Fırat Sayıcı

Sherlock Holmes, sinema tarihinde en çok beyazperdeye aktarılmış karakter. Bu ay vizyona giren ve Robert Downey Jr.’ın yorumladığı “Sherlock Holmes” vesilesiyle sizler için biraz eşeleyelim dedik sinemanın engin topraklarını… Bakalım dedektiflik mesleği sinemada nasıl vücut bulmuş kendine?

Literatürlere göre dedektif, suçları soruşturmak ve suçluları yakalamakla görevli polislerdir. Ancak çoğu ülkede devlet görevlisi olmayan ve bu işi meslek olarak yapan özel dedektifler vardır. İşte gerek edebiyatta yada sahne sanatlarında gerekse sinemada olsun, daha çok bu tarz dedektifler konu olmuştur eserlere.   Edebiyatta yaratılan ilk dedektif karakteri, Edgar Allan Poe’nun Morg Sokağı Cinayeti 1841 tarihli romanındaki Auguste Dupin’dir. Aynı yüzyılın sonlarında Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’u, edebiyat tarihinde eşi benzeri görülmeyen bir ilgi uyandırmıştır. Tıpkı 200’e yakın kez sinemada da canlandırıldığı gibi… Sherlock Holmes, alışılmışın dışında alışkanlıkları olan, özel biridir. Cinayetleri çözümlemede kendine özgü yöntemler kullanır. Ona göre olanaksız olanın dışındaki her şey gerçektir.

Yurtdışında genellikle ‘mystery story’ olarak tanımlanan bu tarzın temel kuralları şunlardır; Çözülmesi gereken gizemli bir olay (genellikle bir cinayet ya da kayıp ve değerli bir eşya), çözümü engelleyen (geciktiren) kişi ya da olaylar, zaman zaman kuşkuları üstlerine çeken aslında masum ama şüphe uyandıran insanlar, asıl suçlu ya da suçluların kurduğu tuzaklar, yanıltıcı durumlar, sonuca götürecek irili ufaklı ipuçları ve de tabi ki tüm bileşenleri kullanarak sonuca ulaşacak işini bilen bir dedektif… Gelin hep birlikte, sinema tarihinin nevi şahsına münhasır -bazı- dedektifleri ve filmlerini inceleyelim…

 

 

“The Private Life of Sherlock Holmes” – Sherlock Holmes

 

Usta yönetmen Billy Wilder’ın yönettiği ve Robert Stephens’in orijinal metne yakın bir Sherlock Holmes tiplemesi yarattığı film oldukça başarılı bir uyarlamadır. Holmes’ın olayları çözerken yamağı kıvamındaki Watson’ın da çözüme giden yolda parmağı olduğunu da hatırlatalım. Ayrıca bu film sayesinde Sherlock Holmes’un kadınlara neden yaklaşmadığı ortaya konmaktaydı. Kısa sürede temin edilip yeni uyarlamayı seyretmeden önce izlenmesi farz olmuştur.

 

“Hayalet Süvari” – Ichabod Crane

 

İşte Tim Burton’dan ilginç bir dedektif tiplemesi… Johnny Depp’in Ichabod Crane adında kendine has yöntemleri olan cool bir dedektifi canlandırdığı film, korku ve fantastik sinemanın polisiye öğelerle kol kola yürüdüğü bir çizgideydi. Mantık ve bilimi batıl inançlara karşı silah olarak kullanan Ichabod Crane, zaman zaman kendisiyle de çelişerek seyirciyi şaşırtmayı sağlıyordu.

 

 

 

 

 

“Şark Ekspresi’nde Cinayet” – Hercule Poirot

Sherlock Holmes kadar olmasa da Agatha Christie’nin romanlarında yarattığı Hercule Poirot, filmlerde bolca kullanıldı. İşte onlardan biri… Türk seyircisini de yakından ilgilendiren bir film: “Şark Ekspresinde Cinayet”… Hercule Poirot, Şark Ekspresi ile Balkanlar’da yaptığı bir tren yolculuğunda işlenen bir cinayeti aydınlatır.Bu sırada Konya’da duyduğu bir konuşma onu meraklandırmıştır. Bağdat’tan Avrupa’ya gitmekte olan trenin yolcuları arasında bir ceset bir de katil vardır.Ve ilginç olarak bay Poirot bu cinayeti iki farklı yoldan çözümlemiştir. Şunu da hemen belirtelim; Agatha Christie, bu romanı İstanbul’da Pera Palas’ta yazmıştır. Filmi yöneten isim Sidney Lumet, zeki dedektif ise Albert Finney’dir.

 

 

“Kuzuların Sessizliği” – Clarice Starling

 

Thomas Harris’in aynı adlı romanından uyarlanan, 91 yapımı psikolojik gerilim türündeki “Kuzuların Sessizliği” şüphesiz ki sinema tarihinin en etkileyici yapımlarından biri. Bir seri katili durdurmak adına insan eti yiyen aristokrat caniden (Anthony Hopkins), yardım almak zorunda kalan Clarice Starling’i başarıyla canlandıran isim Jodie Foster idi. Ki bu film sayesinde Oscar’ı eve götüren isimlerden biri olmuştu.

 

“Çin Mahallesi” – Jake Gittes

 

Roman Polanski’nin bol ödüllü kara filminin ünlü dedektifi Jake Gittes’i unutursak liste eksik kalırdı sanırız. Filmin kısaca konusuna gelince… Zengin ve saygın bir toprak sahibi olan Mulwray karısı, özel dedektif Jake Gittes’den kocasının diğer kadınlar olan ilişkisini araştırmasını istiyor. Mulwray’in başka kadınlarla fotoğraflarını çeken Gittes, bir süre sonra korkunç bir komplonun ve sıradışı bir ilişkiler ağının içerisinde buluyor kendisini. Oyuncu krallardan Jack Nicholson’un can verdiği Jake Gittes, sinemanın görüp görebileceği en özgün dedektiflerinden biri kuşkusuz.

 

“Kızıl Nehirler” – Pierre Niemans

 

İşte yine bir edebiyat uyarlaması ve yine sinemanın en serinkanlı –modern- dedektiflerinden biri: Pierre Niemans… Son dönem polisiye edebiyatının önde gelen genç yazarlarından Jean-Christophe Grangé’ın yarattığı karakter dedektiflik kavramını olabildiğince gerçekçiliğe çekiyor. Yaralanabilen, yenilgiye uğrayabilen, zaman zaman aldatılabilen ve hatta tongaya düşen ender polis-dedektiflerden biri Niemans… Tabi onu canlandıran Jean Reno’nun katkısı büyük…

 

“Pembe Panter Serisi” – Jacques Clouseau

 

Çoğumuzun aklına ilk olarak çizgi film formatıyla gelen Pembe Panter serisinin sakar ve sevimli dedektifi Clouseau, sinemanın en sevilen komedyenlerinden Peter Sellers tarafından canlandırıldı. 5 serilik bir filmle geniş bir hayran kitlesine ulaşan Sellers, serinin altıncı bölümünün çekimlerine kısa bir süre kala vefat eder. Ancak komik dedektif tiplemesi hala, en çok onunla anılır.

 

“Budala Dedektif” – Ace Ventura

 

Jim Carrey ismini tüm dünyaya duyuran karakteri Ace Ventura’nın işi insanlarla değil, hayvanlarla… Düşük IQ’su ve sakarlık üstüne yaptığı çeşitlemelere rağmen sonuca her durumda ulaşmayı başaran bir şans yumağı… Ev sahibinin itirazlarına rağmen köpekten, kediye, papağandan, penguene bilimum hayvanı evinde besleyen budalalığın tarihini yazan şaşkın dedektif özellikle çocuklar tarafından bir hayli ilgi görmüştü.

1979, İstanbul doğumlu. 2001 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Mühendisliği’nden yüksek lisansla mezun olmasına rağmen, üniversite yıllarında yaptığı sinema kulübü başkanlığı sayesinde, geleceğini ve mesleğini sinema-tv üzerine kurmaya karar verdi. Çeşitli kısa film, belgesel çalışmalarıyla işe koyulan ve Yıldız Kısa Film Festivali'nin kurucularından olan Fırat Sayıcı, yurt çapında çeşitli kısa film festivallerinde de jüri üyeliği yaptı, kısa film üzerine workshoplar düzenledi. 2008’de Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünden mezun olan Fırat Sayıcı, Selçuk Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema Bölümünde yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamladı. SİYAD üyesidir. TRT'de metin yazarı olarak başladığı televizyon macerasında birçok kanalda çeşitli programlarda görev aldı, sinema programları yaptı. Kurduğu Mad Informatics Ajansı’yla sinema-tv ve eğlence sektörüne PR ve sosyal medya hizmeti vermeye başlamıştır. "Türk Sinemasında Gerçekçilik" ve "Yeni Başlamayanlar İçin Sinema" adında iki sinema kitabı yayınlanmıştır. Esenyurt Üniversitesi Radyo Tv. ve Sinema bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.