Visual artist H. R. Giger taking off face mask. (Photo by Dana Frank/Ovoworks/Ovoworks/Time Life Pictures/Getty Images)

H.R.Giger geçtiğimiz ay aramızdan ayrıldı. Ben de büyük ustayı biraz daha yakından tanımamız için bu ay dergimize bir yazı yazmak istedim. Gelin sürrealist sanatçının karabasanlarından sanata dönüşen eserlerini hatırlayıp kendisini biraz daha anlamaya çalışalım.

1940’da doğan Giger ilk sanat ile tanışmasını 1944’de İsviçre’de evlerinde kalan yaralı Amerikan askerlerinin ona verdiği Life dergisi ile olduğunu söyler. Burada gördüğü Cocteau’nun Güzel ve Çirkin filmi sanata ilgi duymasını sağlayan ilk anısıdır. Babasının eczanesine gelen kafatasları ise onun ölümle oynamayı sevmesine neden olur.

Giger’ın eserleri uyku bozukluğundan kaynaklanan deneyimlerinden esinlenir. Hayatının iki büyük aşkı Li Tobler ve Mia Bonzanigo birçok eserine ilham vermiştir. Özellikle Erotomechanics eseri Mia’nın modelliği ile yapılmış ve fetişist biomekanik cinsel objeler kullanmıştır. İnsan bedeni ile teknolojiyi birleştirerek oynamayı sever.

Alien’ın yaratıcısı olarak tanınan İsviçreli sanatçı, ilk defa Ridley Scott’ın 1979 yapımı filmi ile yaratığını dünyaya tanıttı. Her şey Scott’ın, Giger’ın Necronom IV adlı eserini görmesi ile başladı. Scott kafasındaki hikayeyi şekillendirebilecek bu beyin ile tanışmak için soluğu Zürih’te aldı. Scott “Giger ile tanıştığım anda ortadaki potansiyelin farkında idim. Hikayemin yaratıklarının onun elinden çıkmasını istedim. Öyle bir yaratık yaratmalı idik ki, tarihteki tüm yaratıklardan daha mükemmel olmalıydı. Çizimleri tam da kafamdaki yaratığa uyuyordu, hem korkunç hem de muhteşem güzellikteydi.”

Giger, Alien’ı ile bu sayede Oscar aldı. Daha sonra Poltergeist II, Species gibi filmler ile sinemaya devam eden Giger’ın Alien ile ilişkisi Scott’ın prequel Prometheus’u çekmesine kadar sekteye uğramıştı. Alien: Resurrection’ın yönetmeni Jean-Pierre Jeunet “İlk Alien’ın yaratıcıları sanatçı idiler, ilk filmi mükemmel bir sanat eseri olarak ele almak gerekir. Biz sadece onun takipçileriyiz. Giger aramızda olmasa bile onun çizimleri zaten bize yol gösterici oluyor.” der.

Şimdi gelin belli başlı yaratıklarına tek tek bakalım:

The Xenomorph

Scott, Giger’ı Necronom IV çizimindeki yaratığı ortaya çıkarması için bizzat görevlendirir. Scott’ın deyimi ile yaratık “Güzel, insansı, biomekanik bir böcektir.” Giger ilk yaratığı Rolls Royce’un borularından ve yılan omurgalarından yapar. “Yaratığın gözlerini özellikle koymadım. Nereye baktığını bilmez isek daha da korkutucu olacağını düşündüm.” der sanatçı.

Alien Yumurtası

Giger’ın yarattığı en organik şeydir. Hidrolik bir sistemle açılan yapı inek eti ile kaplanır. Sonunda ortaya çıkan yumurta Giger’ın ilk çizimlerinden oldukça farklıdır. Giger “ Senaryoda ilk hali tamamen mekanik görünen yumurtayı bir vajinaya benzetmeye çalıştım. Stüdyo bunun yayınlanamayacağını, katolik ülkelerde protestolara neden olacağını söyledi. Ben de yumurtanın ağzını modifiye ederek bir haça benzettim” der. Stüdyo ile araları zaten hiç iyi olmamıştır. Aslına bakılırsa Giger’ın tüm işlerinin seksi bir tarafı vardır. Keşfetmek için sindire sindire izlemek yeterlidir. Oyuncu Veronica Cartwright setlerin çok erotik olduğundan bahseder. Örneğin uzay gemisi bir rahim şeklinde dizayn edilmiştir.

The Facehugger (Yüz emici)

Varlığının tek nedeni yaratığın parazitini insana yerleştirmeye çalışmak olan Facehugger, Giger’ın tipik stilini gösteren bir yaratıktır. Giger “İşlerimi çok depresif ve pesimist bulanlar var. Oysa ki içindeki güzelliği görmek için bakmak yeterli.” der. İlk versiyonda yaratık oldukça büyük düşünülmüştür ancak küçük ve hızlı bir yaratığın daha mantıklı olacağına karar verilir. Yaratığa yumurtanın içinden zıplaması için uzun bir kuyruk verilir. Yüzünün yanındaki eller ise kurbanını sarmasına yarar. Giger “İnsan ellerini hep ürkütücü bulurum. Bu yüzden yaratığa uzun parmaklar vermeyi uygun buldum” der.

The Derelict Ship

Nostromo’nun LV-426 gezegeninde buldukları uzay gemisi ve Space Jockey de Giger’ın hünerine bırakılmıştır. Scott ilk başta sadece ana yaratığı Giger’a teslim etmeyi düşünür ancak çalışınca görür ki filmdeki tüm elementler Giger’dan çıkmalıdır ki bütünlük olsun. Böylece Giger araba parçaları ve hayvan kemikleri ile uzay gemisinin inşaasına girişir. Giger bir anısında “Bir gün Hollanda’da gümrük, çizimlerimin fotoğraf olduğuna kanaat getirdi. İkna etmek için onlara dünyanın neresinde böyle fotoğraflar çekebileceğimi sormam gerekti.” der.

Giger’ın sinema ve kültürümüze verdiği eserler tabi ki sırf Alien ile sınırlı değildir. Örneğin Darkseed adventure oyunu zamanında amiga ve pc için çıkmış ve oldukça beğenilmiştir. Ibanez Giger’ın tasarımlarından özel seri bir gitar üretmiştir. Giger’ın biomekanik tarzı Giger Bar adı ile iç mimaride yer bulmuştur. Giger’ın tarzı özellikle siber punk akımında büyük yer bulur. Japon animelerini etkiler.

Alejandro Jodorowsky’nin hiç çekilmeyen ve efsaneleşen Dune filminin eskizlerinde de Giger’ın parmağı vardır. Giger da Swiss Made (1968), Tagtraum(1973), Giger’s Necronomicon (1975) ve Giger’s Alien (1979)’ı çeşitli filmler çekmiştir. En çok çalışmak istediği insanın David Lynch olduğunu söyler. Özellikle Lynch’ın Eraserhead filminin, kendi tarzını, kendi filmlerinden daha iyi anlattığını söyler.

12 Mayıs’ta talihsiz bir kaza ile kaybettiğimiz, bilim kurgu sinemasını bambaşka bir boyuta taşımış usta sanatçı eserleri ile daima bizleri etkilemeye devam edecek.

 

 

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. Biriktirdiği haftalıklarıyla Star Wars oyuncakları alıp kendi serüvenlerini yazmaya başladığı yıllarda ailesi tarafından Rus edebiyatına yönlendirilmeye çalışsa da orada da Stanislaw Lem, Asimov gibi yazarlarla takılarak bu türden kopamayacağını anlamış, lise yıllarında Arthur C. Clarke, Stephen King gibi yazarları hatmederek …

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.