O hayat benim, pazar akşamları Fox tv ekranlarında izleyicilerle buluşuyor. Başrollerinde Keremcem, Ceren Moray ve Ezgi Asaroğlu’nun yer aldığı dizi ikinci bölümden itibaren yükselen reyting ivmesiyle kanalın başarılı projelerinden biri olarak öne çıkıyor.

O Hayat Benim dizisi konusu genel olarak zengin bir ailenin kızı olan Bahar’ın evlatlık olarak başka bir ailede yetişmesi, zengin baba (Mehmet Emir Atahan – Sinan Albayrak) ortaya çıkınca ailenin kendi kızlarını ve hayatlarını garanti altına almak için “senin kızın bu” diyerek Bahar’ı (Ezgi Asaroğlu) değil Efsun’u (Ceren Moray) babaya teslim etmesi ile başladı. Gerçeği bilen tek kişi Bahar’ın dedesi de fakir olan aile tarafından öldürülünce, hikaye bir evlatlık meselesinin yanında cinayet sırrıyla daha da gizemli ve heyecanlı hale geldi. Zengin ailenin içine giren, nüfusa geçen Efsun, kardeşi Bahar ile aynı kişiye yani Ateş’e (Keremcem) kafayı takınca dizideki aşk üçgeni de belirginleşti. Ateş’in ailesinin ölümünden sorumlu tuttuğu Atahan’lardan intikam için onların hayatına girmesi ve şirketlerine CEO olması yan hikayesi de dizide aşağıdan aşağıya ilerliyor. Ateş bir yandan Bahar’a aşık olurken bir yandan da Bahar’ın babası Mehmet Emir’in kuyusunu kazıyor.

Hikayenin derinine inersek… Dizideki temel çaba zengin işadamı Mehmet Emir’in ideal aileye ulaşma çabası… O Hayat Benim’de idealleştirilen bir aileden bahsetmiyoruz, örneğin ideal anne olarak görülebilecek tek karakter Didem İnselel’in canlandırdığı Fulya ancak o da bir çocuk doğuramadığı için “ideal”den çok uzakta. Sürekli ortaya çıkan veya bilinme ihtimaliyle ailede tehdit oluşturan olaylar “mutlu ve ideal aile”yi her bölümde daha da imkansızlaştırıyor. Diziyi izlenilir ve merak edilir kılan da tam olarak bu. John Fiske, bu noktayı şu şekilde açıklıyor: “Tüm soap operaların evlilikleri yıkımlarının tohumlarını kendi içlerinde saklarlar. İyi düzeyde izleyiciler (fanatikler) bunu çok iyi bilirler, çünkü; mutlu, tehlikesiz bir evlilik sıkıcıdır ve yeni olaylar üretmekten yoksundur.” İzleyiciye hem “beterin beteri var”ı göstererek onları rahatlatan hem de sürükleyiciliği sağlayan hikayenin amacı anlaşılacağı üzere var olan sorunların yanıtlarını bulmak değil, yeni sorunların nasıl ortaya çıkacağını izleyiciye göstermek…

Genellikle kadınların dizi içinde kötü karakterler olduğunu da belirtmeliyim. Yıllardır fakirlik çeken Nuran (Yeşim Ceren Bozoğlu), üvey kardeşinin gölgesinde kalan Efsun (Ceren Moray) dizinin birincil kötülerini oluşturuyor. Efsun’un eniştesini baştan çıkaran arkadaşı dizinin yuva yıkan kadını olarak yola devam edecek gibi görünürken, kötü halanın (Ahu Sungur) kocasını kaybetme endişesiyle kötülük saçacağını tahmin etmek de hiç zor değil. Bunca kötü kadının içinde tertemiz ve saf olan ise elbette başkarakter Bahar… Kötülüğün kadından gelmesi vurgusu da kadın izleyiciyi cezbedecektir eminim zira “yabancı” değildir. Toplumda da “yuva yıkan kadın” vardır erkek değil, “kötü kadın” bilinen bir tamlamadır “kötü erkek” değil ve dramaların efsane kötüleri hep kadınlardır Kara Melek gibi bir erkek kötü henüz ekrana gelmemiştir. Ekranlarda kötü erkekler aileyi karıştırıp entrika oluşturmaz çete kurup iyilerle savaşırlar… Neyse biz diziye geri gelelim.

Biraz da sınıf farkı vurgusuna değinmeliyim. Dizide Gelincik Yokuşu, yani Efsun’un fakir ailesinin geldiği yer, kent varoşlarına özgü motifler içeriyor ve kentin kenar mahallelerinde yaşamı anlatıyor. Konak olarak anlatılan Mehmet Emir Bey’in malikanesi ise lüksle gösteriliyor ve Efsun’un ailesi konağın müştemilatına taşınırken, Gelincik’teki komşuları da konağa gündeliğe gelerek o evin hizmetini görüyor. Yusuf Bey yani Efsun’un öz babası inşaatta çalışmayı sürdürürken, Nuran bahçede halı yıkamakta yani eski alışkanlıklarını sürdürüyor ve bu nedenle konak ahalisinden tepki görüyor. Özetle gerek tüketim alışkanlıkları gerekse hayat tarzları iki aile arasındaki sınıf farkını açıkça ortaya koyuyor. İzleyici için lüks yaşam özendirilirken bir yandan da zengin ailenin sorunları, hırsları, şımarık çocukları ve hatta çocuk sahibi olamayan gelin örneğinde olduğu gibi mutsuzlukları izleyicinin bu özentiyi gerçekle sınamasını sağlıyor ve idealden uzaklaştırıyor. Aynı denklemi Benim Hala Umudum Var, Adını Feriha Koydum, Şöhret, Fatih Harbiye gibi pekçok dizide gördük ve görüyoruz. O dizilerde olduğu gibi O Hayat Benim dizisi içinde de dikkat çekilen bir diğer fark ise iki sınıf arasındaki “ahlak” farkı. Namus konusu üzerine krizler dizide yer alıyor. Kızının şirket ceosu Ateş (Keremcem) ile öpüştüğünü öğrenen anne Nuran bu nedenle eşi Yusuf’a şu cümleyi kuruyor: “Onun sevgisi başka kızımızı kullanıp atar”. Bu repliklerle dizide pekçok kez zengin kesimin “ahlaksızlığı” anlatılıyor. Tam da demin bahsettiğim özendirme konusu düşünüldüğünde bu vurgulara şaşırmamak gerekiyor.

Dizinin ana iskeletine dönersek, castın da başarıda kilit olduğunu söylemeliyim. Yeşim Ceren Bozoğlu şapka çıkartılacak gerçeklikte oynuyor, keza Sinan Albayrak ve Ceren Moray da rolleri için doğru seçimler. Keremcem ve Ezgi Asaroğlu ikilisi ekranların yeni örnek çifti olarak gösterilebilecek görsel uyuma sahip… O hayat benim aslında eskiden bu yana bildiğimiz bir denklemi ortaya koyarak başarısını garantilerken cinayet sırrı gibi yeni değişkenlerle de izleyiciyi ekrana bağlıyor. Sanat ekibini de kutlamak gerek, zira Gelincik Yokuşu gerçekten dizinin “öteki”lerine sahne oluyor. Özetle O Hayat Benim bu sezonu iyi kapatır, gelecek sene de ilgiyle takip edilir ancak izlerken bilinmelidir ki bu dizinin ekrandaki başarısı tesadüf değil bilinen bir denklemin yeniden yorumunun ürünüdür.

GİZEM MERVE KABOĞLU

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldum. atv haber merkezi’nde ve Radyo Marmara’da yaptığım stajlarla deneyim kazandım. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda “Eleştirel haber okuryazarlığı” eğitimi, İstanbul Film Akademi’de Filmlerle Psikoloji Sinematerapi Atölyesi ve Gümüşlük Akademi’de Ümit Ünal’la Senaryo Bakışı atölyelerine katıldım. One Dergi’de başlayan yazın kariyerime Televizyon Gazetesi.com’da ve Dipnot.tv’de muhabir, yazar ve editör olarak devam ettim. 2008 yılından bu yana televizyon üzerine yazılar yazıyor ve röportajlar gerçekleştiriyorum. Süre zarfında 2. ve 3. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “önjüri üyesi” sıfatıyla görev üstlendim. 4 yıl boyunca Dipnot Tablet Dergi’de okurla buluştum, şimdilerde Cine Dergi’de yazı ve röportajlarımla yer almaya devam ediyorum. Kariyerimin bir diğer ayağı olan e-ticaret alanında sektörün lider şirketlerinden birinde 3 seneyi aşkın süre Editör ve Pazarlama İletişim Uzmanı olarak çalıştım. 2016 yılında atv ekranlarına gelen Kaçın Kurası adlı dizinin senaryo ekibinde yer aldım, dizi ve film senaryoları yazmaya devam ediyorum. Gizem Kaboğlu yazıları www.gizemkaboglu.com adresinde arşivlenmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.