UNDATED - From left to right: Reem Abdullah as Mother and Waad Mohammed as Wadjda Photo by Tobias Kownatzki © Razor Film, Courtesy of Sony Pictures Classics / Mongrel Media Distributor.

“Vecide” (Wadjda), Suudi Arabistan’ın ilk kadın yönetmeni Haifaa Al-Mansour’un çektiği, bir kız çocuğunun gözünden, şeriat ülkesinde kadın olmayı anlatan bir seyirlik.

UNDATED – From left to right: Reem Abdullah as Mother and Waad Mohammed as Wadjda Photo by Tobias Kownatzki © Razor Film, Courtesy of Sony Pictures Classics / Mongrel Media Distributor.

Hani bilmediğimiz şeyler de değil, memleketimizde siyasal İslam giderek güçleniyor, gönüllüler dışında, işinden, aşından olmak istemeyenler de muhafazakâr dalgaya kapılıyor. Neyse… Şeriat heveslilerinin çoğaldığı ülkemizi bırakıp, İslam coğrafyasına geçelim, çünkü orada kadın olmak, yasaklarla yaşamak anlamına geliyor. Özgürlüklerin ihlalini, sevap, kadının hür iradesini günah sayan ve böylesi bir yakıcı gerçeği kurgulayan filmleri, daha önce de seyrettik, kâh İran’dan, kâh Afganistan’dan… Ancak bu film, umudu anlatıyor, sürünün içerisinde kara koyunların da olduğunu, koca bir hapishaneye dönmüş, kadın sesinin, bir erkeğe ulaşmasının bile ayıplandığı bir ülkede, inadına özgürlük isteyenlerin varlığını ve sessiz isyanını haykırıyor.

Güzel bir film Vecide, 10 yaşındaki bir kız çocuğunun, bisiklete binme ve erkek akranlarıyla yarışma hayali kadar güzel! Başrollerini Waad Mohammed, Reem Abdullah, Abdullrahman Al Gohani, Sultan Al Assaf’ın sırtladığı film, festival festival dolaştı ve birçok ödül kazandı. Sinemanın olmadığı, film seyretmenin günah sayıldığı bir ülkede, pelikülün peşine düşen kadınların varlığı, işte bunun adı umuttur. Riyad’ın kenar mahallerinde yaşayan Vecide, muhafazakâr yapıya, ters düşmekten sakınmaz. Baskıcı, tutucu, boğan, kısıtlayan çevrisine ve okuluna rağmen, eğlenmeyi sever, savaşçı bir ruhu vardır ve ezberi bozmaya didinir. Sürekli sınırlarını zorlar, dikte edileni kabul etmez, yüreğine ve aklına uyanın peşine düşer. Elbette klişeler de mevcut, lakin klişesiz ne bir film vardır, ne de gündelik hayat… Kimi oyunculukların sallandığı yerler var, olsun, nihayetinde bu bir ilk film, üstelik finaliyle, ufak tefek aksamaları da unutturmasını biliyor. Film çekmek kadar, göstermek de yasak ve bir kadın kalkıp, gizli gizli film çekiyor, hakkını verelim, bu azme ancak şapka çıkartılır. Bazı kentlerin, görece daha özgür olması, erkeklerin ve çocuklara film gösterilmesi, yasaklar ülkesinin gerçekliğini sarsmıyor, ancak geçenlerde okuduğum Suudi Arabistan’da sinema salonlarının açılacağına dair haber, artık toplumun, özellikle bir bölümünün, ezber bozmak istediğinin müjdesi gibi, bunu da belirteyim.

Okulda yasak olduğu için, spor ayakkabısını, siyaha boyayan, bisiklet alabilmek için, Kuran okuma yarışmasına katılmayı göze alan, yabancı müzik dinleyen, saçını tamamen örtmek istemeyen, erkek çocukla arkadaşlık eden, yani yasak ve günah diye belletilen ne varsa, peşinen kabul etmeyen küçük kahramanımızın öyküsü, okuldaki yaşıtları, kendinden büyük öğrenciler, öğretmenler, komşular ve ailesi üzerinden, dine adına yapılmış çarpıtmaları ve köle edilmiş kadınları dillendirmeyi başarıyor. Küçük bir hikaye bu, basit, sade, çocukça ve safça… İnanç varsa, ideal de vardır, zulüm edenler varsa, karşı koyanlar da vardır, baskı varsa, isyan da vardır. Ve gayret edenler, mücadeleyi sürdürenler, günün birinde kazanır. Sonuçta hüzünlü, trajik, ağdalı bir öykü yaratmak yerine, içinde neşe ve umut barındıran bir film çekmek, bisiklete binip, sürmek gibi bir şey

Alper Turgut, Adana’da doğdu, üniversitede gazetecilik okudu. Uzun seneler, çeşitli gazetelerde çalıştı, farklı alanlarda görev yaptı, sendikacılıkla uğraştı. Sonra bir gün (Haziran 2006), şans eseri, çocukluk aşkı sinemaya bulaştı, işte o tarihten beridir, filmler üzerine düşünmeyi, konuşmayı ve yazmayı sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.