İnsanoğlunun en karanlık yönlerini kurcalayan Korku Sineması, onun zayıf noktalarını, en ücra köşelere saklamaya çalıştığı çocukluk korkularını, travmalarını, bilinmez karşısındaki acizliğini, yani kısaca aklınıza gelen gelmeyen bütün defolarını arsızca sömürür. İzleyiciyi korkutmak için her türlü yola başvuran korku filmleri, yeri gelir oyuncak bebekleri bile bu emeline alet eder. Kiminin içine şeytan kaçar, kimininkine seri katilin ruhu, kimi büyüyle canlanır, kimi de ana karakterin bastırmaya çalıştığı kişiliğinin kötücül bir yansımasıdır.

Bir alt tür olarak kabul gören ‘katil oyuncak bebek filmleri’, bugün artık hiç de fena sayılmayacak sayıda örneğe ev sahipliği yapar. Child’s Play, Demonic Toys ve Puppetmaster gibi uzun soluklu seriler de cabası.

Açıkçası ‘katil oyuncak bebek filmleri’ ile aram hiçbir zaman iyi olmadı. Tür dahilinde çok sevdiğim filmler var ama genel yapı itibariyle oyuncak bir bebeğin insana saldırması fikri bana çok komik geliyor ya da kolaylıkla alt edilebilecek bir rakipmiş gibi göründüğünden dolayı yeterince inandırıcı gelmiyor da diyebilirim. Fakat itiraf etmeliyim ki korku sineması tarihi, bugüne kadar korkunç görünüşlü birçok katil oyuncak bebeğe şahit oldu. Aşağıda bunlardan on tanesinin bir araya geldiği listeyi bulacaksınız.

  1. Blade – Puppetmaster serisi (1989-2012)

Korku Sineması’ndaki oyuncak bebeklerden bahsederken Demonic Toys ve Puppetmaster serilerinden dem vurmamak olmaz. Her iki seriden de pek hazzetmem ama bunca yıldır bıkmadan usanmadan çekilen devam filmleriyle korku dünyasındaki yaşamını sürdüren bu serilerin istikrarına hürmeten listede bir yer açmak boynumun borcu. Her ikisi de tamamen katil oyuncak bebekler üzerine olduğu için yelpazesi geniş bir seçenek imkânı sunuyor. Puppetmaster serisinden Blade, diğer bebeklere nazaran bir parça daha öne çıktığından, temsili olarak onu seçmeyi uygun buldum. Kolay değil Puppetmaster külliyatındaki on filmin tamamının afişinde yer almak.

  1. Mini Byron – Asylum (1972)

Amicus’un çizgi üstü antolojilerinden biri olan Asylum’da bir akıl hastanesine iş görüşmesine gelen Dr. Martin, otoriter başhekim Dr. Rutherford tarafından garip bir teste tabi tutulur. Kendisiyle görüştürülecek hastalardan biri, hastanenin eski başhekimidir. Eğer sabık başhekimin kim olduğunu tespit edebilirse, işe kabul edilecektir. Dr. Martin dört hasta ile görüşür ve her hastanın anlattığı hikâyeyi dinler. Her biri birbirinden ilginç dört korku hikâyesinde, oyuncak bebek kategorisine sokabileceğimiz iki aday var; The Weird Tailor’daki canlanan manken ve Mannikins of Horror’da Dr. Byron’ın can vermeye çalıştığı, kafası aynı kendi kafasına benzeyen, robot vücutlu minik maket. Canlanan mankenin çok korkutucu olduğunu iddia edemeyeceğim ama Mini Byron ismini verdiğim Dr. Byron’ın minik modeli izleyeni bir hayli tedirgin ediyor.

  1. Bütün Oyuncaklar – Dolls (1987)

Fırtınalı bir havada oyuncak bebek yapan yaşlı bir çiftin ikamet ettiği eve sığınan davetsiz misafirlerin başına gelen olayları anlatan Dolls, kült yönetmenlerden Stuart Gordon’un, yer yer özel sahneler barındırsa da, sıradan sayılabilecek bir filmi. Başarıyla kurduğu tekinsiz atmosfer avantajını cebine koyarak yola çıkan Dolls, oyuncak bebeklerle dolu bir evde yaşanan kâbus gibi anları resmetmenin peşine düşüyor. Birini diğerinden ayıramadığım acımasız oyuncak bebekler tabii ki başrolde. Türe ilgi duyanların atlamaması gereken bir örnek.

  1. Annabelle – The Conjuring (2013) ve Annabelle (2014)

2000 sonrası çektiği Saw (2004) ve Insidious (2010) gibi filmlerle korku dünyasında saygın bir yer kazanan James Wan’ın yönettiği The Conjuring, yönetmenin yerini iyice sağlamlaştırdı. Filmin kazandığı gişe başarısının yanı sıra, filmdeki yan ögelerden biri olan Annabelle isimli oyuncak bebeğin hikâyesi o kadar ilgi çekti ki, Annabelle’in kendine ait bir filme kavuşması da uzun sürmedi. Wan’ın büyük bir hayranı değilim ama ticari zekâsına ve seyircinin hoşuna gidecek detayları bir araya getirip pahalı, süslü ve renkli ambalajlar içerisinde göz boyayarak sunma yetisine laf edemem. Aynı Annabelle isimli oyuncak bebeğin, gerçekten rüyalara girecek denli korkunç göründüğüne laf edemeyeceğim gibi.

  1. Hugo – Dead of Night (1945)

İngiltere yapımı bu korku antolojisinde, Walter Craig isimli bir mimar, şahsen tanımadığı bir müşterisinin davetiyle, kırsaldaki bir köşkte düzenlenen partiye katılır. Partideki insanların her birini rüyasında gördüğünü iddia eden Craig, hiçbiriyle daha önce karşılaşmamıştır. Partideki insanlar, antolojinin bölümlerini de oluşturan hikâyeler anlatmaya başlar. Bu bölümlerden en akılda kalıcı olanı, şüphesiz ki listemizi de yakından ilgilendiren, Michael Redgrave’ın unutulmaz bir performans sergilediği Maxwell Frere isimli bir vantrilok hakkındakidir. The Ventriloquist’s Dummy isimli bölümde Frere, ahlak yoksunu kuklası Hugo’nun canlı olduğunu düşünmektedir.

  1. Zuni Doll – Trilogy of Terror (1975)

Richard Matheson’ın kaleme aldığı, birbirinden bağımsız üç ayrı öykünün bir araya geldiği bu televizyon için çekilen korku antolojisinin başrolünde Karen Black yer alıyor. Üç öyküde de farklı kimliklere bürünen Black, üç değil, öykülerden birinde iki kardeşi oynayarak, tam dört karaktere can veriyor. Amelia isimli bölümde tek başına oynayan Black ile aborjin savaşçılarına benzeyen bir bebek arasındaki mücadele anlatılır. Sivri dişleri ve elindeki mızrağı ile gayet tehlikeli bir görüntü çizen Zuni Doll, korkunç görünmesine korkunçtur ama final sahnesinde Black’in yüzünü görmeden önce hangisinin daha korkunç olduğu hakkında oyunuzu kullanmayın derim.

  1. Billy – Dead Silence (2007)

Listemize ikinci filmiyle konuk olan James Wan’ın yönettiği Dead Silence, diğer filmleriyle benzer bir matematiğe sahip ve en az onlar kadar ürkütücü. Çocukları olmayan ama onun yerine yüzlerce oyuncak bebeği olan Mary Shaw’un lanetinin merkeze konumlandığı öyküde, karısı gizemli bir şekilde ölen Jamie’nin memleketi Ravens Fair’e geri dönerek Shaw’un lanetini araştırmasına şahit oluruz. Dead Silence, gişede beklenen başarıyı kazanamayınca devam filmi planları da suya düştü ama filmden geriye intikamcı bir ruhun cinai şebekesinin baş aktörlerinden Billy isimli kukla kaldı ve bu tip listelerin değişmezlerinden biri oldu.

  1. Dolly – Dolly Dearest (1991)

Meksika’daki bir oyuncak bebek fabrikasının yeni sahibi Elliot Wade, ailesini de yanına alarak Amerika’dan Meksika’ya taşınır. O sırada fabrikanın yanı başındaki Mayalardan kalma mezarlıkta araştırma yapan bir arkeolog, yalnızca hayatını kaybetmekle kalmaz, aynı zamanda kötücül bir ruhun da serbest kalmasına neden olur. Wade ailesinin küçük kızı Jessica’nın fabrikadan aldığı bebeğin içine giren kötücül ruh, zaman kaybetmeden etrafına kötülük saçmaya başlar. Child’s Play’in gişe başarısının fazlaca etkisi altında kalarak çekilen Dolly Dearest, birkaç eğlenceli sahnesine rağmen vasatın altında kalan bir taklit filmden öteye geçemiyor. Ancak Chucky’nin dişi versiyonu diyebileceğimiz kötücül bebek Dolly, izleyenin tüylerini diken diken etmekte hiç sıkıntı yaşamıyor.

  1. Fats – Magic (1978)

Yönetmenliğini Richard Attenborough’un üstlendiği, başrollerini Anthony Hopkins, Ann-Margret ve Burgess Meredith’in paylaştığı Magic, türün yüz akı işlerinden biri. Hopkins’in canlandırdığı Corky, Fats isimli kuklası ile şovlara çıkan bir vantriloktur. Kısa zamanda şöhrete ulaşan Corky, lise aşkı Peggy Ann ile karşılaştıktan sonra Fats’in hışmına uğrar. Kıskançlık krizine giren(!) Fats, Corky’yi yavaş yavaş kontrolü altına alır ve ona cinayetler işletmeye başlar. Fats, liste dahilindekiler arasında en sinsi görüntüye sahip olanı. Hele o gözlerini şeytani bir kötülükle sağa sola oynatması yok mu, tedirgin olmamak elde değil.

  1. Chucky – Child’s Play serisi (1988-2013)

Fazla söze gerek yok. Katil oyuncak bebekler âleminin kralı hiç kuşkusuz Chucky’den başkası olamaz. Ölmeden önce ruhunu Good Guy oyuncak bebeklerinden birine transfer eden seri katil Charles Lee, bir an önce bir insan vücuduna geçmek için can atmaktadır. Bebeğin ilk sahibi olan 6 yaşındaki Andy, yeni oyuncağına Chucky ismini verir ve bugün artık korku ikonları arasında anılan Chucky’nin (şimdilik) altı filmlik serüveni başlar. 2013 tarihli Curse of Chucky’nin fena iş yapmamasını, yakın zamanda yeni bir Chucky macerası daha izleyeceğimizin işareti olarak algılayabiliriz.

Murat Kızılca

 

 

1971 Beylerbeyi, İstanbul doğumlu. 2008 yılında Öteki Sinema ekibine katıldı. 2012-2013 yılları arasında Popüler Sinema için vizyon filmleri yazdı. Kasım 2013’ten itibaren aylık online sinema dergisi CineDergi için Bilinmeyen isimli köşeyi hazırlıyor. Kasım 2014’ten beri aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. Halen yazmaya devam ettiği Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.