Çoğu sinefilin İran filmlerini büyük bir merak ve iştahla izlediğini tahmin etmek zor değil. Uluslararası arenada gösterdikleri başarıların yönetmenlerimiz tarafından gıptayla takip edildiğini söylemek de yanlış olmayacaktır. Bu ay vizyona giren ve bize “Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız” olarak çevrilen “A Girl Walks Home Alone at Night” bu tarz beklentilerimizi nasıl karşılayacak merak ediyorum. Zira filmle ilgili ben de minik bir hayal kırıklığı söz konusu.

Bu yıl If İstanbul’da gösterilen filmin yine If’in sayfasındaki konusu kısaca şöyle… Ölümsüzlüğünün keyfini çıkaran Kız bu terkedilmiş kentin kasvetli sokaklarında gezinmekte, av peşinde koşmaktadır. Drakula kostümlü Arash’la karşılaşması romantik kıpırtılar başlatacaktır. Büyüleyici siyah-beyaz görüntülerin ve psikedelik müziklerin eşliğinde muhteşem bir soundtrack ile uzun süre akıllara kazınması muhtemel atmosferik ve distopik bir dünyanın kapıları açılır. Sheila Vand, Arash Marandi, Marshall Manesh, Mozhan Marnò ve Dominic Rains filmin oyuncuları…

Filmin yazanı ve yöneteni Ana Lily Amirpour, filmini bir western vampir filmi olarak tanımlıyor. Aynı adlı çizgi roman serisinin de yaratıcısı olan Amirpour, kısa filmle de uğraşmakta. Siyah beyazın verdiği -hem zor hem de kolay- görüntü tekniğini stilize bir biçimsellikle birleştirerek hikayesini anlatmakta ustaca kullanıyor genç yönetmen. Amirpour, yalnızlık, kapitalizm eleştirisi, insanlar arası diyalogsuzluk, çıkarcı ve şiddetin ele geçirdiği bir dünyanın tasviri gibi çeşitli alt mesajları vermeye çabalayıp bir yandan da hikayesinin akıcılığını sürdürmeye çalışırken tökezliyor maalesef. Kimi zaman klip estetiğinin arkasına sığınıp laf geçiştirmeye çalışırken, kimi zaman da bazı gereksiz/derinliksiz karakterleriyle vakit öldürüyor.

İran’ın yeraltı dünyası, gece hayatı, sefaleti…vs. unsurlarını bir sos olarak kullanmasını başarılı bulmakla beraber, laflarını kekeleyerek anlatan bir film var karşımızda. Gece yarısı kaykay tepesinde çarşaflı bir şekilde kendine kurban arayan bir vampirella elbet çekici gelebilir. Ancak bu fikrin çetrefilleşmesi için etrafına kurulan dünya ve araçları çekicilikten uzaklar. Arash’la babası arasındaki yapay baba-oğul ilişkisi, küçük çocuğun simgeleyemediği! masumiyet, fahişenin bir karakter olarak işlevselsizliği ilk baştaki heyecanımızı düşürüyor.

Filme feminist bir okuma yapmaya kalkıştığımızda en iyi ihtimalle ‘Radikal Feminizm’ çatısı altında bir yaklaşım sergileyebiliriz diye düşünüyorum. Radikal feminizme göre kadının nesne olarak görülmesi sorunu ancak erkek egemenliğinin son bulmasıyla çözülür. Ancak ana karakterimiz olan kız (The Girl) erkeklerin kökünü kurutmaya devam ederken bir ‘erkek’e aşık olunca duvara toslayarak dile getirmeye çalıştığı feminist söylemi de yerle bir ediyor. Bu bile yönetmenin filmin alt yapısını hazırlarken ne denli mesnetsiz hareket ettiğini göstermekte.

Ancak İran’ın ilk vampir filmi olarak lanse edilmesi (filmin komple California’da çekildiğini de söylemekte fayda var), stilize anlatının ve siyah beyazın verdiği farklılık, kızı (The Girl) oynayan Sheila Vand’ın gelecek vaat ettiği inandırıcı oyunculuk, katıldığı bunca festival, muazzam müzik seçimi gibi güzel yanlarını da es geçmemeli filmin.

Filmi ilk duyduğunuzda hoşunuza giden ‘İran’lı bir kadın vampir’ fikri, filmi izlerken heyecanınızı yaralıyor. Bir vampir filminde olmasını beklediğiniz çoğu şeyin olmayışı ya da en azından vampir felsefesine dayanan bir temelin eksikliği, seyirci olarak sizi büyük bir boşluğa, hatta tatminsizliğe sürüklüyor. Maalesef her İran filmi iyi olacak diye bir kural yok. Bir dahakine artık. Bu arada bu filmin daha iyi bir alternatifini arıyorsanız ve hala izlemediyseniz 2008 İsveç yapımı “Gir Kanıma/Låt den rätte komma in”yı tavsiye ederim.

 

 

Fırat SAYICI

1979, İstanbul doğumlu. 2001 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Mühendisliği’nden yüksek lisansla mezun olmasına rağmen, üniversite yıllarında yaptığı sinema kulübü başkanlığı sayesinde, geleceğini ve mesleğini sinema-tv üzerine kurmaya karar verdi. Çeşitli kısa film, belgesel çalışmalarıyla işe koyulan ve Yıldız Kısa Film Festivali'nin kurucularından olan Fırat Sayıcı, yurt çapında çeşitli kısa film festivallerinde de jüri üyeliği yaptı, kısa film üzerine workshoplar düzenledi. 2008’de Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünden mezun olan Fırat Sayıcı, Selçuk Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema Bölümünde yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamladı. SİYAD üyesidir. TRT'de metin yazarı olarak başladığı televizyon macerasında birçok kanalda çeşitli programlarda görev aldı, sinema programları yaptı. Kurduğu Mad Informatics Ajansı’yla sinema-tv ve eğlence sektörüne PR ve sosyal medya hizmeti vermeye başlamıştır. "Türk Sinemasında Gerçekçilik" ve "Yeni Başlamayanlar İçin Sinema" adında iki sinema kitabı yayınlanmıştır. Esenyurt Üniversitesi Radyo Tv. ve Sinema bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.