Üç Maymun’un İsmail’i, Beş Şehir’in Şevket’i, Es-Es’in Uras’ı, Soğuk’ un Enver’i ve şimdilerde Ah Neriman’ın Mert’i Ahmet Rıfat Şungar. En son 21. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Deniz Seviyesi’ndeki Burak rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görülen oyuncu başarı tesadüf değildir in canlı göstergelerinden biri benim için.

Oyunculuğunuz üzerine konuşmadan önce, her fırsatta vurguladığınız ve önemli bulduğum bir şeyi tekrar sormak istiyorum aile bağları ne ifade ediyor sizin için, yoğun iş temposu bu bağları nasıl etkiliyor?

Yoğun iş temposu kisvesi altında ailenize ayırabileceğiniz vakti, bin bir bahane ile hiç bir şeye ayırmadığınız dönemleriniz bolca oluyor. Aslında yoğun iş temposu değil de, neyin ne olacağının belli olmadığı bir tempo içinde çalışıyoruz demek daha doğru olur. Bu konuda da iş bize düşüyor, kapanıp çalışıyorsun illa ki, en azından kendin için neyin ne olduğunu anlamak sebebi ile… Toplantım var, görüşmem var derken, olmayan toplantı ve görüşmeler ile ailenizle görüşmemeyi bir beceri zannettiğinizi anladığınızda, hemen ailenizin yanına koşsanız iyi edersiniz. Aile ne olursa olsun iyidir…

Sizi İstanbul’dan, Cannes Film Festivali’ne götüren oyunculuk serüveninizden bahseder misiniz?

Vallahi okuldan mezun oldum ve ardından yaptığımız görüşme neticesinde filme seçildim ve ardından film Cannes film festivaline… Olan bu.

Eğitime devam etme gibi bir planınız var mı? Yurt dışı mesela? Yurt dışından oyunculuk teklifi gelirse ne dersiniz?

Eğitim hiç bir zaman bitmeyecek, her sohbetim, her izlediğim yeni oyun, film, okuduğum kitap, yaptığım yürüyüş beni muhakkak eğitiyor bir şekilde. Spesifik anlamda bir okul okumaktan bahsedecek olursak okulların, düzeni anlamak ve eğitim üzerinden birçok şeyi sorgulamak manasında her türlü eksikliklerine rağmen yararlı olduklarını düşünüyorum. En azından gördüğünüz eksikleri yerinde tartışabilme imkânı sağlama lüksü var ve belli bir disiplini kendiniz adına edinip etik sahibi olmanız konusunda yararları oluyor. Şuanda Bilgi Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmaya çabalıyorum ve çok da başarılı olabildiğim söylenemez, çünkü zamanımı planlama çabam genellikle yalana düşüyor.

Yurt dışından film teklifi gelse tıpkı burada yaptığım gibi ‘senaryoyu okuyabilir miyim?’ diye sorarım öncelikle ve ardından yönetmenle tanışmayı ve senaryo ile ilgili sorularımı sormayı talep ederim. Yurdun içi yahut dışı, oyunculuk mesleği yapıyor olmanızın ötesine geçebilecek bir husus olmadığı gibi, tercihleriniz konusunda büyük değişkenliklere sebep olabilecek bir detay da değil kanımca. Geçen Haziran ayında Faransa-Belçika-Luksemburg ortak yapımı bir filmde çalıştım, ortaya ne çıkarttığımızı her oynadığım filmde olduğu gibi merakla bekliyorum.

Türkiye’de geç oyuncu olmak üzerine ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de genç olmak gerçekten zor, oyuncu yahut taksici, öğrenci ya da tezgâhtar fark etmeden her bir kurum ve meslek içerisinde genç olmak bu memlekette zor. Zor olan bir durumun üstelik zora koşulduğunda bu kadar aşikârken, zor olanla mücadele etmek ve sevdiğimiz mesleklerimizi yapabilmek adına daha çok çalışmaya ihtiyacımız var. Severek yapmak ve bir heves uğruna yapmak arasında büyük farklar var. Çalışmaktan ne olursa olsun ödün vermemek ve soru sormaktan vazgeçmemek iyidir.

Peki, oyuncu olmak isteyenler için ne dersiniz?

‘Oldum’ dememekte yarar var !! Gerçekten oyuncu mu olmak istiyoruz, yoksa popüler olup tanınmak mı?…İyi düşünmek lazım. Tanınmak kötü bir şey olmayabilir lakin tanınmak için oyunculuk yapmak gerçekten büyük saçmalık.

Görünür olmanın birçok arızası olabiliyor bu meslek için. Herkes hakkınızda bir şeyler zırvalar muhakkak, zırvalar ile üzerine düşünülmesi gerekenleri birbirinden ayırmak sanıldığı kadar zor değilmiş, zamanla bu gayet anlaşılır oluyor. Herkesin üzerinde söz hakkı edindiği bir meslekten bahsediyoruz, aman dikkat herkesin ne dediğinden önce, neden bu mesleği yapmak istediğimizi gerçekten hatırlamak hatta bir ömür boyunca bu hatırlama seanslarını kendi adımıza gözden geçirmek gerekebilir, bu gibi uğraşlardan sıkılmamak lazım. Başkalarının hayatları ve tercihleri ile ilgili konuşanlar asla sıkılmazlar, bu hastalıktan hastalık kapmamak için lütfen el ele verip çalışmaktan vazgeçmeyelim.

Sonu gelmeyecek kadar çok oyun yazılmış, sıkılmak ve söylenmek handikabına düşmek yerine, sahne mi var, çalışacak yer yok vb. birçok bahane üretmek yerine, istiyorsak her yerde her şekilde hayal edemeyeceğimiz kadar farklı rol çalışabilir, yazabilir oynayabiliriz. Konformist olmamız için bir sürü şey sunuluyor önümüze, sorup sorgulamadan her şeye uyumlanır olduğumuzda da kelime manasını yitiriyor, içi boşalıyor… Ve aynen yanlış manasında kullanıldığı gibi ‘rahatına düşkün’ bireyler sadece söylenir ve asla çalışmaz oluyorlar, çalışmak için kıçımızı yerinden kaldıramayacaksak eğer oyunculuk çok yanlış tercih…

Kariyerinizde tiyatro, reklam, dizi ve sinema oyunculuğu var. Rolü kabul etme kriteriniz nedir? Asla oynamam dediğiniz bir rol var mı?

Ben oyuncuyum ve her role mesleğim gereği talibim. Böyle bir ayrım söz konusu olamaz. Rolü kabul etmekten daha mühim olan gerçek, okuduğunuz senaryo ya da oyun metninin bütününü tartışmak arzusu hissedip hissetmediğiniz. Önemli olan bütün ve ardından o bütünün içinde hep beraber bütünü seyredilir kılmak için kaybolabilmek. En azından uzun zamandır bu konuyla ilgili böyle düşünüyorum.

Soğuk filmindeki Enver başka bir karakter Üç Maymun ’da ki İsmail bambaşka rolün üzerinize yapışmamasını nasıl sağlıyorsunuz?

Ben gerçekten bu sözden pek bir şey anlamıyorum. Birileri rolü üzerinize yapıştırabilir muhakkak, orasını bilemem. Rol niye üzerinize yapışsın… Vallahi komik geliyor, bilemedim bu sorunun cevabını.

 

Sizin çok etkilendiğiniz, büyüsüne kapıldığınız oyuncu, yönetmen ve/veya filmler var mı?

Çok var, uzun sohbetlere denk gelindiğinde dahi sonu gelmeyecek kadar çok !!

İzleyici ile ilişkileriniz nasıl? Diğer bir ifadeyle oyuncu izleyici ilişkisinin nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Hayır düşünmüyorum. İnsan ilişkileriniz ile ilgili kurmaca bir düşünce geliştirmeye ne gerek var. Kimin izleyici, kimin izlemeyici olduğunu düşünerek yaşanır mı…Ne olursa olsun tüm ilişkiler samimi olsun elbet. Sevmek içinde sevmemek içinde…

Show tv’nin yeni dizisi “Ah Neriman” da mahallenin bıçkın, fanatik delikanlısı Mert rolündesiniz. Bize diziden ve rolünüzden bahseder misiniz?

Aslında yukarıda yazıldığı gibi galiba. Hala bir karakter oturtma çabası içindeyim, bir anda işin içine giriyorsunuz ve organik bağı yakalayana kadar belli bir zaman geçiyor. Diziden ve çalışma ortamımdan çok memnunum ve umarım uzun soluklu ve izleyenlerin zaman ayırdıklarına değer bir iş olur. Perran Kutman ile kucaklaşmak ve onun sizi daha çok kucaklayabilmesi için o sette olmak dahi yeterli olabiliyor. Çalışacağınız yere geri adımlarla gitmediğiniz iş ortamlarına her zaman denk gelmeyebilirsiniz, şükür ki bu iş seve seve gittiğimiz bir iş.

Peki sizce “Ah Neriman” mevcut diziler arasında nereye yerleşecek? İlk bölüme ilişkin tepkiler nasıl? Reyting savaşından galip çıkıp tutunabilecek mi?

Ben hiç anlamam reytingden, zaten pek anlaşılabilir bir şey olmasa gerek. Anladığını düşündüklerime soruyorum bazen ve kafam daha çok karışıyor, o sebep o konuya dair cümlem yok. Fakat AH NERİMAN samimi bir iş ve bu samimiyeti sebebi ile kendine yer bulabilir diye düşünüyorum, daha çok hissediyorum diyeyim.

Dizi dışında kesinleşmiş projeler var mı?

Tiyatro yapmak istiyorum ve tiyatro yapacağım inşallah.

Nisan Dağ ve Esra Saydam ikilisinin ilk uzun metrajlı filmi olan ve Adana Altın Koza film festivalinde size de en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandıran “Deniz Seviyesi” filmine nasıl dâhil oldunuz? Senaryoyu okuduktan sonra bu filmde yer almayı neden istediniz?

Son dönemlerde sinema adına  bir aşk hikâyesi duysam, hemen ardından “aşk hikâyesinden gişe filmi olur, festival için olmaz” gibi içi boş nedeni niçini açıklanamayan yorumlar duyuyordum. Filmleri festival yahut gişe diye ayırabilmek gibi bir marifetim yok açıkçası…

Esra ve Nisan ile Deniz Seviyesi filminden bir buçuk sene önce anlaştık ve karşılıklı güvenle yol aldık. Bahsettiğim yorumlar üzerine de konuştuk ve neticesinde farklı düşünmediğimiz, birçok hususta hemfikir olduğumuzu anladık. Aşk filminden ancak gişe filmi olur… Algısına karşı iyi bir deneme olacağını düşündüğüm ve bu saçma algıyı biraz olsun kırabilir miyiz diye yola çıkacak güvenilir insanlara denk geldiğim için, bu filmin serüvenine ortak oldum diyebiliriz.

Oyuncu kimliği dışında kimdir Ahmet Rıfat Şungar? Neler yapar? Duyduğum kadarıyla biraz fanatiksiniz.

En azından bu soruya bir cümle kurabilirim. Fanatik değilim, iyi bir şey olduğunu da düşünmüyorum, çok net.

 

Ankara doğumlu olan Nergiz Karadaş, 2007 yılında Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo TV ve Sinema bölümünü bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo TV ve Sinema Anabilim dalında “Türk Sinemasında Bir Oyunculuk Analizi: Şener Şen Örneği” başlıklı yüksek lisans tezini tamamladı. 2017 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema-TV Anabilim Dalı’nda “1980 Sonrası Türk Sineması’nda Zenginlik Temsilleri Üzerine Bir Alımlama Çalışması” başlıklı doktora tezini tamamlamıştır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümünde Dr Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. İki yılı aşkın bir süredir Cinedergi’de dizi kritik yazarı olan Nergiz Karadaş’ın uluslar arası ve ulusal hakemli dergilerde, kitaplarda sinema ve kültürel çalışmalar ile ilgili yazılmış makaleleri bulunmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.