2010 senesinde gösterime giren çizgi roman uyarlaması Kick-Ass (Bizdeki adıyla Göster Gününü) çizgi roman severleri tatmin etmenin yanı sıra sinemaseverlerin de gönlünü çalmayı başarmıştı.

O zamana kadar yalnızca Layer Cake (2004) ve Stardust (2007)’a imza atmış olan yönetmen Matthew Vaughn çizgi roman ruhunu beyazperdeye oldukça başarılı bir şekilde taşımıştı. Filmin oyuncuları genç, yükselen yıldızlardan oluşuyordu. Bununla beraber film insanları yakalamayı başaran öyküsüyle tam not almıştı. Artık kolları sıvayıp ikinci film için harekete geçmek bir zorunluluk halini almıştı. Kick-Ass 2 (Göster Gününü 2)’nin kamera arkasına bu sefer Cry_Wolf (2005) ve Never Back Down (2008) gibi nispeten daha az bilinen filmlerle tanınan Jeff Wadlow geçmiş. Cinedergi’nin Nisan sayısında Kick-Ass 2’nin ön incelemesini yaparken Jeff Wadlow’un bayrağı yetenekli bir yönetmenden aldığını ve bu nedenle sırtına iki kat yükün bindiğini söylemiştim. Nispeten de öyle olmuş. Filmdeki yönetmen değişikliği her ne kadar kendini belli etse de Wadlow’un başarısı görmezden gelinecek gibi değil. Oyuncu kadrosunda ise Kick-Ass rolünde yine yetenekli oyuncu Aaron Taylor-Johnson’ı izliyoruz. Hit-Girl rolünde yine son dönemin yükselen yıldızı Chloë Grace Moretz’i izliyoruz. Red Mist yeni adıyla Mother Fu**er rolünde Christopher Mintz-Plasse de filme yeniden dönüyor. Bu kemik kadronun yanına bir de taze kan ekleniyor ve başarılı komedyen Jim Carrey’i de Colonel Stars and Stripes rolünde izliyoruz. Yeni katılan diğer oyuncuları da göz önüne aldığımızda başarılı seçimler yapıldığı bir gerçek.

Hikayemiz ilk filmin kaldığı yerden devam ediyor. Mindy Macready nam-ı diğer Hit-Girl okuluna adapte olmaya çalışmakta, Dave Lizewski diğer adıyla Kick-Ass ise içinde yanan süper kahraman ateşini söndürmeye çalışarak sıradan sıkıcı hayatına devam etmektedir. Tabii ki bu fazla uzun sürmeyecektir. İlk filmde babası öldürülen ve bundan Kick-Ass’i sorumlu tutan Christopher Mintz-Plasse’in canlandırdığı Chris D’Amico yani Red Mist, ortaya yeni adıyla tekrar çıkacak ve normal hayata adapte olamayan kahramanlarımız maskelerini yeniden takmak zorunda kalacaklardır. Üstelik bu sefer ekibe yeni kahramanların da katılmasıyla konu daha da ilginç bir hal alacaktır. Filme gelen en taze kan kuşkusuz Jim Carrey. Carrey’in canlandırdığı Colonel Stars and Stripes Kick-Ass’den etkilenerek kurduğu çete ile filme yepyeni bir soluk getirmiş. Kick-Ass ve Colonel Stars and Stripes büyük bir ittifak kuracak, eski adıyla Red Mist yeni adıyla Mother Fu**er’ın kurduğu çeteye karşı amansız bir mücadeleye girişeceklerdir. Her ne kadar başlarda sırf babasına verdiği sözü tutmak için sıradan bir yaşantı seçmiş olsa da Hit-Girl de sonunda benliğine yenik düşecek ve ekibe katılacaktır.

Burada bir parantez açacak olursak, serinin ikinci filmi ilk filme oranla adapte olması biraz daha zor bir yapım. Her ne kadar çizgi romana sadık kalınmış olsa da bu sefer ilk filme oranla biraz daha kendini ciddiye alan bir film izlediğimiz aşikar. Özellikle dramatik yapıyı ve şiddeti kullanış biçimini göz önüne aldığımızda ilk filmden ayrılan keskin noktaları fark etmek mümkün. Örneğin Kick-Ass’in babasının öldürülmesi, Night Bitch karakterinin tecavüze uğraması (her ne kadar bu sahnede iş biraz olsun dalgaya alınmış olsa da) ilk filme oranla daha sert noktalar denebilir. Bu noktalar ile film, ilk filme göre dramatik açıdan daha ciddi bir zemine oturtulmuş. İlk filmde Red Mist’in babasının mizahi bir anlatımla öldüğünü hatırlarsak, Kick-Ass’in babasının sert öldürülme biçimini ortaya koyduğumuzda açık bir şekilde farkı hissetmek mümkün. İlk filmdeki mizahi hava bu sefer biraz daha ciddi bir atmosferde kendini hissettiriyor. Chloe Grace Moretz’in büyümüş olması, artık o sevimli küçük kız edasının kaybolmuş olması da Hit-Girl’ü bu bağlamda değerlendirmemize bir neden teşkil edebilir. Göze batan bu noktaları saymakla beraber bunların büyük negatif etkiler olduğunu ve filmi çok aşağıya çektiğini söylemek güç. En azından ilk filmi beğenerek seyretmiş olanlar için. Bu noktalar her ne kadar göze batsa da orijinal çizgi romanla paralel giden noktalar. İlk filmdeki mizahi havadan biraz uzaklaşılmış olsa da tamamen uygun bir uyarlama olması için çabalanmış.

İkinci filmde daha geniş ve eğlenceli bir oyuncu kadrosuyla, daha yoğun bir hikayede kendimizi buluyoruz. Mother Fu**er’ın ekibine katılan ve bizzat Mother Fu**er tarafından isimlendirilen kötü kahramanları keyifle izliyoruz. ‘Black Death’ olsun ‘Mother Russia’ olsun kötü takımda öne çıkan isimler. Özellikle filmin sonlarına doğru Mother Russia ve Hit-Girl kapışması oldukça başarılı ve bir o kadar eğlenceli. Kısa bir sahnede olsa Mother Fu**er’ın amcası rolünde Game Of Thrones’dan aşina olduğumuz Iain Glen’i görmek yüzümüzde hafiften bir gülümsemeye neden oluyor. Şayet bir üçleme olur ise Iain Glen’in yeni kötü adamımız olacağı sinyalleri de şimdiden verilmiş gibi.

Jim Carrey’in filmden biraz erken ayrıldığını düşünsem de performansıyla filme kattığı renk çok başka. Gönül isterdi ki son sahnedeki iyiler takımı-kötüler takımı kavgasında onu da görebilelim. Filmden sonra Carrey’in yaptığı ‘filmdeki şiddeti desteklemiyorum’ tarzı açıklamaları ise beraberinde tartışmalar getirmişti. Filmin oyuncuları Carrey’in düşüncesine saygı duyduklarını ama bu tepkisine anlam veremediklerini söylemişlerdi.

Toparlamak gerekirse Kick-Ass 2, ilk filmi keyifle izlemiş olanlar için kaçırılmayacak bir seyirlik. Yönetmen Jeff Wadlow’un çekimler sırasında nete düşen fotoğraflarından da anladığımız kadarıyla varını yoğunu ortaya koyduğu ortada. Ve kabul edelim ki Wadlow alnının akıyla bu işin altından kalkmış. Film, seyircileri toplamda 103 dakikalık aksiyon dolu eğlenceli bir maceraya çıkarıyor. Jenerikten hemen sonra gelen sahneden anladığımız kadarıyla üçüncü film haberlerini yakın zamanda almamız olası. Lakin çizgi-romandaki karakterlerin küçük olduklarını göz önüne alırsak yaşları ilerleyen ve deyim yerindeyse boyu posu alıp başını giden kemik kadro Chloe Grace Moretz’in, Aaron Taylor-Johnson’ın, Christopher Mintz-Plasse’in devam filmine uygun düşmeleri için yapımcı firmanın biraz acele etmesi gerek.

 

1981 İzmit doğumlu. Filmlere olan ilgisi 80’lerde eve video girmesi ile başladı. 80-90’ların akla kazınan kült filmlerini repliklerine kadar ezberledi. Korku, bilim kurgu ve fantastik türüne ayrı bir ilgisi vardı. 8 yaşında beyazperde ile ilk tanışmasından sonra sinema vazgeçilmez tutkusu oldu. Aynı zamanda bilgisayar, atari oyunları ve çizgi romanlarla içli dışlıydı. Commodore 64’ü ile sabahlara kadar oyunlar oynadı.Taşınmalar nedeniyle İzmit, Ankara ve Isparta’da farklı okullarda ilköğretim ve liseyi tamamladı. Üniversitede Turist Rehberliği bölümünü bitirdikten sonra çok istediği Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı. Korku sinemasına olan düşkünlüğü nedeniyle yüksek lisans tezini “1960-1990 Yılları Arasında Amerikan Korku Sinemasındaki Muhafazakârlık” üzerine yazdı. Amerikan korku sinemasının dönemin toplumunun psikolojik,ahlâki ve siyasi yapısına nasıl ayna tuttuğunu inceledi. Pek çok kurumsal firma, haber sitesi, dergide içerik yazarlığı ve editörlük yaptı. Şu anda hala metin yazarlığı ve editörlük yaparken aynı zamanda bazı online platformlarda, basılı dergilerde sinema yazıları, eleştiriler yazıyor, özel dosyalar hazırlıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.