Pan’ın Labirenti’ni çekerek gönlümüzde taht kuran Meksikalı Usta Guillermo Del Toro, son yapıtı Pasifik Savaşı (Pasific Rim) ile Japon işi Kaiju (garip yaratık, dev canavar vs.) filmlerine saygı gösterisinde bulunuyor.

Voltran’dan Godzilla’ya, Transformers’dan Power Rangers’a tam ortaya karışık bir iş bu… Yük gemisini budaklı odun gibi kullanarak uzaylı dev canavara girişen kocaman robot varsa, ben bu filmi her türlü izlerim arkadaş! Ötesinde görsel efekte ve ince işçiliğe de laf yok, lakin senaryo ve oyunculuklar harbiden tıraş.

Aslında sürpriz finaliyle beğenimi kazanan İspanyol işi “Ceset” (El Cuerpo) veya yeniden çevirim tipi kanlı seri katil filmi “Manyak”ı (Maniac) yazacaktım. Ancak asla eskimeyen ‘ergen kafası’ yaşamanın ısrarıyla ve bilimkurguya olan tutkumla, Pasifik Savaşı’nda karar kıldım. Uzaylıların istilası konulu ve dünyanın sonu mevzulu filmlerin neredeyse tamamı süper güç ABD’nin şovuna dönüşür. Pasifik Savaşı’nda bu yok, en büyük artı, hiç kuşkusuz. Hatta dünya liderleri, “Jaeger” (Avcı) adlı iki veya üç insanın zihinle kontrol edebildiği robotlar yerine, TOKİ’yle, pardon inşaat sektörüyle kafayı bozmuşlar resmen, surlar yaptırıyorlar her yere, bizim yaratıklar ise zorlanmadan aşıyor bu engelleri, neyse…

Dünyaya Pasifik’in dibinde açtıkları gedikten saldıran uzaylı yaratıklar, 3., 4. Kategori derken 5. Kategoriye yükselirler, yani giderek büyürler ve durdurulması neredeyse imkansız hale gelirler. Dünya liderlerinden umdukları desteği alamayan askerler ise, bir anda tek başlarına kalmışlardır. Onlar ordu değil, direnişçidirler artık. Maddi destekçileri ise Hong Kong’daki yaratık mafyasıdır. Her derde deva, ölü canavar bedeni… Haliyle komik. Zaten filmin karakterleri de hayli karikatürize, araya aile sorunları, geçmişten günümüze hala demlenen travmalar filan da eklenmese, absürt fren yapamayacak, tuhaflık katlanarak çoğalacaktı. Kıtalararası güdümlü, nükleer balistik füzeler çağında, hatta günümüzden de 7 yıl sonrasında, 2020’de, et yığını yaratıkları vurmak varken, metal yığını robotlarla döverek öldürmek, başlı başına çocukça zaten. Sonrasında ilk kaybeden robotun Çinli olması, dayanıksız Çin mallarına gönderme yapmaktır, icabında… Rusya’nın Sibirya’ya özgü güçlü robotunun ikinci sırada pert olmasından hareketle, filmimizin asıl kızı, çekik gözlü güzel ve deli dahi karışımı Alman doktor dışında kalanları da göz önüne aldığımızda, yönetmenimiz her ne kadar Latin olsa da Anglosakson gibi düşünmeye başladığına delalettir, yani bence… Abartmış da olabilirim, elbette… Gişeye kötü bir giriş yapan, batacağı ve zarar edeceği konuşulan Pasifik Savaşı’nı yaşı kaç olursa olsun, hep ergen kalabilen tüm hemcinslerime ve aynı kafayı yaşadığımıza inandığım bazı kadınlara (anlatabildim umarım) öneriyorum. Arkadaşlar, eşinizi, sevgilinizi götürmeyin lakin, bu ne biçim film diye fırça yemek, harbiden olasılık dâhilinde…

Alper Turgut, Adana’da doğdu, üniversitede gazetecilik okudu. Uzun seneler, çeşitli gazetelerde çalıştı, farklı alanlarda görev yaptı, sendikacılıkla uğraştı. Sonra bir gün (Haziran 2006), şans eseri, çocukluk aşkı sinemaya bulaştı, işte o tarihten beridir, filmler üzerine düşünmeyi, konuşmayı ve yazmayı sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.