Her yıl yaklaşık 150 bin izleyiciye ulaşan Türkiyenin en büyük sinema etkinliği İstanbul Film Festivalinin 33üncüsü 5 Nisanda başlıyor.

Her sene olduğu gibi Dünya’nın önde gelen festivallerinden ödüllerle dönen filmlerin Türkiye prömiyerlerine ev sahipliği yapacak olan İstanbul Film Festivali, bu yıl da sinemaseverlere 20’nin üzerinde bölümde gösterilecek 200’ü aşkın filmin yanı sıra usta sinemacıların katılacağı söyleşiler, atölye çalışmaları ve sinema dersleriyle dolu iki hafta yaşatacak.

Bu sene açılışını Stephen Frears’ın Oscar adayı son filmi Philomena ile yapacak festivalde her sene olduğu gibi yine söyleşiler ve atölye çalışmaları da en az filmler kadar dikkat çekiyor. Sinemaseverlerin merakla beklediği etkinlikler arasından özellikle İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin vereceği sinema dersi öne çıkıyor.

Her sene olduğu gibi bu sene de İstanbul Film Festivali’nin Altın Lale Uluslararası ve Ulusal Yarışmaları kapsamında Türkiye ve Dünya sinemasından seçilen filmler ödül için yarışacak. Altın Lale Uluslararası Yarışma Jürisi’nin başkanlığını Asghar Farhadi, Ulusal Yarışma Jurisi’nin başkanlığını ise Derviş Zaim üstlenecek.

 

20’nin üzerinde bölüm 200’den fazla film olunca program yapmak da bir hayli zorlaşıyor. Gelin, bu 200 film arasından kaçırmamız gereken filmlere kısa göz atalım.

 

 

Düşman

 

Festivalin, Tutsak ile birlikte ikinci Denis Villeneuve filmi olan Düşman, ülkemizde Kopyalanmış Adam ismiyle okurlarıyla buluşan romanın beyazperde uyarlaması olarak dikkat çekiyor. İlk kez Toronto Film Festivali’nde gösterilen ve o zamandan bu yana sinemaseverler tarafından merakla beklenen film, Tutsak’ta olduğu gibi Jake Gyllenhaal – Denis Villeneuve ortaklığı sunuyor.

 

Sözcükler ve Resimler

 

İlk kez Toronto Film Festivali’nde gösterilen Sözcükler ve Resimler 75 yaşındaki Avusturalyalı yönetmen Fred Schepsi’nin son eseri. Başlarda birbirinden hiç haz etmeyen Jack ve Dina’nın bu romantik yolculuğunda filmin başrollerini Clive Owen ve Juliette Binoche üstleniyor.

Ustalar

 

 

 

Diplomasi

 

Teneke Trampet (Die Blechtrommel) filmiyle hafızalarımızda yer eden usta yönetmen Volker Schlöndorff Diplomasi ile filmografisine bir savaş filmi daha ekledi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Paris’in yıkımdan kurtuluşunu konu alan film, prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yaptı. İkinci Dünya Savaşı’na farklı bir pencereden bakan Diplomasi usta yönetmenin ellerinden çıkmış olması sebebiyle festivalin atlanmaması filmlerinden biri olarak öne çıkıyor.

 

 

IDA

 

En son sinema akımlarını yansıtan, uluslararası film festivallerinde öne çıkan yapımların yer aldığı Dünya Festivallerinden isimli bölümün neredeyse tamamı kaçırılmaması gereken filmlerden oluşuyor. Bu filmlerin başında da hiç kuşku yok ki IDA geliyor. Polonya’da Nazi işgali ve Holokost’un acı izlerini süren bir hikâye anlatan Pawel Pawlikowski’nin son filmi Ida, 1960’larda Polonya’da geçiyor.  Tarihte kara bir leke olarak anılan dönemin şartlarına uygun siyah beyaz çekilen film rahibe adayı Anna’nın hikayesini konu alıyor.  Son yeminini etmeden önce Yahudi olduğunu ve gerçek adının Ida olduğunu öğrenen Anna’nın hikayesi festivalin kendi adıma en merak edileni.

 

Elyazmaları Yanmaz

 

Elyazmaları Yanmaz’da yönetmen Muhammed Rasulof, İran’da uygulanan sansürün, zulmün ve otoriter rejimin net bir resmini çiziyor.  Ülkemizin içinde bulunduğu faşist yönetim biçimini düşününce daha da anlamlı olan bu filmin yönetmeni Rasulof altı yıl hapis cezasına çarptırıldı ve tıpkı Cafer Panahi gibi film çekmesi yasaklandı. Şu an için bize her ne kadar uzak bir ihtimal gibi görünüyor olsa da yasakların her geçen arttığı ülkemizde Elyazmaları Yanmaz’ı seyretmek daha bir anlamlı diye düşünüyorum.

 

Tom Çiftlikte / Tom À LA Ferme

 

Yazar, yönetmen ve oyuncu Xavier Dolan’ın dördüncü uzun metrajı Tom Çiftlikte festivalin merak edilenler listesinde zirvede yer alıyor.  Altın Lale Uluslararası Yarışma’nın da şimdiden favorileri arasında yer alan Tom Çiftlikte Hitchcockvari bir psikolojik gerilim olarak lanse ediliyor. Venedik’te FIPRESCI ödülü alan filmi ilk kez 33.İstanbul Film Festivali’nde seyredecek olmak büyük şans.

 

 

Medealar

 

Ödüllü sinema ve tiyatro yönetmeni Andrea Pallaoro’nun ilk uzun metrajlı filmi Medealar öncelikle birçok uluslararası festivalden aldığı ödüllerle dikkat çekiyor. Çalışkan ve cesur mandıracı Ennis ile kulağı duymayan karısı Christina’nın, sıkıntıları arttıkça birbirlerinden uzaklaşmalarını resmeden filmin gösterimlerinin tümüne filmin ekibinin de katılacağını eklemek gerekiyor.

 

May’in Yazı

 

Sundance Film Festivali’nin “Dramatik” bölümünün açılış filmi May’in yazı 33.İstanbul Film Festivali’nin Antidepresan bölümünde yer alıyor. May isimli başarılı bir yazarın memleketi Ürdün’e döndükten sonra hayatını sorgulamasını konu alan filmin yönetmen koltuğunda Cherien Dabis oturuyor.

 

Tanrının Oğlu

 

Başarılı ve çok sevilen aktör James Franco’nun yönetmen koltuğuna oturduğu, Corman McCarthy’nin romanından uyarlanan Tanrının Oğlu 1960’lı yıllarda Amerika’nın Tennessee eyaletindeki dağlık Sevier bölgesinin karanlığını günümüze taşıyor. Yönetmenlikteki denemeleri genelde başarısız sonuçlanan Franco’nun Tanrının Oğlu’nda ne derece başarılı olduğunu izleyip, görmek gerekiyor.

 

İtirazım Var

 

Polis ve Güneşin Oğlu gibi iki iyi filmin ardından Leyla ile Mecnun dizisiyle adını daha geniş çevrelere duyuran başarılı yönetmen Onur Ünlü, 32.İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale En İyi Film ve En İyi Senaryo ödüllerini de kucaklayan Sen Aydınlatırsın Geceyi ile geçtiğimiz senenin en iyi yerli filmlerinden birine imzasını atmıştı. Ünlü’nün son filmi İtirazım Var ise bir cinayetin izini dedektif gibi süren bir imamın hikâyesini konu alıyor. Son dönem Türkiye sinemasının en sıra dışı yönetmeni olarak bilinen Onur Ünlü İtirazım Var filminin senaryosunu Sırrı Sürreya Önder ile birlikte yazmış.

 

Karabasan

 

Festivalin olmazsa olmaz bölümü “Geceyarısı Çılgınlığı” yine festival boyunca Cumartesi geceleri 24.00’te sinema severlerin korkulu rüyası olacak. Eşinin ölümünün ardından oğlunu terbiye etmekte zorlanan Amelia rüyalarınsa sürekli kendisini ve oğlunu öldürmeye gelen bir canavar görmektedir. Gerçek ile rüya arasında geçen bu yolculuk Jennifer Kent’in ilk çalışması. Psikolojik gerilim türündeki film şimdiye kadar gösterildiği her yerde sinemaseverler tarafından tam not almayı başaran ender korku filmlerinden olarak göze çarpıyor.

 

Körlük

 

Kısa zaman önce Sundance’den Senaryo, Berlin’den ise Avrupa Sinemaları ödülü ile dönen Körlük  Eskil Vogt’un ilk uzun metraj filmi.  Görme duyusunu kaybedince eve kapanan bir kadın yazarın aklını da kaybetmemek için gerçekliğe sıkı sıkı sarılma mücadelesini konu alan film vadettiği gerilimin yanı sıra mizahıyla da seyredenler tarafından övgü dolu eleştiriler alıyor.

 

Büyük Kötü Kurtlar

 

Bir festivale iki korku filmi önerisi fazla değil mi? Dediğinizi duyar gibi oluyor lakin, Quentin Tarantino Büyük Kötü Kurtlar için “yılın en iyi filmi” diyor. Bu pencereden bakacak olursak bize usta yönetmenin önerisini dinlemek ve filmi seyretmek kalıyor.

 

Sıfır Teorisi

 

Heath Ledger rol aldığı son film olarak da bilinen The Imaginarium of Doctor Parnassus’un da yönetmeni olan Terry Gilliam’ın son filmi Zero Theorem; amacı insanın varoluş sebebini keşfetmek olan bir bilgisayar hackerı Qohen Leth’in başına gelen sıradışı olayları konu alıyor. Brazil ve Twelve Monkeys gibi bilimkurgu sinemasına iki başyapıt armağan eden Gilliam’ın Sıfır Teorisi’nde nasıl bir Dünya yarattığı merak konusu.

 

 

Ben O Değilim

 

Tayfun Pirselimoğlu’nun yeni filmi Ben O Değilim’de kimlik değiştirmeye çalışan bir adamın hikayesi anlatılıyor. Başrolünü Ercan Kesal’ın üstlendiği ve festivalde tek bir gösterim yapılacak filmin gösterimine filmin ekibinin de katılacağını ekleyelim.

 

Göldeki Yabancı

 

Neredesin Aşkım? bölümünün en dikkat çekici filmi hiç kuşku yok ki Göldeki Yabancı. Prömiyerini Cannes’da yapan film aynı festivalden en iyi yönetmen ödülü (Belirli Bir Bakış) ve eşcinsel palmiye ödülüne layık görüldü. Hitchcockvari bir gerilim olduğu belirtilen film, yalnızca Neredesin Aşkım? bölümünün değil festivalin de öne çıkan filmlerinden.

 

 

Nükleer Santral

 

Geride bıraktığımız seneye damgasını vuran Mavi En Sıcak Renktir filminin başarılı oyuncu Lea Seydoux ve en son Geçmiş’de izlediğimiz Tahar Rahim yer aldığı Nükleer Santral Rebecca Zlotowski’nin ikinci uzun metraj denemesi. “Yakıcı bir işçi sınıfı dramı” olarak lanse edilen film, Avusturya’da bulunan kapatılmış, gerçek bir nükleer santralin içinde ve civarında geçen bir aşk öyküsünü konu alıyor.

 

Utku Ögetürk

 

 

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.