A still from the movie Black

Çoğumuz için bir renktir siyah; çiçeğin kırmızısı, denizin mavisi, ağacın yeşili gibi… Michelle McNally içinse bir renk değil siyah; bir hapishane, bir ışık yokluğu, dünyanın ona kendini sunma biçimi…

A still from the movie Black

Ve sesler… Tahtadaki tebeşir gıcırtısı, Vivaldi’nin Dört Mevsim’i, kedi mırıltısı, kayalara çarpan dalgalar, burundan çıkan nefesin attığı tiz çığlık, sevgilinin “buradayım” demesi… Bunlar da siyah Michelle McNally için…

Michelle kör, sağır ve dilsiz…

Siyah, Michelle için her şey! Her şey; kader hariç…

O sadece dokunabilir, koklayabilir ve tadabilir… Duyamaz, göremez ve konuşamaz. Hani öyle ki, ancak bir sihirbaz çekebilir onu insanlığa, hayvanlığın eşiğinden. Ama size söyleyeyim; sihirbazlar var hayatta!

 

2005 yapımı bir Hint filmi olan Black (Siyah) ezber bozan cinsten… Irakla, Rusyayla, ajanlarla haşır neşir Hollywood’a inat, sıra dışı senaryosu ve harikulade oyunculukları ile Black “Beni izle! İzle ve unutma!” diye haykırıyor.

 

Sanjay Leela Bhansali’nin yönettiği ve başrollerini Amitabh Bachchan ve Rani Mukerji’nin ustalıkla paylaştığı Black, doğuştan kör-sağır ve dilsiz olan Michelle McNally’nin, Debraj Sahai adında tuhaf bir “öğretmen” aracılığıyla ışıkla tanışmasını ve çiçek açmasını anlatıyor. Filmin türünü “dram” olarak etiketleyip bırakmanın haksızlık olacağını düşünüyorum zira 122 dakikalık bu seyirde kâh bir şiiri “izliyor”, kâh bir masala “dokunuyor” hissine kapılıyor insan.

 

Michelle’in erişilemez vahşi dünyasında kelimelerin, cümlelerin, anlamların yeri yoktur. Anglo-Hint bir çift olan Paul ve Catherine McNally Michelle’i “zarar görmemesi” adına dış dünyadan sakınır ve beline bağladıkları bir zil ile takip ederek gözlerinin önünden ayırmazlar. Sahip olduğu üç duyuyla hayata tutunmaya çalışan yarı insan-yarı hayvan Michelle’le baş etmek zordur. Fakat McNally’ler için Michelle gibi –noksan- bir çocuğa sahip olmanın zorlukları ikinci kızları Sara doğduğunda daha da artar ve Paul McNally yapılacak en doğru şeyin Michelle’i bir akıl hastanesine yatırmak olduğuna karar verir. Catherine McNally kocasından son bir şans isteyerek, Michelle’i akıl hastanesine yatırmadan önce Michelle gibi özel çocuklara yaptığı öğretmenlikle nam salan Debraj Sahai’ye ulaşır. Siyaha ilk ışık düşmüştür artık.

Debraj Sahai hafif çatlak, alkolik, sivri dilli ve inatçı bir adamdır. Kendine has, tuhaf, acımasız yöntemleri olan Debraj işe ilk olarak Michelle’in beline bağlanan zili çıkarıp “Kızınıza bunu yapamazsınız; o bir hayvan değil. Onu akıl hastanesine de yatıramazsınız çünkü onun aklı hasta değil!” tavrıyla Paul’ün öfkesini kazanır ve kovulur ancak Debraj’ın gitmeye niyeti yoktur. Debraj’ın inadı, siyaha düşen ikinci ışıktır. Işığın siyaha damla damla düştüğü uzun yolculuk böylece başlar.

 

Ve kimse bilmez ki, Michelle’in aydınlanan bilinci, Debraj’ın yıllar sonra içine düşeceği zihinsel karanlığın umudu olacaktır.  Michelle anormal koşullar altında zorlu ama ışığın olduğu normal bir hayatta ilerlerken, Sahai’nin zihnindeki siyah lekeler karanlığa dönüşecektir ve kader bu iki noksan insandan, güzel bir tamlık yaratacaktır.

 

 

Işığın karanlığı, sözcüklerin sessizliği peyderpey ele geçirişinin hikâyesinde, her hayatın alfabesinin farklı olduğunu ve bütün duyuların beynin himayesindeki hizmetçiler olduğunu görüyoruz. Çoğunluğun alfabesi A-B-C-D-E ile başlıyor, bazılarınınki ise S-İ-Y-A-H ile… Bilinç, öncelikli olarak kafadaki gözlerle görmeyi tercih ediyor; onların yokluğunda ise kendi gözlerini açıyor. Işığın tek kapısı gözler değil, sesin tek kapısı kulaklar değil ve konuşmanın dille sandığımız kadar derin bağları yok. Debraj Michelle’e teniyle duymayı, elleriyle konuşmayı –ama en önemlisi- bilinciyle eksiksiz bir hayat yaşamayı öğretiyor. Başta da söylediğim gibi, sihirbazlar var hayatta!

 

Duyuların noksanlığı üzerine kurulu olan Black, beş duyunuzu yerinden oynatıyor ve insana sorduruyor: Her noksanlık, bir yetersizlik midir? Her siyah karanlık mıdır?

Hint diyarının mistik ezgileri eşliğinde kendi kendini izlettiren Black, hayatı dogmalarla ve dayatmalarla algılayış biçimimize bir balyoz indirip bizi duyular üstü bir bilince davet ediyor. IMDB’deki 7.9’luk oyu bir yana, bu film izlenir mi diye sorarsanız, bi’ dokunun derim…

 

Esra Başak Narin

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.