“Umut Işığım” (Silver Linings Playboook), biri erkek biri dişi, iki yaralı yüreği anlatıyor. Yaşadıkları travmalardan dolayı rutini bozan, haliyle raydan çıkan bu iki yarı deli, çareyi de, seviyi de, geleceği de birbirlerinde bulacaktır, elbette…

İyi hisset tarzında bir romantik komedi bu, türe dair tüm klişelere rağmen, filmi benzerlerinden ayıran şeyler de var, vasatı aşan oyunculuklar, yönetmenlik becerisi ve bir parça da derinlik… Çoksatar bir romandan uyarlanan Umut Işığım’ın en büyük problemi ise inandırıcılık mevzusu… Bir adamın, kendini aldatan, üstelik hastaneye kapatılmasına yol açan eski eşine olan illallah dedirten takıntısı, bir şarkı yüzünden resmen kafayı kırması, affedersiniz biraz salakça… Hadi her erkek biraz çocuktur, yanı başındaki güzelliği görmeyip, hep uzaklara bakacak kadar gözleri bozuktur diyelim, bu kusuru affedelim. Bunun dışında bu film iki saatlik bir terapi, daha ne olsun. Hem bir seanstan daha ucuza da gelir, ben seyredin derim.

Bağımsız sinemadan Hollywood işi yapımlara dümen kırsa dahi, ruhunu ve kabiliyetini koruyan David O. Russell, iki yıl önce çektiği, ikisi Oscar toplam 41 ödül kazanan “Dövüşçü”nün (The Fighter) ardından çıtayı düşürmüyor, yine sorunlu bireylere ve elbette aileye dair Umut Işığım (dört dalda Altın Küre adayı) ile geri dönüyor. Filmin en büyük artısı ise genç yıldızların belki de en yeteneklisi Jennifer Lawrence ile giderek üstüne koyan Bradley Cooper’ın kimyasının tutması ve oyunculuklarıyla bunu taçlandırmaları… Büyük usta Robert De Niro da bu sevimli ikiliye katılınca, haliyle ortaya çıkan şeyin adı zevk, keyif ve güzellik oluyor. Bir erkek, aldatılmış ve tımarhaneye kapatılmış, şiddete meyilli ama yine de unutmak istiyor ihaneti… Umudu var, işine, eşine geri dönecek, ikinci turda her şey çok daha güzel olacak. Ve bir kadın, gencecik, polis olan eşini yitirmiş, bedeni matemden çıkmış, ruhu yasta kalmış. Muhafazakarlar sapıtmış, iş yerini resmen karıştırmış derdi, biz demeyelim. Mahalle baskısı mevzumuz değil. Neyse… Biz daha da fazla açık vermeden devam edelim. Pat, hastaneden çıkıyor ve ailesinin yanına dönüyor, polisin ve psikiyatrinin gözetiminde, her an ensesindeler. Mahkemeden de karar çıkmış, 150 metrelik, bunun adı eski eş uzaklığı… Holigan babası ve melek annesi ile de sorunlar yaşan Pat, demin bahsettiğimiz güzel komşusu Tiffany ile bir araya gelir. İki zıt kutup, birbirini önce iter, sonra biri kaçar diğeri kovalar, ardından da yakınlaşma evresi başlar.

 

Evet, bu film dürüst, işinde gücünde, ukala, havalı tiplerle, gayet steril aşk modeli üzerinden ilerlemiyor. Kırıkları olan, yaralarına merhem arayan karakterleriyle hayata daha yakın, kutsal aileye verdiği öneme, çözümü yine orada yinelemesine rağmen…

 

Alper Turgut, Adana’da doğdu, üniversitede gazetecilik okudu. Uzun seneler, çeşitli gazetelerde çalıştı, farklı alanlarda görev yaptı, sendikacılıkla uğraştı. Sonra bir gün (Haziran 2006), şans eseri, çocukluk aşkı sinemaya bulaştı, işte o tarihten beridir, filmler üzerine düşünmeyi, konuşmayı ve yazmayı sürdürüyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.