Banu Bozdemir

Serap Aksoy hüzünlü, duygusal kadın rollerinden sıyrıldı, kutsal sopayı eline aldı. Dünyanın temel sorununu şiddet ve sevgisizlik olarak gördüğünü söyleyen Aksoy’la hem gerçek hayattaki hem de filmdeki iktidar anlayışını sorguladık, Aksoy’un dünyaya bakışı gereği çok olumlu bir tablo yakalayamadık. Ama bu sonuna kadar komik bir film, gerçek hayatın tersine… Serap Aksoy’la zorlayıcı ve samimi bir sohbet yaptık…

Filmin setine de ziyarete gelmiştik, orada da tanıklık ettik… Film için ‘tersine dünya’ desek yanılmayız değil mi?
Evet bir anlamda tersine dünya denilebilir, roller değiştiği zaman… Erkekler kadın olmanın ne demek olduğuna empati yapıyorlar, kadınlar da erkeklere… Kadınlar ve erkekler aynı kromozomları taşıdığı için buradan yola çıkarak erkeklik ve kadınlık durumlarını anlamaya çalışıyorlar. Cinsler bir diğerini anlamaya çalışıyor.
Sette gördüğümüz kadarıyla kadınlar sopayı eline almış gibi duruyordu…
Erkek dünyasını taklit ediyorlar. Çünkü erkekler ellerinde sopayla, şiddeti olabildiğince kullanıyorlar. Yeryüzünün en temel sorunu.
Erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz diyebiliriz o zaman…
Diyebiliriz tabi. Başka türlüsü söylemek mümkün değil. İktidarı simgeleyen bir şey zaten. İktidar: sopa.
İktidar anlayışından çok yere gidebiliriz. İktidarı daha bütüne yayarsak, politik bir zeminde aratırsak, bugünkü iktidar anlayışı için ne dersiniz?
Alabildiğine şiddetli bir iktidar. Siyaseti eskiden beri insanlığın çözümleri için üretilen düşünce sistemleri diye düşünürüm. İnsanlığın sorunlarına katkı verirken olabildiğince şiddet de var. Bütün iktidarlarda var, ancak demokrasinin gelişmiş olduğu bazı toplumlarda böyle değil. Ona ulaşmak için de çok büyük bir yol gerekiyor. Şiddetin azaldığı yerde büyük bir duygu ve kültür olması gerekiyor.
Peki insanlar şiddetin azaldığı noktada, hemen kabuk değiştirebilirler mi? Uyumsuzluk yaşamazlar mı bir süre?
Bu yaşa kadar anladığım şey şu ki, insanların en temel sorunu sevgisizlik. Açgözlülük ve şiddet. İnsanlar sevgiyle buluştukları zaman niye şiddet yok diye bir soru sormazlar. İnsanı en mutlu eden tek kavram sevgi. Sevginin olduğu yerde şiddet olamaz. Ama biz sevgisiz ve açgözlü bir dünyada yaşıyoruz. Herkes eline bir sopa alıyor. Eli sopalı binlerce insan var ve herkes birbirini parçalamaya çalışıyor.
Bayağı umutsuz bir tablo!
Ayakta durmaya çalışıyorum. İnsanlar bana soruyorlar şimdi ne yapıyorsun diye? Yaşama savaşı en büyük savaş. Dengelerini tutarak ayakta durma savaşı.
Bir sanatçının daha olumlu ve aynı zamanda daha tepkisel olması beklenir zaten.
Ben de olumlu bakmaya ve hayal kurmaya çalışıyorum. Beni hayata bağlayan iki şey. Hep hayal kurmak ve olumlu düşünmektir. İkisini beceremezsem bütün dengelerim altüst olur.
Kukuriku: Kadın Krallığı’nda his olarak nasıl bir dünya var peki?
Kadın Krallığı dram, komedi, trajikomik, şirin, tatlı güzel bir film. Ama bu filmin temelinde çok önemli tema var. Şiddet ve iktidar. İktidar kadının eline geçerse onu nasıl kullandığı önemli ki, çok kötü kullanıyor. Ve sonunda iktidar tekrar erkeklere geçiyor, küçük bir el değişimi yaşanıyor. Farkındalığı ve zekası olan insanlar bu filmde hem çok eğlenebilir, hem de filmden çıktıktan sonra düşünebilirler de…
İş dünyasında olan, söz sahibi olan kadınlar etrafımızda ve biz de öyleyiz sonuçta… Kadın Krallığı’nda nasıl bir işleyiş hakim?
Ben de o küçücük kasabada söz sahibiyim, eli sopalı bir cadıyım. Kanunları ben çıkarıyor, kimin ne yapacağına ben karar veriyorum.
Siz aynı zamanda mutsuz bir kadını canlandırıyorsunuz ama…
Evet, acımasız, hoyrat, sevgisiz. İktidarı ele geçirince iyice kullanan bir kadın. Erkeklere tekme tokat girişiyor. Sadece farkındalıkları olmayan insanlar ego geliştiriyor şiddet kullandıktan sonra.
Zambak karakteri bugüne kadar sizin oynadığınız diğer karakterlere pek benzemiyor zaten.
Ben bugüne kadar psikolojik derinliği olan roller oynadım. Bu kadar değişik bir rolle ilk defa karşılaşıyorum.
Hoşunuza gitti mi peki?
Çok marjinal, çok çizgi dışı bir roldü. Tabii ki sınırlarımı zorlayan bir roldü ama çok keyif aldım, insan her zaman böyle bir rolle karşılaşamaz. Zaten çok az senaryo ve çok az iyi rol geliyor elimize. Herkes birbirini taklit ettiği için.
Bir de oyuncuların üzerine yapışan roller var, yapımcılar ve yönetmenler o rol için belli kişileri düşünürler hep. O kişi için kalıp roldür o.
Zannederler ki hep aynı rolü oynamalı. Sanki maske var.
Kadın rollerinin azlığı konusunda ne dersiniz?
Normal değil mi erkek ağırlıklı bir dünyada. Parlamentoda bile kaç tane kadın milletvekili var ki? Anchormanler bile erkek, bir tane kadın yok. Senaryolar da diziler de onların üzerine yazılıyor, hayatı onlar idare ediyor.
Kukuriku bir şey demeye çalışıyor mu peki gidişat konusunda?
Her şeyin eksi ve artılarıyla var olduğunu düşünüyorum. Şu andaki iktidardan bahsediyorsak artıları da eksileri de var. O da istediğimiz demokrasi anlayışının tam yerine oturmamasından kaynaklanıyor. Belki bizim hayal ettiğimiz demokrasi de çok ütopik bir şey. O nedenle bir tatminsizlik hali var. Ben bir sanatçı olarak, yani hayatı hisseden ve düşünen bir insan olarak hiçbir zaman hiçbir şeyden memnun değilim. Kocamla yaşadığım süreçte de her şeyi çok eleştirirdim. Çünkü ben bir muhalifim. Güzel şeyleri de görüyor, alkışlamasını da biliyorum ama ben özünde hayata karşı bir muhalifim. Hayatla ilgili hep sorularım var. Mükemmeliyetçilik duygusu. Belki de oyunculuk defosu bu. Sanatçılık arızası. Hayatı çok düşünen, gören ve hisseden biri hayata hep sorularla bakmak zorunda. İyi bir şey olduğunda da daha iyi bir şey nasıl olabilir duygusu.
Filmografinizde ağırlıklı roller var, dizi ve sinemada bu bir süre devam etmiş. Sonra bir yerde büyük bir es var.
Evet siyasetçi bir eşle evlenince hayatımda beş-altı senelik bir boşluk oldu. Bir de onun çok ağır bir hastalığı vardı biliyorsunuz. O süreçte sinema, dizi ve diğer işlerimden biraz uzak durdum. Bunu da çok severek ve isteyerek yaptım. Çünkü o da bir roldü, siyasetçi eşi olma rolü. Yaşam savaşı vermeye çalışan bir insana arkadaşlık rolü. Bu iki rol bana hayatta çok şey öğretti. Belki o ara daha fazla dizi ve film çekebilirdim ama bence çok daha fazla şey öğrendim. Yaşamımın amacı hep öğrenmek ve gelişmek. Kişisel gelişim çok önemli hayatımda. Karşıma çıkan her şeye hep bundan ne öğrenebilirim diye bakıyorum.
Dönem filmlerini sever misiniz?
Evet, dönemi çok severim ben zaten. Ruhumda var o klasiklik. Geçmişe bağlılık. Geçmiş yaşantımda var bir şeyler, kopamamışım.
Dizi oyunculuğuna nasıl bakıyorsunuz, oynuyorsunuz sonuçta da?
Oynarım elbette. İyi bir senaryoyla karşılaşmak, iyi bir projenin içinde yer almak bir rastlantı. Genç oyuncular için ilk iki kavram şöhret ve para oluyor sanırım. Dizilerden kazandıkları paraları hiçbir yerden kazanamazlar. O yüzden çok seçici olmuyorlar. Bizim için öyle değil.
Uzayan diziler konusunda neler söylersiniz?
Gönül ister ki her şey tadında kalsın. Ama bazen seyircinin talebi yapımcıları da zorluyor. Ben bütün dizileri takip ediyorum ama izlemiyorum. Her şeyin farkındayım. Bir tek Ezel dizisine sevdalıyım. Bir de Öyle bir Geçer Zaman ki çok beğeniyorum, ama şiddet dozunu çok yüksek buluyorum, yüreğim kaldırmıyor. Ama dört dörtlük bir dizi. Biraz şiddeti düşürseler harika olacak.
Son sorulara doğru hemen Kukuiku’ya dönüyoruz tekrar. Seyirci bu filmde neler görecek bulacak?
Sadece iki saatte gülüp gidecekleri bir film olmadığını düşünüyorum. Biraz şiddet ve iktidara yönelik. Biraz farkındalıkları gelişir. Kadınlık ve erkekler durumuna ilişkin bir empati geliştirebilirler.
Ekibinizden memnun muydunuz? Gördüğüm kadarıyla ekibin ruhu birbirine çok uymuştu.
Çok memnun kaldım çok. Çok değerli oyuncular, çok muhteşem bir yönetmen ve görüntü yönetmenimiz vardı. Sonuçlarını bilemem ama çalışma ortamını yumuşatan, zarif, egolarıyla başa çıkmış bir erkek modeli olarak yönetmenimizi çok beğendim, takdir ettim. Böyle bir yönetmenle tanımış olmaktan dolayı da memnunum. Bundan sonraki işlerinde isterse seve seve olurum.

 

 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.