Karadeniz’e Off hiç yakışmıyor!
Banu Bozdemir
I am talking about the one that’s been going on for 20 years and caused the deaths of some millions of people every year: the medical industry. They https://simplexhardware.de/62848-potenzmittel-online-bestellen-ohne-rezept-71481/ have made it a priority to schedule their most important work and life events into a manageable framework so that they can have a chance to relax and do more of what they truly love – spending time with their friends and family. Generic or brand names are often preferred by patients as they enable them to recognise and avoid cheaper generics.
On the other hand, if a person has a disease that causes a lack of physical strength, they simply have a diet that’s high in meat. The second problem is that we as people usually get upset at our prednisone without a prescription own mistakes and we don’t realise them at the time. We don’t know why most pills are so expensive and most patients are not able to afford them.
Yaz aylarında Türk filmlerinin vizyona girmesi çok hayırlı değildir. Biz de ‘hayırdır’ diyerek filmin galasının yolunu tuttuk… Yaz rehaveti sinmiş galada tanıdık yüzler göremedik pek, yani sinema yazarı arkadaşlarımızı… Bazen bir filmin nasıl olduğunu bile bile gidersin ya… bizimki de öyle bir gidişattı. Film yani Off Karadeniz, aslında nesli tükenen orkinoslar üzerine bir belgesel çekme hazırlığı yapan, sonra koşullların değişmesiyle uzun metraja çark eden Nur Dolay’ın ilk uzun metrajlı filmi…
Filmin konusu İzmirli Melek’in (Melissa Papel) hakim olup tayinin Karadeniz’e çıkmasıyla ilgili… Melek’in sevgilisi laz… Kızın babası bu çocuğu istemiyor… O yüzden araya torpiller, atamalar giriyor kimi doğuya yollanıyor, kimisi de Karadeniz’e… Filmde ‘her yer vatan toprağı değil mi’ sözü gerekli gereksiz her yerden karşımıza çıkıyor. Kızın komutan olan babası doğuya atanınca, damat adayı olan laz da onun peşinden doğuda alıyor soluğu ve film bu ya onun şoförü oluyor. Sonra babanın karısıyla ilgili kıskançlık damarları tutuyor, hemen Karadeniz’de alıyor soluğu… Yıllardır koca dırdırından kurtulup, kendi hayatını yaşamaya alışmış anne, babayı Karadeniz’de türlü oyunlarla karşılıyor ama ne oyunlar…
Filmin gittikçe elden kaçan ve absürde kayan atmosferi ile karakterlerin gerçeküstü çabaları ister istemez gülmeye zorluyor. Konu bütünlüğü ve olay akışı diye bir şey yok. Sadece tabana yayılmaya çalışılan bir komedi var. Aslında alt metinlerine gittikçe kirlenen Karadeniz’e, denize çöp döken zihniyete, beton yığınlarına dönen sahillere karşı bir gönderme, çevreci bir yan var ama… Kadın hakimi kabullenmeme çabalarıyla sürüp giden bir ‘hakim bey’ esprisi de bir süre sonra anlamını yitiriyor. Yani Nur Dolay yollara vurduğu, her yeri bir vatan toprağı özlemiyle kucaklamaya çalıştığı filminde parodi tadından öteye gidemiyor. Keşke filmin bütün algısı öyle olsaydı, belki ortaya gerçekten de absürd komedi tarzı br film çıkardı diye düşünmeden edemiyoruz.. Ama işte… Karşımızda iyi niyetli bir film var, eskiden bu tarz filmlere kızardım ama artık bakılıp da görülmeyen her şeye üzülüyorum… Yani buram buram belgesel kokan bu filmi izlerseniz ne olacağını bilemiyorum, elim kolum bağlandı!
Karadeniz’in sinemaya çok yakıştığını düşünüyorum. O yeşillere gark olmuş atmosferden kötü bir film algısı yaratmak benim için bir hayli zor… Off Karadeniz tam da yeşillere dalmışken, çıkarıp çorak topraklara atıyor bizi… Keşke onca zorluğun içinden (Nur Dolay, yaptığım röportajda bir hayli zorlandığını anlatmıştı) seyri keyifli, akışkan, netlik problemi olmayan ve göğsünü gere gere çevreye, kadın olmanın zorluğuna ve yitip giden değerlere yaslamış bir film çıksaydı…