştır. Kendisine ona pek çok filmer eşlik eden Christopher Walken ve Alan Arkin yine eşlik etmektedir. Bu film maalesef Film eleştirmenlerinden çok olumsuz yorumlar aldı.

Geçtiğimiz ay bayıla bayıla “Danny Collins”i izledik. 70´li yıllarda aşırı popüler bir rock yıldızı olarak nam salan Danny’nin 60’lı yaşlarından sonra hatalarıyla yüzleşmesini muhteşem bir performansla hayata getirdi başarılı oyuncu. Gerçek bir hayat hikayesi olması da cabası…

Danny Collins’den önce çekilmiş olan fakat bu ay izleyeceğimiz film ise “The Humbling/Dönüm Noktası.”

Hikaye şöyle, Simon Axler, 60’lı yaşlarda artık oyunculuk yeteneğini kaybetmiş bir aktördür. Bu durum Axler’ı derin bir depresyona sürükler. bir psikiyatri servisine gider ve burada hayatını değiştirecek Sybil ile tanışır. Hikaye itibariyle Danny Collins’le benzerlikle taşıdığını düşünüyorum. Yazar Philip Roth’un filmin orijinal adıyla aynı olan The Humbling adlı romanı bugüne kadar yazmış olduğu otuzuncu kitabı ve beyazperdeye uyarlanan dördüncü romanı imiş bu arada.

75 yaşında ve hala aktif ve başarılı bir oyuncu Al Pacino. Gençliğinde daha çok mafya ve polis rollerinde izlediğimiz, klasik rollerden çok karmaşık karakterleri, iyiyle kötünün içiçi geçtiği kişilikleri canlandırmakta usta olan sanatçı, son zamanlarda da yaşı itibariyle sanki kendi hayatından bir kesitmişçesine yaşlanmış ünlüleri canlandırıyor üstüste. Birbirinden farklı pek çok role girebilen başarılı ve karizmatik aktöre daha nice başarılar diliyoruz ve onu sinemada daha çok görmek istiyoruz.

MELİS ZARARSIZ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.