Cafer Penahi Muhsin Mahmelbaf, Abbas Keyrüstemi, Bahman Ghobadi gibi dehalar barındıran İran sinemasının büyük yönetmenlerinden biri. Beyaz Balon (1995), Ayna (1997), Daire (2000), Kanlı Altın (2003), Ofsayt (2006) gibi iz bırakan filmlerini izlediğimiz Cafer Penahi ne yazık ki artık film çekemiyor. Zira İran mahkemeleri kendisini film çekmeme cezasına çarptırdı.

Penahi 20 yıl boyunca film çekmemekle cezalandırıldı. Akla ziyan bir yasak bu. Zira yasak yalnızca film çekmeyi yasaklamıyor: Yasak önümüzdeki 20 yıl boyunca senaryo yazmamasını ve röportaj vermemesini kapsıyor. Penahi’nin İran’ı terketmesi de yasak, ev hapsinde tutuluyor.

Hedeflenen şey belli: Büyük bir yönetmeni düşünmekten alıkoyamıyor iseler de, düşündüklerini ifade etmekten alıkoymak, sessiz çığlığa boğmak, ademe mahkum etmek.

 

Yasaklara karşı sanatçı dayanışma(ma)sı

Mücteba Mirtahmasb belgesel filmleriyle tanınan 1971 doğumlu İranlı bir yönetmen. Film çekmesine izin verilmeyen yönetmenler ile dayanışmak amacıyla Penahi’nin evinde geçen bir gününü çekmeye karar veriyor Mirtahmasb. Ve sonuçta belki de modern dönemin sansüre dair, yasaklara dair en önemli belgesel yapımlarından biri ortaya çıkıyor: Bu Bir Film Değildir.

Filmin çıkış noktası yasakçıların bir yasağı unutmuş olması: Film çekmeyi, senaryo yazmayı yasaklamayı hatırlarken oyunculuk yapmayı yasaklamayı unutmuşlar Cafer Penahi’ye. Film boyunca ev hapsinde bulunan Penahi’nin bir gününe tanık oluyor, çekmeyi planladığı ancak çekemediği filmin senaryosunu anlatmasını izliyoruz, oyunculuk yapıyor Cafer Penahi, kendi sahnesinde, kendi hayatında.

Mirtahmasb, Penahi ile dayanışma göstermeye cesaret edemeyen pek çok İranlı yönetmen ve sanatçıdan farklı. O, başına gelecekleri bile bile, Penahi ile dayanışmayı seçiyor. Mirtahmasb, bu dayanışmanın cezasını çekti elbette ki: İran mahkemeleri 2011 yılında Altın Portakal’a davet edilen Mücteba Mirtahmasb’ı da yurtdışına çıkış yasağına çarptırıyor.

Çok anlamlıdır ki; Penahi, bu belgeseli kendisi ile dayanışmayan meslektaşlarına ithaf etmekte filmin sonunda.

 

Sansürün yıkıcılığı

İnsan oğlu konuşmakla kaim. Varoluşumuza içkin düşünmek ve anlatmak. Kendimizi ifade etmek en temel insan hakkı, sözümüzü duyulur kılmak.

Ancak sanatçılar farklı düşünür derler. Onlar bizden farklı şeyleri duyumsar, bizlerden farklı şeyleri görebilir, bizden farklı işler zihinleri. Buna göre Penahi’nin beyninde milyonlarca çekilmeyi bekleyen güzel sekans uçuşuyor olmalı. Işığın hangi açıdan geleceği, nefretin yada kaygının yada sevginin yada özlemin nasıl ifade edileceğine dair binlerce sır uçuşuyor beyninde.

Düşünün ki, kafanızın içinden yaratmak istediğiniz binlerce umut geçiyor ve hiçbirini hayata geçirememekle cezalandırılmışsınız. Kafanızın içinde dehşet ve kıyametler, ancak dış dünyanı süt liman. İçinizde susmak bilmeyen bir çocuk var ancak dudaklarınız mühürlenmiş.

Böylesi bir zulmün insanın ruh dünyasında yaratacağı dehşet ve yarayı çok iyi görüyoruz Bu Bir Film Değil’de. Senaryoyu nasıl çeke(meye)ceğini anlatan Penahi bir yerde duruyor, gözleri doluyor, gidiyor bir cigara yakıyor, “Olmuyor” diyor, “Çekemedikten sonra, oyuncu ile o praksisi yaratamadıktan sonra ne anlamı var, orada ortaya çıkan güzelliği göstermedikten sonra, sadece anlatmak… Çocukça bir şey bu.” İşte o an, sansürün ruh dünyalarında yarattığı izin hiçbir perde olmadan beyaz perdeye yansıdığı an.

 

Oyunu terketmeye cesaret etmek

Cafer Penahi’nin tam bir sinema başyapıtı olan, beyaz perdenin gerçek ile tekinsiz sınırlarını zorlayan filmi Ayna’da bir sahne vardır: Filmin başrol oyuncusu beş-altı yaşlarında küçük bir kız çocuğudur. Annesi okuldan kendisini almaya gelmeyince otobüse kendisi binip eve gitmeye karar verir. Otobüse biner ama otobüsün yanlış yöne gittiğini anlar. Sıkılmıştır küçük amatör oyuncumuz. Filmin tam ortasında kafasından başörtüsünü çıkarır, bağırmaya başlar: “Oynamak istemiyorum ben artık, bana ne, durdurun otobüsü, yeter artık!”. Şaşırır herkes, kameraman “Çekmeye devam edeyim mi” diye sorar yönetmene, şöfor otobüsü durdurur, ufaklık dışarı çıkar, kamera takip eder. Bir anda film biter, film gerçek olur, bir çocuk zihninde oyun ile gerçek, hayat ile hayal belirsizleşir. Bir anda beyaz perdenin ışığından evlerimize salonlarımıza hayata döner kamera…

Cafer Penahi tabi tutulduğu zulüm karşısındaki ruh halini yansıtmak için işte bu aforizmayı kullanıyor. Penahi’nin kendini ifade etmek istediğini, ancak elinin kolunun nasıl bağlandığını, ruh dünyasında nasıl fırtınalar koptuğunu görüyoruz tam o anda: “ Ben de kendimi bu küçük kız gibi hissediyorum” diyor büyük yönetmen, “Oyundan çıkmak istiyorum, yeter demek istiyorum, ben onun aynisini yapıyorum şuan.”

Gerçekten de insanın çektiği acılar karşısında çocukları gibi gördüğü eski filmlerine sığınması ne kadar acı…

 

Hayatın ve hayalin tekinsiz sınırları

Bu bir film eleştirisi değil demiştik başta. Evet, bu bir film eleştirisi değil. Sanatın ıslah edici ve sorgulayıcı olması gerektiği yerde yasaklandığı bir dünyada, insani olanı yaşatmak yerine öldürdüğümüz bir çağda sanat eleştirisi de anlamsızlaşıyor. Sanatçının özgür olmadığı bir çağda ruhlarımızın özgür olmadığını duyumsamamak ne kadar hazin.

Belki yasalara uygun olan, ama adalete ne bu dünyada ne de öte dünyada uymayan bu yasak, sanatın hayat ile sınırlarındaki tekinsiz buğuyu da kaldırıyor. Sanatın devrimci ve praksis üreten bir yaşam pınarı olduğunu bir kez daha gözümüze sokuyor saçma sapan yasaklar. Bir yandan anlamın günücü ifşa eden bu tezgah, bir yandan da hayatın anlamsızlaşması ve sessizleşmesi anlamını taşıyor.

 

“Bu bir pipo değildir”

Umuyoruz ki Cafer Penahi bu yasaktan kurtulur ve İran sinemasının bu büyük yönetmeninden daha pek çok güzel film izleme fırsatı yakalarız. Ancak bugüne kadarki yaptıkları ve sansüre karşu dik duruşu ile de Penahi ayakta alkışlanmayı sonuna kadar hakediyor.

Bu Bir Film Değildir, ismiyle tezat olarak, çağımızın en sahici filmlerinden biri olarak not edilmeyi haketmekte. Bu Bir Film Değildir, aynen Rene Margitte’in bir pipoyu resmettiği resmine “Bu bir pipo değildir” deyişindeki gibi sinemanın yedinci sanat olarak anlamı, itibarı, değeri, amacı ve varoluş imkanları üzerine en radikal ve avantgard film eleştirilerinden biri olarak tarihe geçmekte.

Bünyamin ESEN

 

 

(*) Bünyamin ESEN, London School of Economics and Political Science, Department of Social Policy

 

 

Görseller:

http://4.bp.blogspot.com/-uZGe4FnadDs/T3c0aGQmXmI/AAAAAAAAAZk/mBXWVEhNnWw/s1600/Cinematheque-This-is-not-a-Film.jpg

http://www.sharmillfilms.com.au/wp-content/gallery/this-is-not-a-film/jafar-04_.jpg

http://wallpapers.fansshare.com/gallery/photos/560289/this-is-not-film-jpeg/

http://2.bp.blogspot.com/-aDAfLW4ITyw/TionO24u24I/AAAAAAAADyc/NH33dRNn46U/s1600/This%2Bis%2Bnot%2Ba%2Bpipe.jpg

http://www.imdb.com/media/rm2686954496/tt1667905

http://s3.amazonaws.com/auteurs_production/images/film/the-mirror–2/w1280/the-mirror–2.jpg

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.