Diriliş’in en kötüsü Titus’u canlandıran oyuncu Serdar Deniz ile Cine Dergi için söyleştik. Başarılı oyuncu bizlere kendi gözünden Titus’u anlattı…

“İyi biri” olarak nitelendirdiği karakter ile empati kurduğunu anlatan Deniz, dizinin “düşman” kurgusunu da gerçekçi bakışla kuvvetlendirdiğinin altını çizdi. Kötü adamının gözünden Diriliş ve başarılı oyuncu Serdar Deniz röportajı sizlerle…

Pargalı İbrahim paşa rolüne ekranda can vermiştiniz, şimdilerde ise yine bir dönem işinde rol alıyorsunuz…

Dönem işleri normal hayatımızın çok dışında olduğundan beni macera, sınırları zorlama ve yenilikler keşfetme anlamında çok tatmin ediyor. Maceracı bir ruhum var. Günümüzde geçen hikâyelerde bir abiyi, sevgiliyi veya kardeşi oynamayı çok sıkıcı, sıradan, renksiz bulurdum. Bunları normal hayatımızda zaten yaşıyoruz. Ben farklı, daha önce bilmediğim, görmediğim deneyimler yaşamayı, farlı dünyalara dalmaya, yaşamaya bayılıyorum. Sınırları zorladığınız zaman yapabileceklerinize kendiniz bile şaşırıyorsunuz. Sınırları zorlamak lazım. Her daim…

Titus kimdir?

Titus muhteşem bir karakter. Cesaretli, korkusuz, inancı, doğruları ve hedefleri uğruna gözünü kırpmadan her şeyi yapabilecek sadık ama acımasız bir komutan. Papalık tarafından anne ve babasından çocuk yaşlarında koparılmış kardeşiyle birlikte Anadolu’ ya gönderilmek üzere bir tapınakçı şövalyesi olarak yetiştirilmiş. Kendi topraklarından çok uzaklarda ve ailesel olarak tek tutanağı olan ve kendisine babası tarafından emanet edilen Kardeşi Türkmenler tarafından beklenilmedik bir çatışmada öldürülüyor.

Titus iyi bir savaşçı… Role hazırlanmak kolay olmamalı… Nasıl hazırlandınız?

Hem seyirciye inandırıcı olması açısından ama daha da önemlisi kendinize inandırıcı olmanız açısından fiziksel olarak Tituslaşmanız gerekiyordu. Fiziki durumunuzun, performansınızın çok yüksek olması gerekiyor. Titus gibi kabiliyetlere sahip olmalısınız. Spor zaten gündelik hayatımda vardı. Kılıç kullanma ve ata binme de eski işlerimden dolayı biliyordum ama profesyonel ok atma gibi ve daha farklı özel savaş tekniklerinde ekipçe uzmanlaştık. Yapımcımız bu eğitimi ve ön hazırlığı çok ciddiye aldı ve birçok Hollywood filmlerinde çalışmış dünyaca ünlü koreografi ekibi Nomad ile aylarca çalışmamızı sağladı. Bu Türkiye’de birkaç istisna hariç çok görülmüş ve alışılmış bir durum değildir ve çok büyük bir değer. Hala her aksiyon sahnesi öncesi çok başarılı ve profesyonel bir ekip ile çalışıyor ve hazırlanıyoruz.

Yurt dışında eğitim görmüş bir oyuncu olarak Türkiye dönem dizilerindeki düşman imgesini karikatür bulduğunuz oluyor mu?

Evet çok oluyor ve bu durum çok klasikleşmiştir. Ama diğer taraftan baktığınızda bu Avrupa’da da maalesef farklı değil. Almanya bulunduğum zamanlarda da birçok yapımda genelde her zaman yabancılar düşman taraf, kötü adam, katil, uyuşturucu, silah kaçakçısı, gece kulübü kapıcısı gibi rollerde ve oldukça klasik bir şekilde yansıtılırdı. Bu duruma orada da her zaman karşı çıkmışımdır ve itiraz etmişimdir. Bizleri bu toplumda yok saymayın diye yönetmenlerle, yapımcılarla çok tartışmışımdır. Bu kısır döngüden çıkmamız hepimizin yararına… Her ne kadar reytinglerin artması ve filmde tarafların çatışmaları için ihtiyaç olsa da bu durum, seyircinin karşı tarafı da, her ne kadar düşman olursa olsun, kendi içinde kendi bakış açısıyla haklı olduğunu görmesini, anlamasını, empati kurmasını sağlamalıyız. Sağlamalıyız ki, normal hayatımızda hoşgörümüz, anlayışımız biraz daha artsın ve toplumlar, ırklar, dinler, renkler, fikirler arası yakınlaşma biraz daha olabilsin. Dünyada çoğunluk iyi insanlardan ibarettir. Bunu unutmamak lazım.

Hıristiyan tarafın da kendi gözünden haklı olduğunu belirtiyorsunuz bir röportajınızda, o tarafın gözünden de hikayeyi yansıtabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Bunu işin başında yapımcımızla konuştuk. Kendisi de böyle düşünüyor. Klasik Bizanslı kötü adam tiplemesi ve sahnelerin olmaması gerektiği konusunda hemfikiriz. Titus karakteri ve Tapınakçılar kendi bakış açılarından gayet tabii ki haklılar ve aynı Müslüman Türkmenler gibi dini değerleri, inancı, doğruları ve var olma uğruna savaşıyorlar ve bu savaşı kazanmaları için her türlü çabayı gösteriyorlar. Bu duyguyu olabildiğince yapımda da yansıtmak istediğimizi konuştuk ama tabii ki şöyle bir gerçek var. Tarihimizi hele ki bu dönemi pek bilmiyoruz, görmedik daha önce. Bunu öğrenmeye, keşfetmeye bir merak var, bir heyecan var giderilmesi gereken seyircimiz tarafından. Avrupalılardan tarihi boyunca çok çekmişliği var Anadolu’nun. Dizimizde Türkmenlerin Haçlılara karşı her zaferinde seyirciler hop oturuyor hop kalkıyor. Dizimiz daha yeni başladı. Seyircimiz şöyle bir “ohh canıma deysin” çekmeli, “haydi koçum kim tutar seni “demeli, rahatlamalı, keyfini çıkarmalı bu zaferlerin. Bunu anlıyorum. Titus olmama rağmen Türkmenlerin zaferlerine seviniyorum seyrettiğimde. Zamanla karşı tarafın saf kötü olmadığını ve savaşma nedeninin aynı Müslüman taraf gibi kendi doğruları ve inançları uğruna olduğunu göstereceğimizi ve yansıtabileceğimizi düşünüyorum ve umuyorum.

BENİM İÇİN TİTUS İYİ BİRİ

Benim izlediğim kadarıyla safi kötü, müslüman ve türkmenlerden nefret eden bir role hayat veriyorsunuz. Bu Cüneyt Arkın filmlerinden bu yana gördüğümüz “kötü düşman” tipi değil mi? Gri değil siyah bir rolün karakterin gerçekçiliğini zedelediğini düşünüyor musunuz?

Titus olarak Müslüman ve Türkmenlerden nefret ediyor olmam saf kötü bir karaktere hayat verdiğim anlamanı çıkarmıyorum ben. Benim için Titus iyi biri. Bir Kahraman. Evet nefret içerisindeyim Titus olarak, olmam da gerekiyor. Türkmenler, Alpler, Müslümanlar haçlılardan nasıl nefret ediyorsa Haçlılar da aynı şekilde onlardan nefret ediyorlar. Bilmukabele. Türk yapımı olan ve Müslüman seyircisine hitap eden diziye göre evet tabii ki kötü düşmanım. Ama dönem 13. yüzyıl. Böyle olmazsanız o coğrafyada o şartlarda başarılı olamazsınız, zafer elde edemezsiniz. Davanız uğruna her yol mubahtır düşüncesiyle hareket etmelisiniz. Sevgili Cüneyt Arkın filmlerinde gördüğümüz ve tipik elinde üzüm salkımıyla, kucağında yarı çıplak kızlarla oturan, şarabı ağzının kenarından akıta akıta içen ve yüksek sesle pis pis gülen ve esirlere tecavüz eden kötü düşman tipi değil Titus. Ben öyle görmüyorum.

Milliyetçi hassasiyetleri yüksek bir ülkede düşman karakter canlandırmak tedirgin edici değil mi?

Haklı ve çok yerinde bir soru. Tedirgin olmam gerekir mi? Bu sorunun cevabını ben sizden rica ediyorum. İnsanlarımız artık o kadar mı yobaz, cahil, gözü kör mü hala? Bir dizi karakteri ile gerçek hayatı ayırt edemeyecek kadar mı bilinçdışıyız? Biz değil onlar öyle diyorsanız. Biz kimiz, onlar kim? Bu düşünce beni üzüyor gerçekten… Rahmetli Erol Taş Dünya’nın en yufka yürekli insanı olması söylendiğine rağmen oynadığı kötü adam karakterler yüzünden çok dayak yemişliği varmış sokaklarda… yıl 1960-70 ler. Aradan kaç yıl geçmiş. 50 yıl. Milliyetçi hassasiyeti, duygusu, sevgisi aynen yüksek olan bir ben için kendi özümden, kendi milletimden tedirgin olmalı mıyım? Bence, eğer böyleyse, burada tedirgin olması gereken kişi ben değilim.

“BU ADAM TİTUS’U OYNAYAN ŞU ŞEREFSİZ DEĞİL Mİ?”

Kendi yaşamınızın bir senaryo olduğunu düşünseniz, şimdi o senaryonun neresindesiniz?

Ben kendimi bildim bileli bu tür kendim ile ilgili dışarıdan kendime bakmam gereken sorulara cevap veremezdim. Hala da öyle. Sadece şunu söyleyebilirim belki. Bütün iyisiyle kötüsüyle dolu dolu yaşayan ve hayatın tam ortasında, veya sizin deyişinizle senaryonun tam ortasında, en güzel film müziğe eşliğinde sevdiği ailesi ile bir yaz günü büyük bir bahçede çocuklar su hortumu ile birbirlerini ıslatarak etrafta koştururken büyük kalabalık bir masada oturuyor ve onları izliyor olan adam olurdum.

 

Peki bu senaryoyu izleyen biri olsanız, bir izleyici olarak “Serdar” hakkında ne düşünürdünüz?

Ne hoş bir aile, şu an orda olmak vardı diye düşünürdüm. Bu adam, yanındaki o güzel kadın ve o muhteşem çocuklarla, çok mutlu görünüyor diye düşünürdüm. Haa birde, “bu adam Titus’u oynayan şu şerefsiz değil mi ?” derdim.

 

Röportaj: Gizem Kaboğlu

 

 

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.