Türkiye’de yaşanan bir seri katil olayından yola çıkılarak çekilen Kanunsuzlar başrol oyuncuları Orhan Eşkin ve Bülent Çolak filmlerinin uyuşturucunun nasıl bir felaket olduğunu anlattığını söylediler.

Türk sinemasında oyuncu olmak zor iş. Çekilmeyen filmler veya sadece sinemayla maddi olarak sürdürülemeyen bir hayat. Kısacası mecburlar TV dizilerinde oynamaya. Bu koşuşturmanın sonunda da sakatlanan bir oyunculuk kariyeri. Bu noktada Hollywood’ta olsa kabiliyetleriyle bütün dünyanın tanıyacağı isimler sinemamızda yan rollerde veya iki üç senede bir çekilen filmlerde heba oluyor. Kanunsuzlar filmindeki iki isim kabiliyetleriyle sinemanın ihtiyacı olan oyuncular. Orhan Eşkin ve Bülent Çolak’a teybimizi uzattık. Bütün bu darboğazlardan nasıl kurtulmayı hesaplıyorlar, filmleri Kanunsuzlar’ı nasıl değerlendiriyorlar?

Filmin senaryosu size geldiğinde bu filmde olmalıyım dedirten şey ne oldu?

Orhan Eşkin: Hikayeyi ve karakteri sevdim.sevmediğim işlerde hiç olmadım bugüne kadar.

Bülent Çolak: Senaryosu… yapımcısı Orçun’u tanıyorum. Orhan’la ikili olmam vs. ama en çok da karakterdeki şeytan tüyü.

Rolünüzle ilgili bilgi verebilirmisiniz?

Orhan Eşkin: İso,varoşlarda yaşayan, daha önceleri filmde de gördüğümüz imam’ın tamirhanesinde çalışmış, klasik arabalara hayranlığı olan saf ve temiz biri Cengo’ya oranla. Sormayan, sorgulamayan bir görev adamı.

Bülent Çolak: Cengiz, nam-ı diğer Cengo. Pervasız, tekinsiz, kaybeden olmamak için her türlü hıyarlığı yapabilecek gayr-ı meşru bir adam. İso’nun omzundaki şeytan.

Öykü Türkiye’de yaşanan gerçek bir seri katil hikayesinden alıntı. Bu sizi nasıl etkiledi. Gerçek karakterler ne kadar rolünüzde var?

Orhan Eşkin: Gerçek seri katillerin yaşamış oldukları hikayeyi referans alan ama kendi içinde de kurgusu olan bir film. Bu yüzden o kişilerle hiç alakası yok.

Bülent Çolak: Valla ben hiç o mevzuya takılmadım. Benim için her şey kurgusal boyutta.

Filmin çok ince bir dengesi var. Espirisi güçlü ama sulandırılmamış bir suç filmi de diyebiliriz. Bu dengeyi nasıl tutturdunuz?

Orhan Eşkin: Ben iso’dan yola çıktım. Sizin de dediğiniz gibi dengesi zordu. Bülent ve Barış’la sürekli tartışıp çözmeye çalıştık, çözdükte.

Bülent Çolak: Bu saptama için teşekkürler. Geçirebilmişiz demek ki. Filmin en çok bu yönünü seviyorum çünkü. Her ne kadar bir suç filmi gibi görünse de “cool-mavra” tadından taviz vermesin istedik. İki semt çocuğunun şu hayattan nasiplenmek için küfre düşmüş mavralarıdır bu film.

Türk insanı ve izleyicisi kendi öyküleri anlamında seri katil gibi olaylara pek alışık değil. Böyle bir hikayeyi içselleştirebilmeleri için ne gibi stratejiler ortaya koydunuz?

Orhan Eşkin: Seyircinin bu durumu içselleştirmesi çok kolay olacak çünkü karakterler bizlerden yani içimizden birileri. Filmde çok keyifli aktığı için yadırgamıycaklar zaten.

Bülent Çolak: Evet, pek alışılmış bir şey değil. Ama şiddet gündelik hayatta normalimiz ve bu bulaşıcı. Film izler gibi izliyoruz. E filmi olsa daha güzel izleriz bir de linçe açık bir kültürümüz varken seyircinin çok da zorlanacağını düşünmüyorum açıkçası.

Sinemada uyuşturucu kullanımı tartışmalı bir konu. Ama hayatın içinde de olan birşey. Bu hikayeyi perdeye çekerken bu anlamda nelere dikkat ettiniz?

Orhan Eşkin: Bu tarz filmleri çekerken çok dikkat etmeli. Uyuşturucu hiç bir zaman cazip hale getirilmemeli çünkü hiç ama hiç iyi birşey değil, hepimiz biliyoruz. Bizim dikkat ettiğimiz durumlarda zaten senaryoda vardı, zorlanmadık.

Bülent Çolak: Film boyunca burnumuza çektiğimiz şeyin adı buğday nişastasıydı ve yaklaşık iki kiloydu. Burnumuza çakmak tutsanız küçük top kekler oluşabilirdi yani. Yeşilçam’da uyuşturucu üzerine narkotik Tarık Akan’lı Cüneyt Arkın’lı 80’li yıllarda. Bitik gençliğe nutuk atan uyuşturucu partilerini basan Komser Kenan’lar falan. Bizim film uyuşturucu mevzusunu toplumsal bir ödev haline getirmiyor tabi ki. Derdi başka. Ama sürpriz finali ile de söyleyeceğini de söylüyor. İso ile Cengo arabanın bagajındaki emanetin kafasını mı aşıyorlar sadece?. İçlerindeki şiddeti uyaran şey o mu?. Yol boyunca bir sürü infaz yapıyorlar. Yok ederek ve de yağmalayarak var olabiliyorlar. Dünyanın mevcut düzenini taklit ediyorlar yani. Güç olmak istiyorlar. “sıkıntı yok agaaa” diye bağırırken sıkıntı içlerinde mühimmat olmuş patlayacak yer arıyorlar aslında. Olay bu. Uyuşturucu bu arazalı ruh halinin hassas tetiği sadece

Barış Erçetin’in ilk uzun metraj filmi. Hem ilk film hem de farklı bir yapısı var. Yönetmenle bu dez avantajları atlatmak için ne gibi çözümler ürettiniz?

Bülent Çolak: Barış’ın ön hazırlık yapma fırsatı pek olmadı. Sete düştü resmen. Son ana kadar yoktu ve filmi 13 günde bitirmemiz gerekiyordu. Geceleri otel lobisinde buluşup sahneleri geçiyorduk. Çabucak aynı dilden konuştuğumuzu anladık. Bu bir karakter filmi dedik ve derinlemesine daldık. Barış’ın oyuncu ile kurduğu bağ sahicilik üzerine. Net. Bu bizi Orhan’la acayip rahatlattı. Yalandan poz atamazdık. Senaryo bıçak sırtı çünkü. İki karakterin sırtında bir film bu. Boş bir anımız olmasın diye çok çaba sarf ettik.

Türk sineması sanat filmleriyle dünyada kendinden söz ettiriyor. Halbuki sinemanın merkezinde Entertainment filmler yer alır. Hollywood’un tartışılmaz liderliğinin altında bu yatıyor. Sizin filminizi de bu türe yakın. Bir oyuncu olarak tercihiniz hangi filmlerden yana?

Bülent Çolak: Kalbim bağımsız sinemadan yana.

Türk sinemasının 100. Yılı bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler? Sizi sinema tarihimizde en etkileyen Türk filmi, aktiristi ve aktörü kimlerdi?

Bülent Çolak: 100. Yıl.. evet her sene yüze yakın film çekiliyor ama 10 tanesi vizyona girebiliyor. Semir Aslanyürek’in yıllardır önerdiği bir şey vardır. Yetmiş küsur tane iletişim fakültesi var. Bu yetmiş küsur salon ve projeksiyon makinası demek. Yapsalar ya. Öğrenciler de bu sinema hareketinden yararlanmış olur. Neyse… Sinemayı AVM’leştirerek, fast-foodlaştırarak tekrar tekrar tüketiyoruz. Ne varsa eskilerde var diyelim o zaman. Vesikalı Yârim, Ah güzel İstanbul, Sevmek Zamanı, Yol, Muhsin Bey, Züğürt Ağa, Gölge Oyunu, Şekerpare ilk aklıma gelenler. Yakın tarihten de, Masumiyet, Bir Zamanlar Anadolu’da, Tepenin Ardı, Yozgat Blues, Sen Aydınlatırsın Gece’yi listeme alırım. Bende iz bırakan oyuncular, Sadri Alışık, Şener Şen, Münir Özkul, Uğur Yücel, Perran Kutman, Şevket Altuğ ve Olgun Şimşek’tir. Bu oyuncular oynarken karakterin gizli yarasını göstererek oynarlar. Komedi bile olsa.

Daha yeni dizi setinde bir emekçi hayatını kaybetti. Dizi sektöründe iyileşme gerektiğine inanıyor musunuz? Bunun için bir eylem planınız veya düşünceniz var mı?

Bülent Çolak: Öyle saçma bir hal almaya başladı ki, söz bitiyor. Günde 16 saat çalışırsan şanslısın. Oyuncu bir şekilde çeker gider. Ama set çalışanları hep oradadır. bir tür kölelik hali. Şu 90 dakikalık sürenin 45 dk. İnmesi gerekiyor her şeyden önce insanca olması için. Televizyon kanallarının ve yapımcıların oturup bu mevzuyu bir an önce çözmesi lazım. Bir haftada sinema filmi mi çekiyorsun. Neyin 90 dakikası bu? Bir de önüne 30 dakika özet dayıyorsun. Ve böylece daha çok reklam kuşağı girebilirsin. Reklam pastası tatlı geliyor tabi. Oyuncular Sendikası kurucu üyelerinden biriyim ben. 1200’den fazla üye var. Peki kaç sigortalı oyuncu var sizce?. İki elin parmağını geçmez. Set çalışanları uykusuzluktan, ağır koşullardan ölüyor artık. Ses de çıkaramıyorlar bir dahaki projede olmazsam diye. Uzar gider böyle. Durum bu.

Bundan sonraki sinema projeniz nedir?

Bülent Çolak: Boyut Film’in Tokat’ta çekeceği ‘Çarşı Pazar’ adlı sinema filminde oynayacağım. En yakın proje bu.

 

1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.