The Expendables Üçlemesi… 80’ler denildiğinde sinema adına çoğumuzun aklında aksiyon ve gerilim filmleri gelir. Bunun nedeni ise video filmlerinin tavan yaptığı o günlerde özellikle bu türlerin revaçta olması…

O dönemde çocukluğunu, gençliğini yaşayan hemen herkes Stallone, Schwarzenegger, Damme, Norris, Willis filmlerini hatmetmiştir. Video olmasa bile televizyonlarda hemen her hafta gösterilen bir Rambo ya da Terminator bile bunu sağlamaya yeterdi. Öyle ki kahvelerde akşamları buluşulup bir Stallone ya da Norris aksiyonu izlenirdi. Televizyonun yeni yeni yaygınlaştığı o dönemlerde bize sunulan bu filmler ve filmlerdeki karakterler bir neslin hayatına damga vurmuştu.

90’ların yarısında yavaş yavaş kaybolmaya başlayan bu akım türün fanatik bağımlıları dışında ilgiyi kaybetmeye başlamıştı. Aksiyon filmleri hala vardı ancak 80’ler dönemi aksiyonunun tadını verebilen yapım yok denecek kadar azdı. Eski aksiyon yıldızlarının bir bir emekliye ayrıldığı ya da daha az film çekmeye başladığı 2000’lerde efsane aktör Sylvester Stallone 80’ler ruhunu yeniden yaşatmak adına bir girişimde bulundu ve dönemin aksiyon starları ile günümüz aksiyon starlarını bir projede bir araya getirmeye karar verdi.

Yaşı iyice ilerleyen ve artık eskisi kadar kaliteli işler yapamadığı iddia edilen Stallone’nin bu atağı hem onun 80’ler dönemi aksiyon filmlerini özlediğinin hem de o dönemi yeni nesle göstermek istediğinin bir kanıtıydı adeta. Senaryosunu yazdığı ilk The Expendables (Cehennem Melekleri, 2010) filminde eski dostları ile adeta bir buluşma gerçekleştirdi. Filmde kimler yoktu ki, Stallone’nin yanı sıra sıra yaşlı kurtlar Arnold Schwarzenegger, Bruce Willis, Dolph Lundgren, Mickey Rourke gibi dönemin yıldızları yer alıyordu. 2000’li yılların öne çıkan isimleri de bu seride ekibe eklenmişti. Bunlar arasında Jason Statham, Jet Li, Randy Couture, Steve Austin gibi isimler yer alıyordu. Stallone aslında daha çok 80’ler aksiyon yıldızı toplamak istiyordu ancak teklif götürdüğü Jean Claude Van Damme ve Jackie Chan’dan ret cevabı alınca ekip bu şekliyle kalmıştı.

2010 yılında gösterime giren ilk Cehennem Melekleri filminin senaryo ekibinde de olan Stallone ayrıca bu filmde yönetmen koltuğuna da geçmişti. Filmde Güney Amerika’daki bir ülkede diktatörlüğünü ilan etmiş bir adama karşı paralı askerlerin mücadelesi konu edilmişti. Konu oldukça basit, düz mantık ve 80’leri aratmayan “yerinde ve güzel” klişelerle doluydu. Stallone belli ki insanların fazla kafa yormadan eski aksiyon filmlerinden aldıkları o saf tadı almalarını istiyordu. Film aksiyon severleri tatmin etmekle beraber 80’ler aksiyon yıldızlarını bir arada izleme fırsatı sunmasıyla bile hayranlarının gönlünde taht kurmaya yetiyordu.

İlk filmin başarısı üzerine ikinci filmi de yapmak isteyen Sylvester Stallone, yönetmenlik adı aldığı kötü eleştirilerden olacak ki yönetmen koltuğunu Con Air (1997), The General’s Daughter (1999) gibi filmlerden hatırladığımız Simon West’e emanet ediyordu. Bu sefer ekibi genişletmekte kararlı olan Stallone Van Damme, Chuck Norris gibi iki 80’ler starını daha listeye dahil etmeyi başarmıştı. Yaşlı kurtlar buluşması sayılabilecek bu film 80’lerde yapılamayan pek çok efekti de bizlere sunarak çifte keyif yaşatıyordu. Kötü adamımız Jean-Claude Van Damme Cehennem Melekleri ekibinden birini öldürünce mesele kişisel bir hal almış ve ekip Jean-Claude Van Damme yani filmdeki adı ile Vilain’in peşine düşmüştür. Bu sefer ilk filmde pasif rolde gördüğümüz Arnold Schwarzenegger ve Bruce Willis aksiyona dahil olurken Chuck Norris’i görmek yüzümüzde kocaman bir gülümsemeye neden olmuştu. Sylvester Stallone ne yapıp edip 72 yaşındaki aktörü bir şekilde ikna etmişti ki sırf bu nedenle bile Stallone’nin hakkı bizler için ödenmez. Baştan sona bir nostalji geçidi olan bu film hayranlarından tam puan almıştı. Yaşları kemale ermiş bir dönemin efsane isimlerini belki de ilk ve son kez bir arada izlemiştik. İkinci filmde Mickey Rourke müsaade istemiş, Liam Hemsworth, Scott Adkins gibi son dönemin popüler isimleri ekibe dahil olmuştu. Film tam bir yıldızlar geçidi idi. Film daha çekilmeden önce pek çok dedikodu çıkmış, hayranlar filmde Steven Seagal, Jackie Chan, Michael Dudikoff gibi yine 80’ler aksiyon sinemasında yer edinmiş starları filmde görmek istiyorlardı. Hatta bunun için stüdyoya e-mail trafiği bile başlatılmıştı. Pek çok görüşme yapılmış ve nihayetinde ortaya bu kadro çıkmıştı. Bu kadro benim için yeterince iyiydi. Birkaç isim daha eklense iyi olur muydu? Evet olabilirdi ama bu haliyle bile benim için serinin en iyi filmi konumunda. Özellikle Sylvester Stallone ve Jean-Claude Van Damme’ın final kapışması 80’ler aksiyon sinemasına aşık bir adam olarak benim perdede görebileceğim en unutulmaz en duygulandıran anlardan biri olarak kalacak.

Filmdeki göndermeler ve esprileri de unutmamak gerek. Keza Rambo’dan Terminator’e Lone Wolf’a kadar efsane filmlere yapılan esprili göndermeler son derece keyifliydi. Yaşlı kurtların birbirlerine takılmalarını keyifle izledik. Bu espriler o kadar yerinde ve o kadar güzeldi ki kahkaha atmamak çoğu zaman elde değildi. Filmde, ilk filmdeki hatalar giderilmiş, yönetmenlik ve senaryo daha bir oturaklı ve daha ayakları yese basan bir iş konumundaydı. Ancak filmde anlamlandıramadığım şekilde Jet Li geri plana atılmıştı. Neredeyse çok az gördüğümüz Jet Li’nin sahnelerinin neden bu kadar az olduğu da kafa karıştırıcıydı. Aynı akıbeti üçüncü filmde de yaşayacak olan aktör belli ki ya bazı şartlar sunmuş ya da bazı anlaşmazlıklar yaşamıştı.

İkinci filmde yönetmen Simon West’in seriye kalite kattığı aşikardı. Yeni eklenen starlar, aksiyon sahneleri, göndermeler ve efsane finali ile Cehennem Melekleri 2, çoğu aksiyon severin zirvedeki filmlerinden biri olmuştu şüphesiz.

Serinin ikinci filmi daha vizyondayken Sylvester Stallone üçüncü filmin duyurusunu yapmıştı bile. Bizler daha ikinci filmin etkisini üzerimizden atamazken üçüncü filmin haberiyle heyecanlanmaya başlamıştık. Şimdi kadroda kimler olacaktı? Hangi isimler eklenecekti? Gün geçtikçe 2014 Ağustos ayında vizyona gireceği açıklanan filmin kadrosu da şekillenmeye başlamıştı. Kadroyu genişletmeye devam eden Stallone bu sefer ekibe Mel Gibson, Harrison Ford, Antonio Banderas, Wesley Snipes, Kelsey Grammer, Kellan Lutz, Victor Ortiz, Glen Powell ve Ronda Rousey gibi isimleri dahil ediyordu.

İkinci filmde rol alan 74 yaşındaki efsane aktör Chuck Norris geri dönmeyeceğini açıklamış, Bruce Willis’in ise bazı anlaşmazlıklar nedeniyle ekipte yer almayacağı açıklanmıştı. Hayranların ekibe katılmasını merakla ve heyecanla beklediği Jackie Chan ise yine teklifi kabul etmemiş, yeni filmde ekibe dahil olmamıştı. Tüm bu trafik dahilinde yeni bir ekip ve yeni bir aksiyon ortaya çıkıyordu. Bu sefer yönetmen koltuğu Patrick Hughes’a emanet edilmişti. Film Sylvester Stallone yani Barney Ross ile birlikte yıllar önce Cehennem Melekleri ekibini kuran ancak daha sonra para hırsıyla kaçak silah işine giren ve ekibe ihanet eden Stonebanks (Mel Gibson) arasındaki mücadeleye odaklanıyordu. Serinin bu son filminde Stonebanks’i yakalamak isteyen Ross ekibinden biri yaralanınca ekibini bu işten çekmeye, Stonebanks’i yakalamak için yeni ve genç bir ekip kurmaya karar verir. Ancak işler umduğu gibi gitmez, Stonebanks Ross’un gençlerden oluşan yeni ekibini yakalar. Ross’un artık seçeneği kalmamıştır, eski ekibi ile birlikte hareket edecek ve genç ekibini kurtaracaktır.

Bu filmin en büyük talihsizliği film vizyona girmeden haftalar önce internette paylaşım sitelerine düşmesi olmuştu. Sylvester Stallone her ne kadar bunun önlemini almaya çalışsa, yasal işlemlere başlasa da filmin vizyona girmesine sadece birkaç hafta kalmıştır. İnternetten indirerek izleyenlerin sayısı hayli fazlaydı. Bunun gişeye nasıl yansıyacağı merak konusuydu ancak bu bağlamda büyük bir darbe alacağı tahmin ediliyordu. Film ilk haftasında gişede hayal kırıklığı yaratırken sonraki haftalarda hafif bir toparlama yaşadı, ancak yine de Cehennem Melekleri 3’ün kaderini değiştirmedi.

Film yine 80’ler starlarını bir araya getirmiş, salt aksiyon ile izleyicilere keyifli anlar yaşatmıştı. Bu sefer 13 yaş sınırı getirildiği için “kanlı” bir film izleyememiştik. Stallone bunun nedenini daha çok kitleye hitap etmek olarak açıklıyordu ancak serinin hayranları bu durumdan memnun kalmamıştı. İlk iki filme göre nispeten daha sönük kalan son film gözden kaçmayan bazı aksaklıklar ya da boşluklar nedeniyle tam manasıyla izleyenleri tatmin etmiyordu. Yine aksiyon, yine patlamalar, silahlar, efektler yerindeydi ancak hem senaryoda, hem karakterlerde oturmayan taşlar filmin başı ile sonunda adeta bir uçuruma neden oluyordu. İkinci filmdeki bütünlük üçüncü filmde sağlanamamıştı. Ekip iyiydi ama ilk iki filmde gösterilen titiz çalışmayı –kendı adıma- göremedim. Indiana Jones ve Star Wars filmlerinin efsane aktörü Harrison Ford bu filmde adeta zorla oynatılmış izlenimi verirken Blade serisinin yıldızı Wesley Snipes için “ikinci filmde olsa ne kadar iyi olurmuş” dediğimi hatırlıyorum. Bunun yanında Antonio Banderas’ın çenesi düşük karakteri Galgo’da izleyicileri yer yer güldürüyor yer yer sinirlerini bozuyordu. Jet Li tıpkı ikinci filmdeki gibi ortalıklarda görünmüyordu. Usta aktöre yine çok az bir rol verilmiş bu da tıpkı ikinci filmde olduğu gibi hayranları şaşırtmaya yetmişti. Bu, bir tür anlaşmazlık ya da Jet Li’nin kendi talebinden ortaya çıkan bir durum olabilirdi.

Film her ne kadar eksiklikleri olsa da 80’ler aksiyon yıldızlarını yeniden bir arada görmek, heyecanı yeniden yaşamak adına izlenebilir bir yapımdı. Serinin son filmi ile birlikte dördüncü filmin çekilip çekilmeyeceği henüz belli değil. Şu anda üçleme konumunda bulunan seri şayet çıtayı düşürmeye devam edecekse böyle kalması daha hayırlı diye düşünüyorum. Sylvester Stallone birbirinden efsane aksiyon yıldızlarını bir araya getirmeye devam edecek mi, etse de yeni ekiple daha iyi işler çıkarabilecek mi, bunu hep birlikte göreceğiz.

1981 İzmit doğumlu. Filmlere olan ilgisi 80’lerde eve video girmesi ile başladı. 80-90’ların akla kazınan kült filmlerini repliklerine kadar ezberledi. Korku, bilim kurgu ve fantastik türüne ayrı bir ilgisi vardı. 8 yaşında beyazperde ile ilk tanışmasından sonra sinema vazgeçilmez tutkusu oldu. Aynı zamanda bilgisayar, atari oyunları ve çizgi romanlarla içli dışlıydı. Commodore 64’ü ile sabahlara kadar oyunlar oynadı.Taşınmalar nedeniyle İzmit, Ankara ve Isparta’da farklı okullarda ilköğretim ve liseyi tamamladı. Üniversitede Turist Rehberliği bölümünü bitirdikten sonra çok istediği Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. Korku sinemasına olan düşkünlüğü nedeniyle yüksek lisans tezini “1960-1990 Yılları Arasında Amerikan Korku Sinemasındaki Muhafazakârlık” üzerine yazdı. Amerikan korku sinemasının dönemin toplumunun psikolojik,ahlâki ve siyasi yapısına nasıl ayna tuttuğunu inceledi. Pek çok kurumsal firma, haber sitesi, dergide içerik yazarlığı ve editörlük yaptı. Şu anda hala metin yazarlığı ve editörlük yaparken aynı zamanda bazı online platformlarda, basılı dergilerde sinema yazıları, eleştiriler yazıyor, özel dosyalar hazırlıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.