Banu Bozdemir

Onun sinemayla ilişkisi bir hayli küçüklüğüne dayanıyor… Öylülerle başlayan bir gözlem gücü ve sonra kendi deyimiyle kalemden kameraya geçme süreci… Almanya’da yaşayan Özgür Yıldırım ilk filmi Chiko ile sağlam bir sinema dili yakaladığını gösterdi… Biz de Chiko ekseninde biraz Almanya’da yaşamayı, biraz Türkiye’ye bakmayı biraz da sinemayı konuştuk tabii… Türkçesinin mükemmel olmadığını belirten Yıldırım, ilerisi için iyi bir sinema vaat ediyor diyebiliriz…

 Öncelikle neredeyse çocukluğunuza dayanan sinema geçmişinizden bahseder misiniz?

11 yaşında kısa öyküler yazmaya başladım. 14 yaşında bu öykülerimi bir yayınevi kitap olarak çıkardı. Yazma merakı o zamanlar doğmuştu bende. Sonra kalemden kameraya geçtim ve kısa metrajlı filmler çekmeye basladım arkadaşlarımla birlikte. Bir iki film sonra kararım kesindi: Yönetmen olmak istiyordum.

Almanya’daki sinema ortamını nasıl tanımlarsınız? Orada Türk kanadında hızlı bir yükseliş var. O kadar bir arada ve birbirinize destek görünüyorsunuz ki adeta tek başlı ‘canavar’ gibisiniz… J (Olumsuz anlaşılmasın, olumlu bir benzetme) Bu konuda neler söylersiniz?

Tabi ki bizim neslimizin insanları öncekilerden daha fazla uyum sağlıyor. Artık Türkler ve diğer yabancılar her meslek dalında çalışıyor. Film dünyasında Türkler seksen yıllarından beri yeni yeni gelişmeye başladı. O kadar az değil artık Türkler bu dalda. Elimizden geldiğince birlikte çalışıyoruz, bu aynı ülkenin insanları olduğumuz için değil, konular birbirimizi bağladığı için.

Bir önceki soruyla bağlantı kurarsak , sizi yeni bir Fatih Akın olara anmaları, filminizin ‘Kısa ve Acısız’ tadında olması… Bunların sizde yarattığı hissiyat?

Fatih’le benim engellemek istediğimiz tam da buydu. Piyasaya yeni atılan bir yönetmen için başarılı bir yönetmenle mukayese edilmesi faydalı gelebilir ama biz birbirimizden farklı olduğumuzu düşünüyoruz. Fatih ilginç bir yönetmen. Ama onunda bir yapımcı olarak sanmıyorum ki ikinci bir Fatih’i desteklemesi ilgisini çeksin.

Kısa filmlerinizi izleme imkanım olmadı ama konu olarak nelerden besleniyorsunuz?

Filminizde Scarface etkileri olduğunu ve La Haine’den etkilendiğinizi söylüyorsunuz. Filminizi hangisine daha yakın bir duruşla çektiniz ya da çekmek isterdiniz?

Çocukluğumdan beri izlediğim filmler mutlaka beni etkiledi. Scarface de bu filmlerden biri. Kısa filmlerim fazlasıyla komediydiler. Her tür filmler ilgimi çeker. Ve mümkün oldukça değişik filmler yapmak istiyorum. Beni besleyen şeyler daima gerçek hayatta olan maceralar.

Gerçekliğin salt gerçeklik olduğunu olması gerektiğini söylüyorsunuz. Ayakları yere basan, belki de can yakan bir gerçeklik…

Chiko’da bu benim için önemliydi. Bu tür filmler Almanya’da çok yapılmıyor. Daha çok Amerikalılar bu tür filmleri yapıyor. Onların gerçeği bizimkinden az çok farklı. Benim amacım Almanya’nın gerçeğini göstermekti.

 Amerikan sinemasına ve onların gerçeklik duygusuna bakışınız?

Aslında Amerikalılar film dünyasına biraz daha geç atıldılar. Almanlar veya Avrupalılar ön sıradaydı. Benim neslim tabi ki Amerikan filmleriyle büyüdü. Ve bu tür filmler hem etkileyici hem de önemliydi. Dünyanın gelişmesiyle birlikte Amerikan filmleri de gelişti. Ve bugünlerde bile çoğu filmlere örnek oluyorlar.

Türkiye’yi yeterince tanıyor musunuz? Türkiye’nin varoşlarını, burada yaşananları…

Ben Türkiye’yi aslında yaz tatillerinden tanırım. Lise birinci sınıfı İstanbul’da okudum, ama yeterince tanıyamadım.

En yakın olay 1 Mayıs karmaşası mesela… Neler düşünüyorsunuz?

Bu soruya cevap veremem malesef.

Türkiye’de yaşasaydınız, besleneceğiniz konu ne olurdu?

Bilemiyorum. Belki de Türkiye’nin siyasal konuları veya toplumsal konular.

Şimdi anladığım kadarıyla Almanya’nın varoş olmayan başka bir bölgesinde oturuyorsunuz. Ama beslenme noktanız hala orası, eskiden oturduğunuz yer? Zaman içinde orada nasıl bir değişim gözlediniz?

Eskiden yaşadığım semt artık biraz daha bu varoş imajından çıktı. İnsanlar değişti, eski insanlar gitti. Özellikle hapise düşenler belki sonra gelenler için ibret oldu.

Türklere ya da diğer azınlıklara karşı özel bir şiddet duygusu var mı Almanya’da hala. Yoksa varoşlarda yaşanan şiddet daha çok kendi içinde mi kalıyor?

Sanırım bu anlamdaki şiddet duygusu dünyanın her ülkesinde var ve olacakta. Almanya’da her türlü insan yaşıyor. Bu bazı insanlarda kızgınlık yaratıyor. Ama uyum sağlayan insan belki o kadar şiddet yaşamaz, nerede olursa olsun.

Cesur ve dürüst bir film yaptığınızı söyleyebilir misiniz?

Sanırım Almanya şartlarına göre Chiko’nun dürüst ve hatta cesur bir film olduğunu söyleyebilirim.

Türkiye’de sinema ortamını, sinemacıları ve filmleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk sineması da beni aynı şekilde etkiledi diyebilirim. Türk sineması bence çok değerli ve özel. Konularından oyuncularına kadar. İsterdim ki sinema filmleri dizilerden çok daha fazla yapılsın bugünlerde.

Türkiye’de film çekmek ister misiniz?

Evet, çok isterim. Özellikle oyuncuları bazı Avrupalılardan cok daha üstün oldukları icin.

Moritz Bleibtreu Türk filmlerine destek veren bir oyuncu. Onun desteği konusunda neler söylersiniz?

İsminin filmde geçmesinin yararlı olduğunu söyleyebilirim. Ama Moritz artık öyle bir seviyede ki, destek nedeninden değil, istedigi ilginç karakterleri oynamasıi tercih etmesi yüzünden. Bunuda iyi anlıyorum.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.